Zaman Bakımından Yetki ve Süre Aşımı
ANAYASA MAHKEMESİNİN KURULUŞU VE YARGILAMA
USULLERİ HAKKINDA KANUN
Kanun No. 6216
Geçiş Hükümleri
GEÇİCİ MADDE- 1
(8) Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.
Bireysel başvuru usulü
MADDE 47-
…
(5) Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren on beş gün içinde ve mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilirler. Mahkeme, öncelikle başvurucunun mazeretinin geçerli görülüp görülmediğini inceleyerek talebi kabul veya reddeder.
…
|
Bireysel başvurular açısından Mahkemenin zaman bakımından yetkisi 6216 sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesinde 23.09.2012 olarak belirlenmiştir. Kural olarak 23.09.2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılabilecektir. Anayasa Mahkemesinin yetki kapsamının anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde genişletilmesi mümkün değildir.
6216 sayılı Kanun’un 47. Maddesinde de olağan başvuru yollarının tüketildiği tarihten itibaren otuz gün içesinde bireysel başvurunun yapılması gerekir. Başvuru süresinin başlangıç tarihinin belirlenmesi hususunda başvurucunun nihai karardan yeterince bilgi sahibi olması aranacaktır. Bu noktada, nihai kararın tebliğinin öngörüldüğü hallerde tebliğ tarihinin, tebliğ şartı öngörülmeyen hallerde ise başvurucunun kararın içeriğini kesin olarak öğrenebildiği tarihin esas alınması gerekir (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, §21).
Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik şartlarından birisi olan başvurunun süresinde olup olmadığı hususu, başvurunun her aşamasında dikkate alınması gereken bir usul şartıdır.
————— 0 —————–
|
RG No :28924-RG T. : 25.02.2014
B.No :2013/2600 -K.T:23.01.2014
21.Başvurucu, kendisine verilen askeri disiplin cezalarında ağır usuli sakatlıklar bulunduğunu iddia etmektedir. Verilen disiplin cezalarının hürriyeti bağlayıcı nitelikteolmaları nedeniyle başvurucunun bu şikâyetinin Anayasa’nın 19. maddesi kapsamındadeğerlendirilmesi gerekir.
23.Anılan hüküm uyarıncaAnayasa Mahkemesinin yetkisinin zaman bakımından başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşennihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. AnayasaMahkemesinin yetki kapsamının anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde genişletilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/947,12/2/2013, § 16).
24.Öte yandan,1632 sayılı Kanun’un başvuruya konu oda hapsi cezasınınverildiği ve uygulandığı tarihte yürürlükte olan mülga 181. maddesi gereğince anılan Kanun kapsamında verilen disiplin cezalarının, cezalıya tebliğ edildiği tarihte kesinleşeceğihususunda duraksama yoktur.
25.Başvuru dilekçesi içeriği, ekleri ve başvurucunun iddiaları kapsamından, başvurucuya verilen 4/4/2011 tarihli disiplin cezasının başvurucuya 7/4/2011 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Başvurucunun sözleşmesinin feshine esas teşkil eden diğer disiplin cezalarının başvurucuya tebliğ edildiğine veya bu cezaların uygulandığına dair herhangi birbilgi veya belge sunulmamıştır. Bu çerçevede 8/11/2011ve 9/11/2011 tarihli disiplincezalarının başvurucu tarafından, en geç sözleşmenin feshedildiğine dair yazının kendisinetebliğ edildiği 31/1/2012 tarihinde öğrenildiğinin ve bu tarihte kesinleştiğinin kabulü gerekir.
26.Sonuç olarak, başvuruya konu 6/4/2011 tarihli disiplin cezasının 7/4/2011tarihinde; 23/11/2011 ve 20/12/2011 tarihli disiplin cezalarının ise 31/1/2012 tarihinde tebliğ edildiğive dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurulara ilişkin zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten önce kesinleştikleri anlaşılmaktadır.
|
RG No :28946-RG T. : 19.03.2014
B.No :2012/1096 -K.T:20.02.2014
23.Başvuru konusu olayda, başvurucunun, 31/8/1972 tarihinde resen emekliye sevk edilmek suretiyle Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilmiştir. Bu durumda ilişiğininkesilmesine yönelik şikâyet zaman bakımından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışındakalmaktadır.
24.Açıklanannedenlerle, başvurukonusuişleme yönelikihlaliddiasının 23/9/2012tarihindenöncesine aitolduğuanlaşıldığındanbaşvurunun, diğerkabuledilebilirlik şartlan yönünden incelenmeksizin “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniylekabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No :28851-RG T. : 14.12.2013
B.No :2013/723 -K.T:21.11.2013
21.Yargılamanın yenilenmesi, kanunda düzenlenen belirli sebeplerle maddi anlamda kesin hükmün ortadan kaldırılması ve daha önce kesin bir hükümlesonuçlandırılmış uyuşmazlığın yeniden yargılanması anlamına gelen olağanüstü bir kanunyoludur.Ancak kesinleşmişhükmünortadankaldırılması bakımından,yargılamanınyenilenmesi talebinde bulunulmuş olması tek başına yeterli olmayıp, bunun için, incelemeyiyapan mahkemenin talebi yerinde görerek yargılamanın yenilenmesine karar vermesigereklidir. Bu doğrultuda yargılamanın yenilenmesi talebi kabul edilip, kesin hükme konuolan uyuşmazlık yeniden ele alınmadığı sürece, önceki karar ve bu kararın kesinliğigeçerliliğini koruyacaktır. Buna bağlı olarak, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımındanyetkisinin başlangıcı olan 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiş kararlara ilişkin ihlaliddialarının, sırf yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulmuş olması sebebiyle zaman bakımından yetki kapsamı içerisinde değerlendirilmesi mümkün değildir.
22.Başvuru konusu olayda, ifade özgürlüğünün ihlaliiddiasına konu olan İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/4/2007 tarih ve E.2003/88, K.2007/198 sayılıkararı, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 16/6/2009 tarih ve E.2009/4952, K.2009/7140 sayılıilamı ile onanarak kesinleşmiştir.
23.Görüldüğü üzere, ihlal iddiasına konu Mahkeme kararı, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı olan 23/9/2012 tarihinden öncekesinleşmiştir.BaşvurucuAİHMkararı üzerineyargılamanınyenilenmesitalebinde bulunmuşsa da İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi başvurucunun bu talebini reddetmiştir.Salt yargılamanın yenilenmesi talebi kesinleşmiş hükmü ortadan kaldırmadığından, somut ihlaliddiası,Anayasa Mahkemesininzamanbakımındanyetkisikapsamıiçerisindedeğerlendirilemez.
|
RG No :28851-RG T. : 14.12.2013
B.No :2013/4413 -K.T:21.11.2013
28.Başvuru konusu olayda, tahakkukun iptaline ilişkin açılan davada Konya Vergi Mahkemesince verilen nihai karar Danıştay 3. Dairesinin 24/11/2011 tarih ve E.2010/387,K.2011/6720 sayılı kararıyla onanmıştır. Başvurucu bu karara karşı karar düzeltme yolunabaşvurmamış, olağan kanun yolu bu şekilde tamamlanmıştır. Başvurucunun yargılamanınyenilenmesi talebinde bulunmasının, bu yolun olağan bir kanun yolu olmaması nedeniyle,kararın kesinleşmesi üzerinde bir etkisi yoktur. Bu durumda, başvuru zaman bakımındanAnayasa Mahkemesinin yetkisi dışında kalmaktadır.
29.Açıklanan nedenlerle,başvuru konusu kararın 23/9/2012 tarihindenönce 24/11/2011 tarihinde kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından başvurunun, diğer kabuledilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniylekabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No :28808-RG T. : 01.11.2013
B.No :2012/943-K.T:02.10.2013
28.Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukukaaykırı olduğunun, ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitive buna bağlı olarak serbest kalmaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbestbırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanunyollantüketilmekşartıyla,tutuklulukhalidevamettiğisüreceyapılabilmesi mümkündür. Ancak başvurucu hali hazırda tahliye olmuş ya da hükümlü hale gelmiş ise bu takdirde serbest kalma ihtimali ortadan kalkmaktadır. Bu takdirde ancak tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespiti ve talep halinde buna bağlı olarak tazminata hükmedilmesine karar verilmesi gerekir. Ne var ki bu tür talepler için de varsa olağan kanun yolları denendikten sonra ve gerekiyorsa bireysel başvuru yapılmalıdır. (B. No: 2012/726, §§ 30, 31, 2/7/2013).
29.Ancak, başvurunun kabul edilebilir bulunabilmesi için ihlal iddiasına dayanak teşkil eden nihai işlem veya kararların 23/9/2012 tarihinden evvel kesinleşmemiş olmaları dagerekmektedir. Mahkemenin yargı yetkisine ilişkin bu tespitin bireysel başvuruincelemesinin her aşamasında yapılabilmesi mümkündür.
30.Başvuru ve eklerine göre somut olayda başvurucunun 22 Şubat- 1 Nisan 2010, 23 Nisan-18 Haziran 2010, 25 Temmuz- 8 Ağustos 2010 ile 14 Şubat 2011-21 Eylül 2012tarihleri arasında hürriyetinden mahrum kaldığı anlaşılmaktadır. Buna göre tutuklulukla ilgilişikâyetlerin bir bütün olarak başvurucu hakkında hüküm verilmeden önceki dönemdekesinleşen kararlara ilişkin olduğu açıktır.
31.21/9/2012 tarihindeMahkeme,davanınesasınıkarara bağlayarak başvurucunun 20 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına kararvermiştir.Başvurucukararın tutukluluğun devamına ilişkinkısmına 26/9/2012 tarihlidilekçeyle itiraz etmiş ve itirazı mercii tarafından 23/10/2012 tarihinde reddedilmiştir (§§ 16,17). Ancak, Anayasa Mahkemesi’nin zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten sonraverilmiş olsa bile, kişi hakkındaki tutmanın niteliği üzerinde bu kararın herhangi bir etkisibulunmamaktadır.Başvurucunun tutukluluk hali davanınesasına ilişkinkararınaçıklanmasıyla birlikte sona ermişve başvurucuya isnat olunansuçsabit görülerekcezalandırılmasına hükmedilmiştir. Dolayısıyla, hükmen tutukluluğa itiraz ve incelemesinin23/9/2012 tarihinden sonra gerçekleştirilmiş olmasınınAnayasa Mahkemesinin zamanbakımından yetkisi üzerinde herhangi bir etkisi bulunmamaktadır (B. No: 2012/239, § 35,2/7/2013).
|
RG No :29007-RG T. : 22.05.2014
B.No : 2012/836-K.T: 20.03.2014
23.4483 sayılı Kanun, kapsamı içindeki görevliler ve suçlar bakımından cezasoruşturmasıaçılabilmesi için “izinkoşulunu” kabul etmiştir. İzinsürecisonucunda, soruşturma izni alınamaması durumunda ceza soruşturması başlamadığı için, suç işlendiğine yönelik ihbar ve şikâyetler hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı “inceleme/işlem yapılmasınayer olmadığı” karan verebilecektir. Ancak Başsavcılığın aldığı bu karar 5271 sayılı CezaMuhakemesi Kanunu’nun 172. ve 173. maddeleri kapsamında bir karar olmadığından, bukarara yapılan itirazda, itiraz merciinin “incelemeye yer olmadığına” karar vermesi gerekir(Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 28/5/2006 tarih ve E.2006/4098, K.2006/13142 sayılı kararı).Bu kapsamda, idarenin soruşturma izni verilmemesine yönelik kararma yapılan itirazınBölge İdare Mahkemesi tarafından reddedilmesi halinde Cumhuriyet Başsavcılığının vereceği karar, şikâyet veya ihbar ile başlayan sürecin bitirilmesine yönelik olup Bölge İdare Mahkemesinin kararma aykırılık içeremeyecektir. Dolayısıyla savcılığın işleme koymama kararına yapılan itiraz Bölge İdare Mahkemesinin kararını etkilemeyeceğinden, bu yola gidilmesinin zaman bakımından yetki üzerinde herhangi bir etkisi olmayacaktır.
24.Somut olayda, Bursa Bölge İdare Mahkemesinin 5/6/2012 tarihli kararı ile kaymakam hakkında soruşturma izni verilmemesi kesin olarak karara bağlanmıştır. Bu kararkapsamındaBalıkesir Cumhuriyet Başsavcılığının 16/7/2012 tarihli işlemekoymamakararının Bölge İdare Mahkemesi kararı üzerinde herhangi bir etkisi yoktur. Dolayısıyla,başvuru yolları, 5/6/2012 tarihinde Bursa Bölge İdare Mahkemesinin kararı ile tüketilmiştir. Bu durumda başvuru, zaman bakımından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında kalmaktadır.
25.Açıklanannedenlerle,başvuru konusukararın23/9/2012tarihinden önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartlan yönündenincelenmeksizin “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna kararverilmesi gerekir.
|
RG No :29051-RG T. : 05.07.2014 BALYOZ.
B.No : 2013/7800 -K.T: 18.06.2014
21.Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya dadevamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığıtakdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak gösterilenhukukisebeplerin varlığısona erecekve böylece kişininserbest kalmasınınyoluaçılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun yolunda çelişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı dadikkate alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecekbir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yollan tüketilmekşartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (B. No: 2012/726,2/7/2013, §30).
23.Somut olayda başvurucuların mahkûmiyet kararının açıklandığı 21/9/2012 tarihinde tutukluluk halleri sona ermiştir. Buna göre tutuklulukla ilgili şikâyetlerin bir bütünolarak başvurucular hakkında hüküm verilmeden önceki dönemde kesinleşen kararlarailişkin olduğu açıktır.
25.Açıklanan nedenlerle, başvurucuların tutukluluğa ilişkin şikâyetlerine konu olan kararlarınAnayasa Mahkemesinin yetkisinin başladığı tarihtenönce kesinleştiğianlaşıldığından, başvuruların bu kısmının “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabuledilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
34.Buna karşınmahkemeler, “kararlarını hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtme'” yükümlülüğü altındadırlar. Bu yükümlülük, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı sıra (bkz.adjıanastassıou/ Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33), tarafların, muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun bir biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini öğrenmelerinin sağlanması için de gereklidir.
|
RG No :29130-RG T. : 25.09.2014
B.No : 2013 / 9768-K.T: 30.06.2014
27.Başvurucu, İzmir 3. İş Mahkemesinde makul sürede yargılama yapılmadığını ileri sürmüşse de en geç anılan Mahkeme kararının icra edilerek tazminatların tahsil edildiği24/12/2012 tarihinden itibaren 30 gün içinde bireysel başvuruda bulunması gerektiği halde,30/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Dolayısıyla başvuruda süre aşımıbulunduğu sonucuna varılmaktadır.
|
RG No :29009-RG T. : 24.05.2014
B.No : 2013 /6325-K.T: 15.04.2014
27.Başvuru konusu olayda, avukat hakkında düzenlenen sağlık raporunda akut bronşit hastalığı tanısı konulduğu ve 10 günlük istirahatin uygun görüldüğü, hastalığının ağırolup olmadığı hususunda bir tespit yapılmamakla birlikte hastalığın hastane veya sağlık kuruluşunda yatarak tedavisinin yapılmasını gerektirmemesi nedeniyle yatış işlemlerinin uygulanmadığı anlaşılmıştır.
28.Başvurucunun avukatı tarafından mazeret olarak ileri sürülen hastalığına ilişkin sağlık kurulu raporunda, hastalığın ağır hastalık olduğuna dair bir tespite yerverilmediği gibi hastane veya sağlık kuruluşlarında yatarak tedavisinin yapılması yönündebir tanının da konulmadığı görülmekle, avukat tarafından mazeret olarak ileri sürülenhastalığın haklı mazeret olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.
29.Bu durumda, nihai karar başvurucunun önceki avukatına 17/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiş olup, bu tarihten itibaren en son 17/7/2013 tarihine kadar başvuru yapılmasıgerekirken, haklı mazeret olarak değerlendirilmeyen hastalığa ilişkin istirahat raporusüresinin bittiği tarihten itibaren 15. günün sonunda yapılan başvuruda süre aşımı bulunduğusonucuna varılmaktadır.
|
RG No :29007 -RG T. : 22.05.2014
B.No : 2013 /6398-K.T: 03.04.2014
29.Bireysel başvurunun, başvuru yolu öngörülmüş olması halinde bu yolun tüketildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerektiği belirtilmekle beraber,başvuru süresinin başlangıç tarihinin belirlenmesi hususunda başvurucunun nihai karardan yeterince bilgi sahibi olması aranacaktır. Bu noktada, nihai kararın tebliğinin öngörüldüğü hallerde tebliğ tarihinin, tebliğ şartı öngörülmeyen hallerde ise başvurucunun kararın içeriğini kesin olarak öğrenebildiği tarihin esas alınması gerekir (B. No: 2013/1582,7/11/2013, §21).
33.Bu nedenle mahkumiyete ilişkin nihai kararla birlikte, sanığın tutukluluğa ilişkin hukuki statüsü ve dolayısıyla tabi olduğu rejim değiştiğinden, 30 günlük başvurusüresinin, itiraz yoluna başvurulmayan durumlarda, tutukluluğun hükümle birlikte devamına dair kararın başvurucu tarafından öğrenildiği tarihten itibaren hesaplanması gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Atalay Ûztür k/Türkiye [KK], B. No: 54890/09, 7/1/2014).
34.Somut olayda başvurucu19/5/2008tarihinde Kemer Sulh Ceza Mahkemesince tutuklanmış, ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet kararını verdiği30/11/2012 tarihinde tutukluluk hali bu anlamda sona ermiştir. Bu karar başvurucuya aynı tarihte tefhim edilmiş olup, başvurucu, anılan karara karşı itiraz yoluna başvurduğuna dairbilgi veya belge sunmamıştır. Buna göre, başvurucunun 13/8/2013 tarihinde yapmış olduğubireysel başvurunun, bu şikayet yönünden süresi içerisinde yapıldığının kabul edilmesimümkün değildir.
35.Öte yandan, her ne kadar gerekçeli kararın kendisine 10/7/2013 tarihinde tebliğ edildiğini ifade etmekte ise de başvurucu, daha önce 22/4/2013 tarihli dilekçesiylekararı müdafinden bağımsız olarak bizzat temyiz etmiştir. Başvurucu tarafından yazılantemyiz dilekçesinin başlık kısmında, gerekçeli kararın esas ve karar numaralarına yerverilmiştir. Gerekçeli karar kendisine ulaşmadan, karar numarasını bilmesi ve buna göretemyiz dilekçesi yazması mümkün olmayan başvurucunun, temyiz dilekçesini yazarkengerekçeli karara muttali olduğu açıktır. Kaldı ki somut olay bakımından nihai karar dahaönce tefhim edildiğinden, gerekçeli kararın tebliğ tarihinin, başvurunun süresinde yapılıpyapılmadığına ilişkin değerlendirme bakımından bir önemi bulunmamaktadır.
|
RG No :29966 -RG T. : 10.05.2014
B.No : 2013/6572-K.T: 20.03.2014
22.Derece mahkemesince hüküm verilmeden önce tutukluluk hali sona eren bir kişinin, en geç tahliye edildiği tarihten itibaren otuz günlük yasal süresi içinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunarak tutuklulukla ilgili şikâyetlerini ileri sürmesi gerekmektedir. Başvurucunun, derece mahkemesince mahkûmiyet kararı verilmeden önceserbest bırakıldığı anlaşılmaktadır. Başvuru, başvurucunun tahliye edilmesinden itibarenotuz günlük yasal süresi içinde yapılmamıştır.
27.Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya çıkan ihlale karşı öncelikleyetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır. Anayasa Mahkemesinebireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlaledildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde olağan kanun yolları ile çözümekavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§ 17-18). Başvurucu hakkındaki dava derdest olup, temyiz aşamasındadır. Buşikâyet bakımından başvuru yolları henüz tüketilmemiştir.
|
RG No :28654 -RG T. : 22.05.2014
B.No : 2013/1557-K.T: 16.04.2014
24.Karar düzeltme isteminin reddi kararından sonra Mahkemece, başvurucular vekiline gönderilen tebligata”Mahkememiz dosyası Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin26/11/2012 tarih ve E.2012/18721-23812 sayılı ilamıyla karar düzeltme talebinin reddinegelmiştir. Tebliğ olunur” şeklinde ihtar yazılmış, karar düzeltme isteminin reddine dair kararise gönderilmemiştir. Bu tebligat, 7/1/2013 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir.Başvurucular, karar düzeltme isteminin reddine dair kararın tebliğ edilmediğini, yalnızcadosyanın Yargıtay’dan döndüğü bildiriminin yapıldığını, bu tür bir tebligatın yasal olmayıpyazılı yargılamada gerekçeli kararın tebliği esas olduğundan, karar düzeltme istemininreddine dair kararın tebliğ tarihinin, hükmü Mahkemeden aldıkları tarih olan 18/2/2013tarihiolduğunu,bu tarihtenitibarenotuz günlüksüre içerisindebireyselbaşvurudabulunulduğunu ileri sürmüşlerdir.
25.Başvurucular vekili, 7/1/2013 tarihinde, karar düzeltme isteminin reddine dair kararın esas ve karar numaralarını içeren tebliğ mazbatasını tebellüğ etmiştir. Başvurucularvekiline karar düzeltme isteminin reddine dair kararın aslı veya sureti tebliğ edilmemişse de7/1/2013 tarihinde, karar düzeltme isteminin reddine dair kararı ve dolayısıyla ihlale nedenolduğu iddia edilen Mahkeme hükmüne ilişkin başvuru yollarının tüketildiğini öğrenmiştir.Otuz günlük başvuru süresi de başvurucuların veya vekillerinin karara erişme olanağına sahip oldukları tarihten itibaren başlamaktadır. Öte yandan 1086 sayılı Kanun’un yukarıdaanılan hükmüne göre, karar düzeltme isteminin sonucunun taraflara bildirilmesi yeterliolup, ayrıca karar düzeltme isteminin reddine dair kararın tebliği de gerekmemektedir.
|
RG No : 28897 – RG T. : 29.01.2014
B.No : 2013/1999 – K.T : 09.01.2014
28.Başvurucular hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçundan verilen hükmün anılan ilamla bozulması sonrası Van 3. Ağır Ceza MahkemesininE.2013/9 sayılı dosyasında yeniden başlayan yargılamada, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin1/10/2012 tarih ve E.2012/7559, K.2012/10174 sayılı kararı başvurucuların ortak müdafiiAvukat Yurdakan Yıldız’a 8/2/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
29.7201 sayılı Kanun’un 11. maddesinde yer alan kural uyarınca vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır ve tebliğ edilen evrakın içeriğine göre bir kanunyoluna başvurulması söz konusu ise kanunda öngörülen süreler bu tarih itibarıyla işlemeyebaşlar (B. No: 2012/1075,12/2/2013, § 24).
- 30. Somut olayda, başvurucuların ortak müdafii olan vekile, başvuru konusu kararın onanmasına dair Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 1/10/2012 tarih ve E.2012/7559, K.2012/10174 sayılı ilamının 8/2/2013 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Ceza muhakemesinde tüketilmesi gereken son başvuru yolu kural olarak temyizdir (B. No: 2013/1267, 13/6/2013, § 22). Bu belirlemeler karşısında 18/3/2013 tarihinde yapılan başvuruda süre aşımı bulunduğu sonucuna varılmaktadır.
- 31. Açıklanan nedenlerle, mahkûmiyet kararlarına ilişkin başvuru yollarının tüketildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılmayan bireysel başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No :28920-RG T. : 21.02.2014
B.No :2013/6047 -K.T:23.01.2014
23.Başvurucu, kararın kesinleştirilmesininkarar tarihindenuzun süre sonra gerçekleştirildiğini ileri sürmüşse de karar, Basın İlan Kurumunun faturasından anlaşıldığıüzere 27/6/2012 tarihinde ilanen tebliğ edilmiş ve ilan tarihinden itibaren 7. günün sonundatebliğ edilmiş sayılacağı ilanda belirtilmiştir. İlanen tebliğ tarihinden sonra karar temyizedilmemiştir. Dolayısıyla 27/6/2012 tarihli ilandan sonra 7. günün sonunda 4/7/2012tarihinde karar hukuken kesinleşmiştir. Her ne kadar Mahkemece, başvurucunun talebiüzerine karar 8/4/2013 tarihinde kesinleştirilmişse de bu kesinleşme şerhi tespithükmündedir. Kararın 4/7/2012 tarihinde kesinleştiği hususunu değiştirmez. Kesinleşmeşerhli kararın tebliğ edilmesi hukuk sisteminde düzenlenmediği için Mahkemece kesinleşmeşerhinin başvurucuya tebliğ zorunluluğu da bulunmamaktadır.
24.Mahkemece verilen kararın 27/6/2012 tarihinde ilanen tebliğ edilmesinden sonra olağan kanun yollarına başvurulmaması üzerine, 4/7/2012 tarihinde hüküm kesinleştiğiiçin başvuru, zaman bakımından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında kalmaktadır.
25.Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu kararın 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönündenincelenmeksizin “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna kararverilmesi gerekir.
|
RG No :28938-RG T. : 11.03.2014
B.No :2014/912 -K.T:06.03.2014
54.Bu belirlemeler karşısında,“görevli” olmayan bir mahkemece verilen gerekçesiz kararlarla “suç isnadına bağlı olarak” özgürlükten yoksun bırakılma iddialarınadayanan bireysel başvurunun, ilk derece yargılaması devam ederken tutukluluğun devamına karar verilen her aşamada başvuru yolları tüketildikten sonra ve serbest bırakılma dışında, nihayet bu durumun ortadan kalktığı mahkûmiyet kararından itibaren süresi içinde yapılması gerekir. AİHM de, mahkumiyet kararından itibaren altı ay içinde yapılmayanbir suç isnadına bağlı tutukluluk” kapsamındaki başvurunun süresinde olmadığını belirtmiştir (Atalay Öztürki Türkiye, (KK) B. No: 54890/09, 7/1/2014, § 37-41)
55.Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik şartlarından biri başvuru süresidir. Süre, başvurunun her aşamasında dikkate alınması gereken bir usul şartıdır.
56.Bireysel başvuruların, 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, başvuru yollarınıntüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuzgün içinde yapılması gerekmektedir (B. No: 2013/2001,16/5/2013, § 14,15).
57.Somut olayda tutuklu olarak devam eden yargılamada mahkûmiyet kararının açıklandığı 5/8/2013 tarihinde “bir suç isnadına bağlı olarak” tutulma hali sona ermiştir.
58.Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci, üçüncü ve yedinci fıkralarının ihlal edildiği şikâyetleri yönünden başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
|
RG No :28982-RG T. : 25.04.2014
B.No :2013/5267 -K.T:07.03.2014
29.Somut olayda başvurucu isnat edilen suçlar nedeniyle 18/9/2008 tarihinde gözaltına alınmış ve 20/9/2008tarihinde tutuklanmıştır.Başvurucu ve diğer sanıklarhakkında yürütülen yargılama sonunda Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesince 19/6/2009tarihinde verilen mahkumiyet kararı, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 29/5/2012 tarihli kararıylabozulmuş ve ilk derece mahkemesinde yeniden başlayan yargılama Antalya 3. Ağır CezaMahkemesinin 22/11/2012 tarihinde verdiği mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmıştır.
30.Başvurucunun, isnat edilen suçlarla ilgili yargılama kapsamında 18/9/2008- 19/6/2009 ve 29/5/2012-22/11/2012 tarihleri arasında”bir suç isnadına bağlı olarak”özgürlüğündenyoksunbırakıldığı,mahkûmiyetkararlarından sonra temyizsürecinde19/6/2009-29/5/2012 ve 22/11/2012-28/5/2013 tarihleri arasında geçen sürenin “mahkûmiyetsonrası tutma ” kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.
31.Bu belirlemeler karşısında, “bir suç isnadına bağlı olarak ” tutuklulukla ilgili şikayetleri içeren bireysel başvurunun ilk derece mahkemesinin nihai kararını verdiği22/11/2012 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekirken 1/7/2013 tarihindeyapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
32.Açıklanan nedenlerle, başvurunun “kişi özgürlüğü ve güvenliğinin”‘ ihlal edildiği yönündeki kısmının “süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmiştir..
|
RG No :28842-RG T. : 05.12.2013
B.No :2013/1582 -K.T:07.11.2013
23.Başvurucunun belirli bir hukuk yolunun etkililiği konusunda sadece bir kuşku duyması, kendisini o hukuk yolunu tüketme yükümlülüğünden kurtarmamakla beraber(Benzer yöndeki AİHM kararlan için bkz. Epözdemir/Türkiye, B. No: 57039/00,31/01/2002;Pellegriti/İtalya, B. No: 77363/01, 26/5/2005), somut başvuruda olduğu gibi, şikâyetini özü itibariyle ilk derece mahkemesi ve temyiz mahkemesi önünde ileri sürmüşolan başvurucu tarafından, usul hükümleri uyarınca olağan bir kanun yolu olduğu kabuledilmekle birlikte etkili görülmeyerek karar düzeltme kanun yoluna başvurulmamışsa,temyiz onama kararıyla başvuru yollan tüketildiğinden onama kararının öğrenilmesindenitibaren otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunulması gerekir (B. No: 2013/1936,18/9/2013, § 23-24).
24.Başvuruya konu yargılamaya ilişkin olarak, Danıştay 2. Dairesinin 7/11/2012 tarih ve E.2012/5192, K.2012/6816 sayılı onama kararının 8/1/2013 tarihinde başvurucuyatebliğ edildiğive başvurucutarafından karar düzeltme yoluna gidilmeksizin kararın13/2/2013 tarihinde kesinleştiği, belirtilen tarihte kesinleşmiş karar suretini tebliğ alanbaşvurucu tarafından bu tarih otuz günlük sürenin başlangıç tarihi olarak değerlendirilerek,21/2/2013 tarihinde başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır.
25.Yukarıda belirtilen tespitler uyarınca başvurunun, 2577 sayılı Kanun’un 50. maddesi gereği tebliğ şartı aranan Danıştay onama ilamının başvurucuya tebliğ edildiği tariholan 8/1/2013 tarihinden itibaren otuz günlük bireysel başvuru süresi içinde yapılmadığıanlaşılmaktadır.
26.Açıklanan nedenlerle, Danıştay 2. Dairesinin onama ilamının tebliğ tarihinden itibaren otuz günlük başvuru süresi içinde yapılmayan başvurunun, diğer kabul edilebilirlikşartları yönünden incelenmeksizin “süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna kararverilmesi gerekir.
|
RG No :29048 -RG.T. : 02.07.2014
B.No : 2013 /2213 -K.T: 08.05.2014
19.Yukarıda belirtilen hükümler uyarınca bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği ve buna ilişkin kararın kesinleştiği, başvuru yolu öngörülmemişseihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Bu yönüylebaşvuru yollarının tüketilmesi ve başvuru süresine ilişkin koşullar arasında yakın bir bağlantıbulunmaktadır. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin,başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözümsağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması gerekir.Olağan başvuru yollarının tamamının tüketilmesi ibaresinin katı bir şekilde yorumlanması, bir takım başvurular açısından bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmayan neticelere yolaçabilecektir. Bu nedenle, olayın özel şartları içinde etkisiz ve yetersiz olan bir kanun yolunun tüketilmesi şartı aranmaksızın, her bir başvuru yolunun somut başvurular açısından etkili olup olmadığının münferiden denetlenmesi gerekmektedir (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, §20).
20.Bireysel başvurunun, başvuru yolu öngörülmüş olması halinde bu yolun tüketildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerektiği belirtilmekle beraber,başvuru süresinin başlangıç tarihinin belirlenmesi hususunda başvurucunun nihai karardan yeterince bilgi sahibi olması aranacaktır. Bu noktada, nihai kararın tebliğinin öngörüldüğü hallerde tebliğ tarihinin, tebliğ şartı öngörülmeyen hallerde ise başvurucunun kararın içeriğini kesin olarak öğrenebildiği tarihin esas alınması gerekir (B. No: 2013/1582,7/11/2013, §21).
|
RG No :29071 -RG.T. : 25.07.2014
B.No : 2013 /5504 -K.T: 28.05.2014
22.Bireysel başvurunun, başvuru yolu öngörülmeyen durumlarda, ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmekle birlikte, başvuru süresininbaşlangıç tarihinin belirlenmesi noktasında, başvurucunun ihlal oluşturan işlem, eylem veya kararla ilgili yeterince bilgi sahibi olması aranacaktır. Bu kapsamda, ilgili nihai kararıntebliğinin öngörüldüğü hallerde tebliğ tarihinin, tebliğ öngörülmeyen hallerde isebaşvurucunun kararın içeriğini kesin olarak öğrenebildiği tarihin esas alınması gerekir (B.No: 2013/1582, 7/11/2013, § 21).
27.7201 sayılı Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasında, vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılacağı düzenlemesine yer verilmişse de bireyselbaşvuru incelemesi bir kanun yolu incelemesi ve Anayasa Mahkemesi de bir temyiz merciiolmadığından, bireysel başvuru süresinin işlemeye başladığı tarih tespit edilirken, somutyargılamanın taraflarının davalarını nasıl takip ettikleri veya ihlal olgusuna kaynaklık edenişlem, eylem veya kararın kime ne şekilde tebliğ edildiğinin ötesinde, iddia edilen ihlâlinbaşvurucu veya vekili tarafından hangi tarihte öğrenildiğinin araştırılması gerekir.Bireyselbaşvuru süresi bakımından tebligat, öğrenme şekillerinden sadece bir tanesi olup, yegâneöğrenme şekli değildir. Pek tabii, tebliğ edilmesi gereken kararlarla ilgili başvurulardaöncelikle tebligat yapılıp yapılmadığına bakılacaktır (§ 22). Ancak bu tebligatın, vekil(müdafi) yerine müvekkile (sanık) yapılmış olması, kararı tebellüğ eden kişi tarafındanihlâlin öğrenilmiş olduğu sonucunu değiştirmez.
|
RG No :28822RG.T. :15.11.2013
B.No : 2012/144 K.T : 02.10.2013
29.Kural olarak mahkeme kararlarının uygulanması, ilam zamanaşımı dolmadığı sürece,her zamantalep edilebilir. Buyöndekibirtaleberağmenmahkemekararıuygulanmamışsa olumsuz kamu gücü işleminden kaynaklanan bir süregelen ihlalden sözedilebilir. Bu durumda başvurucu mahkeme kararının uygulanması talebini müteakibenmakul bir süre bekledikten sonra Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilir. Başvurucunun talebinden vazgeçtiği yadatakipsizbıraktığı anlaşılmadıkçabutür başvuruların süresinde yapıldığını kabul etmek gerekir. Anayasa Mahkemesinin zamanbakımından yetkili olup olmadığının ve başvurunun süresinde yapılıp yapılmadığının da buçerçevede belirlenmesi gerekir.
30.Başvuru konusu olayda başvurucu idari işlemin iptali ismiyle açtığı dava sonuçlanmadan 18/10/2006 tarihinde kendi isteğiyle emekliye ayrılmış, İdare Mahkemesinin12/3/2009 tarihinde naklen atamaişleminin iptaline kararvermesiüzerine idareyebaşvurarak kararın uygulanmasını istemiştir. İdare isebaşvurucununemekli olması nedeniylemahkemekararınınuygulamakabiliyetininbulunmadığınıbelirterek başvurucunun talebini reddetmiştir.Mahkeme kararı Danıştay’ın temyiz denetiminden geçerek 27/4/2011 tarihinde kesinleşmiştir. Naklen atama işleminin iptaline ilişkin mahkeme kararı verilmeden önce başvurucu emekli olduğundan iptal kararının, verildiği anda uygulama kabiliyetinden yoksun olduğu anlaşılmaktadır. Verildiği anda uygulanma kabiliyeti bulunmayan bir mahkeme kararına ilişkin olarak süregelen ihlalden söz edilmesi mümkün değildir.
31.Açıklanan nedenlerle uygulanmadığı ileri sürülen kararın Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce, 27/4/2011 tarihinde kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönündenincelenmeksizin “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniylekabuledilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No:28720-RG T.: 27.07.2013
B.No: 2013/1751 -K.T : 13.06.2013
16.Ceza muhakemesi hukukunda 5271 sayılı Kanun’un 309. maddesi gereğince hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen kararlarınYargıtay’ca bozulmasını isteme hakkı yalnızca Adalet Bakanlığının takdirine bırakılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun kanun yararına bozma yoluna gidilmesi istemi, sadece Adalet Bakanlığının takdirini harekete geçirmeye yönelik bir taleptir. Bu kapsamda yapılan başvurular bireysel başvuru öncesinde tüketilmesi gereken bir yol olarak kabul edilmediğinden, bu yola gidilmesinin bireysel başvuru süresi üzerinde herhangi bir etkisi olmayacaktır.
|
RG No :29208 -RG.T.:17.12.2014
B.No: 2014 /7204 – K.T :15.10.2014
27.Başvurucunun, isnat edilen suçlarla ilgili yargılama kapsamında ilk derece mahkemesince mahkûmiyet kararının verildiği tarihe kadar geçen sürede “bir suç isnadınabağlı olarak” özgürlüğünden yoksun bırakıldığı, mahkûmiyet kararından sonra geçensürenin “mahkûmiyet sonrası tutma” kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.
28.Bu belirlemeler karşısında, “bir suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukla ilgili şikayetleri içeren bireysel başvurunun ilk derece mahkemesinin 15/4/2013 tarihinde verdiğinihai kararında tutukluğun devamına ilişkin karara itiraz edildiğinden İstanbul 11. Ağır CezaMahkemesince itirazın reddine karar verildiği 7/5/2013 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Dosyada, itirazın reddine ilişkin kararın tebliğ edildiği tarihanlaşılamamakta ise de başvurucu, söz konusu kararı en geç temyiz etmiş olduğu 22/4/2013tarihinde öğrenmiş kabul edileceğinden 26/5/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
29.Açıklanan nedenlerle, başvuru yollarının tüketildiği tarihten itibaren otuz gün içindeyapılmayanbireysel başvurunun diğerkabuledilebilirlikşartlanyönündenincelenmeksizin “süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No :28600-RG T. : 27.03.2013
B.No : 2012/829-K.T: 05.03.2014
30.Başvurucunun yargılamanın yenilenmesi talebinin karara bağlanması sürecine ilişkin şikâyetleri açısından da Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisikonusunda bir sonuca varabilmek için bu konuda verilen nihai karar tarihinin tespitigerekmektedir. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesi sürecine ilişkin nihai karar tarihinin1/10/2012 tarihinde yapılan yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin kararayapılan itirazın reddedildiği 19/10/2012 tarihi olduğunu ileri sürmektedir. Ancak başvurudilekçesi ve ekindeki belgeler incelendiğinde Vergi Mahkemesinin kararma dayanılarakdaha önce iki kez daha yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulduğu görülmektedir.
31.4/6/2010 tarihinde yapılan ilk yargılamanın yenilenmesi başvurusu; sunulan delillerin temyiz dilekçesinde yer aldığı, kararın Yargıtayca incelenerek onandığı,şartlan oluşmadığı içinyargılamanın yenilenmesitalebinin kabule değerolmadığıgerekçesiyle 11/6/2010 tarihinde reddedilmiştir. Sonraki iki başvuru ise daha önce yapılanyargılamanın yenilenmesi taleplerinin reddedildiği, bu konuda yeniden karar alınmasına yer olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir (Bkz.§ 10-17).
32.Daha önce başvurulduğu ve reddedildiği için başarılı olunmayacağı belli olan başvuru yoluna, yeni bir delil ileri sürmeksizin, bireysel başvuruların incelenmeyebaşlandığı tarih olarak belirlenen 23/9/2012 tarihinden sonra tekrar başvurulması sonucuverilen ret kararı üzerine yapılan bireysel başvurunun Anayasa Mahkemesinin zamanbakımından yetkisi kapsamında olduğunun kabul edilmesi mümkün değildir. Nitekimbaşvuru konusu olayda ikinci ve üçüncü defayapılan yargılamanın yenilenmesibaşvurularında, yargılamanın yenilenmesi nedenlerinin bulunup bulunmadığı konusundadeğerlendirme yapılmamış olup, talebin daha önce reddedilmesi nedeniyle karar verilmesineyer olmadığına karar verilmiştir.
|
RG No :28711-RG T. : 18.07.2013
B.No : 2012/13-K.T: 02.07.2013
51.Yukarıda belirtildiği üzere (§ 21-23) Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıç tarihi 23/9/2012 olup, 6216 sayılı Kanun’un 76. Maddesinin(1) numaralı fıkrası ile aynı Kanunun geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası uyarıncaAnayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhineyapılacak bireysel başvuruları inceleme yetkisine sahiptir. Belirtilen hükümlerin AnayasaMahkemesinin zaman bakımından yetkisini belirlerken, olay ve olguların meydana geldiği tarihi değil, hak ihlali oluşturan işlem ve eylemlere karşı başvurulabilecek kanun yollarınıntüketildiği, yani işlem veya kararın kesinleştiği tarihi esas aldığı görülmektedir. Dolayısıyla,bir hak ihlali iddiasının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamına giripgirmediği noktasında dikkat edilecek husus, başvuruya konu işlem veya eylemin meydanageliş tarihi değil, bu işlem veya eyleme karşı müracaat edilen kanun yollarından sonraverilen kararın kesinleşme tarihidir. Bu çerçevede 23/9/2012 tarihinden önce açılmış ve butarih itibariyle derdest olan davalarla ilgili olarak yapılan makul sürede yargılanma hakkınınihlal edildiği iddiasını konu alan şikayetlerde dikkate alınacak süre, belirtilen tarihten sonrageçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir. Dolayısıyla,23/9/2012 tarihinde derdest olmak şartıyla uyuşmazlığın başladığı tarihten, sona erdiği veyahalen devam ediyorsa Anayasa Mahkemesi’nin başvuruyu karara bağladığı tarihe kadargeçen süre dikkate alınacaktır. Başvuru konusu yargılamanın, Anayasa Mahkemesininzaman bakımından yetkisinin başlangıcını teşkil eden 23/9/2012 tarihinden önce başlamışolduğu, başvuru tarihi itibariyle yaklaşık on bir yıllık bir süredir devam ettiği ve belirtilentarih itibariyle halen derdest olduğu anlaşılmakla, somut başvuruya ilişkin olarak yapılacakmakul süre değerlendirmesinde dikkate alınacak sürenin başlangıcı, davanın ikame edildiğitarihtir.
52.Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak yukarıda belirtildiği üzere (§ 27-30) devam edenyargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını konu alanşikâyetlerbakımındanbaşvuruyollarınıntüketilmesi koşuluaranmayacaktır. Butürşikâyetler açısından yargılama faaliyetinin devamı sırasında başvuru yapılabilmesi olanağıbulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı başvurunun kararabağlandığı tarihtir.
Son Yorumlar