Kararların Gerekçeli Olması
|
Balyoz
RG No :29051 -RG.T. : 05.07.2014 Balyoz
B.No : 2013 /7800 -K.T: 18.06.2014
30.Anayasa’daki hakların etkili bir biçimde korunması için, davaya bakan mahkemelerin Anayasa’nın 36. maddesine göre “tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi” vardır (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Dulaurans/Fransa,B. No: 34553/97, 21/3/2000,§33). AİHM içtihatlarına göre bir mahkemenindavayayaklaşımı,başvurucularıniddialarına yanıtvermektenve başvurucularıntemelşikayetleriniincelemekten kaçınmalarınaneden olması halinde Sözleşme’nin 6. maddesi davanın düzgün bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından ihlal edilmiş olur (bkz. Kuznetsov/ Rusya, B. No: 184/02,11/4/2007, §§ 84-85).
31.Öte yandan mahkemelerin,başvurucuların önemli bazı iddialarına yanıt vermemiş olması, kişinin iddialarının incelenmesi hakkının yanında, adil yargılanma hakkının önemli gerekliliklerinden biri olan mahkemelerin kararı gerekçelendirme yükümlülüğü ile de ilişkilidir. Zira bir muhakemede usule ilişkin koruma sağlayan adil
yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan gerekçeli karar hakkı da kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır.
32.Nitekim AnayasaMahkemesi önceki kararlarında, Anayasa’nın, bütün mahkemelerin hertürlükararlarının gerekçeli olarakyazılmasını ifadeeden 141. maddesinin, adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiğini belirtmiştir (bkz. B. No: 2013/3351,18/9/2013, § 49).
33.Derece Mahkemeleri, kararların yapısı ve içeriği ile ilgili olarak geniş bir takdir yetkisine sahiptirler. Özellikle taraflarca ileri sürülen kanıtların kabulü ve değerlendirilmesiönceliklederece mahkemelerinin görevidir (bkz.Van Mechelen ve Diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve 22056/93, 23/4/1997, § 50). Bu nedenle, açıkça keyfi olmadıkça, belirli bir kanıt türünün kabul edilebilir olup
olmadığına, değerlendirme şekline veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermek, Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (benzer değerlendirmeler için bkz. Garda Ruiz/İspanya, B.No. 30544/96,21/1/1996, § 28).
34.Buna karşınmahkemeler,”kararlarını hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtme’” yükümlülüğü altındadırlar. Bu yükümlülük, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı sıra (bkz. Hadjıanastassıou/ Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33), tarafların, muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun bir biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini öğrenmelerinin sağlanması için de gereklidir.
35.Mahkemelerin bu yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya, karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz (bkz. B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26). Bu nedenle, bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği, davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Bununla birlikte muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna
etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması halinde, davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir.
36.Ayrıca, insan haklarına ilişkin güvencelerin soyut ve teorik olarak değil, uygulamada ve etkili bir şekilde sağlanması gerekir. Buna göre, mahkemelerin ileri sürülen iddia ve savunmalara şeklen cevap vermiş olmaları yeterli olmayıp, iddia ve savunmalara verilen cevapların dayanaksız olmaması, mantıklı ve tutarlı olması da gerekir. Diğer bir
ifadeyle mahkemelerce belirtilen gerekçeler, davanın şartları dikkate alındığında makul olmalıdır.
37.Makul gerekçe, davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır (bkz. B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 24). Gerekçelendirme, davanın sonucuna etkili olay, olgu ve argümanları açıklamak yükümlülüğü olmakla birlikte, bu
şekildekigerekçelendirmenin mutlakadetaylıolmasışartdeğildir.Ancak gerekçelendirmenin, iddia ve savunmadan birinin diğerine üstün tutulma sebebinin ve bu kapsamda davanın taraflarınca gösterilen delillerden karara dayanak olarak alınanların mahkemelerce kabul edilme ve diğerlerinin reddedilmesi hususunda, makul dayanakları olan bir bilgilendirmeyi sağlayacak ölçü ve özene sahip olması gerekmektedir.
38.Zira bir davada tarafların, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksızgörüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün içerik ve kapsamı ile bu hükme varılırken mahkemenin neleri dikkate aldığı ya da almadığını gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir
gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması “gerekçeli karar hakkı yönünden zorunludur.
39.Aksi bir tutumla, mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmışolması bir hak ihlaline neden olabilecektir.
40.Başvurucular somut davada, bir gazeteci tarafından Cumhuriyet Savcılığına teslim edilen 11,16 ve 17 no.lu CD’ler ile Gölcük Donanma Komutanlığında bulunan 5 nolu hard disk ve Eskişehir’de bir sanığın evinde bulunan flash bellekte yer alan dijital verilerin sahte olarak oluşturulduklarını, bu verilerde pek çok manipülasyon yapıldığım, savunma tarafınca yurtiçi ve yurtdışındaki çeşitli üniversite ve bağımsız kuruluşlardan alman bilirkişi
raporlarında mahkûmiyet kararının temel dayanağı olan dijital verilerdeki mani pülasyonların ortaya konulduğunu ve dijital veriler üzerinde iki bine yakın çelişkinin ortaya çıkartıldığım, buna rağmen İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtay’ın bu raporları dikkate almadığını ve dikkate almama nedenlerinin makul bir gerekçeyle izah etmediklerini ileri sürmüşlerdir.
41.Başvurucuların, esas olarak sanıklardan elde edilmemiş, Türk Silahlı Kuvvetlerinde bulunan bir bilgisayarda hazırlandığı kanıtlanamamış, zaman, mekan vemuhteva çelişkileri bulunan ve bu sebeple esas itibariyle sahte olarak oluşturulmuş dijitalbelgelere dayanarak suçlandıkları yolundaki savunmalarına karşı Mahkemenin aşağıdaözetlenen gerekçelerinin makul, başka bir deyişle yeterince açık ve yeterli olup olmadığınıntespiti için başvurucular tarafından sunulan bilirkişi raporları ve uzman mütalaalarınındenetlenebilir, makul yanıtının verilmesi gerekir (bkz. gerekçeli karar, s.874-904).
58.Tarafsızlığı, keyfiliği, denetimden kaçmayı ve perdelemeyi önlemek için mahkemeler, kararın verilmesine neden olan temelleri yeterince açık olarak belirtmekleyükümlüdürler. Mahkemelerin yargılama süresince kendilerine iletilen her iddia ve talebigözetme zorunda olmadıkları biçimindeki serbesti, kararın verilmesine neden olan temellereasgari açıklıkta değinilmesi görevini ortadan kaldıracak şekilde yorumlanamaz.
66.AİHM,bilirkişiraporlarının kapsamınıoldukça genişbirşekildeyorumlamaktadır. Bilirkişi raporlarının yazılı ya da sözlü olabileceği gibi inceleme konularıaçısından da bilimsel, teknik ya da olay analizleri şeklinde olabileceğini kabul etmektedir(Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, B. No: 11082/06,13772/05, 25/7/2013, § 717).
68.Anayasa Mahkemesinin görevi herhangi bir davada bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir. Savunma makamınıntanık dinletme taleplerinin gerekliliği ya da bilirkişi raporu benzeri delillerin kabuledilebilirliği ve değerlendirilmesi hususları derece mahkemelerinin yetkisi dahilindedir {bkz.S.N./İsveç, B. No: 34209/96, 2/7/2002, § 44). AİHM’e göre, derece mahkemeleri, Sözleşmeile uyumlu olmak koşuluyla, somut davadaki maddi gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcıolmayacağını değerlendirdiği savunma tanıklarının dinlenmesi talebini reddedebilir (bkz.Huseyn ve Diğerleri/Azerbaycan, B. No: 35485/05, 45553/05, 35680/05 ve 36085/05,26/7/2011, § 196).
70.Kural olarak, bilirkişilerin sunduğu rapor ve mütalaalar derece mahkemeleri açısından bağlayıcı olmamakla birlikte, İlk Derece Mahkemesi tarafından esasa ilişkindeğerlendirmeler yapılırken Cumhuriyet Savcısı tarafından sunulan bilirkişi raporlarınınbelirleyici bir etkisi olmuştur. Başka bir deyişle somut davada İlk Derece Mahkemesi,yalnızca Cumhuriyet Savcısı tarafından sunulan bilirkişi raporlarına itibar etmiş, bu raporlara karşın başvurucuların savunmalarının bir parçası olarak sundukları bilirkişi rapor ve uzman görüşleri ise dikkate alınmamıştır. Mahkeme ayrıca başvurucuların, mahkumiyet kararının dayanağı olan dijital verilerin gerçeği yansıtmadığı iddialarınıdeğerlendirmek üzere mahkemenin bilirkişi heyeti tayin etmesi ve rapor aldırması yönündeki taleplerini de yeterli olmayan gerekçe ile reddetmiştir.
72.Açıklanan nedenlerle, dijital delillerin değerlendirilmesine ilişkin şikayetler yönünden, başvurucuların sundukları bilirkişi raporları ve uzman mütalaalarının İlk Derece Mahkemesincekabul edilmemesivebukonularda Mahkemecebilirkişiincelemesi yaptırılması yolundaki taleplerinin de yetersiz gerekçelerle reddedilmesi, “gerekçeli karar hakkına” ve “silahların eşitliği” ilkesine aykırı olduğundan, Anayasa’nın 36. Maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı ihlal edilmiştir.
- Tanık Dinlenmesi Talepleri Yönünden
75.AİHS’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinde, sanığın iddia tanıklarını sorguya çekme veya çektirme hakkı güvence altına alınmıştır. Kovuşturmasırasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için, kural olarak bu kanıtların aleni bir duruşmadave sanığın huzurunda ortaya konulması gerekir. Bu kural istisnasız olmamakla birlikte, eğerbir mahkûmiyetsadeceveya belirleyiciölçüde,sanığınsoruşturma veya yargılamaaşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilenifadeleredayandırılmışise,sanığınhaklanAİHS’nin6.maddesindekigüvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (B. No: 2013/99, 20/3/2014, § 46).
76.Mahkemeler, somut davadaki maddi gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olmayacağını değerlendirdiği savunma tanıklarının dinlenmesi talebini reddedebilir(Huseynve diğerleri/Azerbaycan, B. No: 35485/05, 45553/05,35680/05 ve 36085/05,26/7/2011, §196).
77.Tanıkların dinlenmek üzere çağırılmasının uygunolup olmadığının değerlendirilmesi kural olarak derece mahkemelerinin takdir yetkisi dahilindedir. Dolayısıyla bir sanığın bazı tanıkları dinletemediğinden şikâyet etmesi yeterli olmayıp, ayrıca bu tanıkların dinlenmesinin niçin önemli olduğunu ve gerçeğin ortaya çıkması içinniçin gerekli olduğunu açıklamak suretiyle tanık dinletme talebini desteklemelidir (B. No:2013/99,20/3/2014, §54).
78.Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle,bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucununyargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecindeiddia makamının sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkilibir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya dauyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafındandinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olanunsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe ilişkin biriddianın dayanaklarıyla ileri sürülmüş olması gerekir (B. No: 2013/2767,2/10/2013, § 22).
79.Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte, belirli bir davayailişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olupolmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamadageçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olupolmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp, Mahkemeningörevi başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığınındeğerlendirilmesidir (B. No: 2013/1213,4/12/2013, § 27).
80.Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmakhususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzeredelillerini sunma ve inceletme noktasında uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda,delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının yargılamanın bütünü ışığındadeğerlendirilmesi gerekir (B. No: 2013/1213,4/12/2013, § 27).
86.Ayrıca 1. Ordu Komutanlığı merkezli bir yapılanmanın darbe amacına yönelik faaliyetlerinin Genelkurmay Başkanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığınca öğrenildiği veteşebbüs edilen suça engel olunduğu kabul edildiğine göre, toplanan kanıtlara göre tanıkolarakdinlenmesitalepedilenanılan görevdekikişilerinbeyanlarınınkararaetkisibulunmadığı gerekçesi makul değildir.
88.Başvurucuların tanık olarak çağrılmalarını istedikleri kişilerin, gösterdikleri tutum ve görevleri kapsamında yaptıkları işlemlerle suçun işlenmesini engellediklerininkabul edilmesi karşısında, bu kişilerin beyanları sadece sanıklar lehine sonuç doğuracaktanık beyanı olmanın ötesinde bir delil niteliği taşımaktadır. Bu nitelikteki bir delilinyargılama bakımından belirleyici özelliği dikkate alındığında aleni bir duruşmada vesanıkların huzurunda ortaya konulması gerekir.
|
RG No :29136-RG T. : 01.10.2014
B.No : 2012 /1108-K.T: 16.07.2014
104.Bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğun uzatılması kabul edilemez (Benzer yöndeki AİHM kararlarıiçinbkz: Nakhmanovich/Rusya, B. No: 55669/00, 2/3/2006, § 70; Belevitskiy’Rusya, B. No:72967/01, 1/3/2007, § 91). Bununla beraber tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerekbir zanlı ya da sanığın tutuklanmasının keyfi olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancakaşırı derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı vermek ya da tutukluluğu devam ettirmek bu çerçevede değerlendirilmemelidir (Benzer yöndeki AİHM karan için bkz: Mooren/Almanya [BD], B. No: 11364/03,9/7/2009, § 79).
105.İtiraz veya temyizmerciinin, itirazveya temyizincelemesinekonu mahkeme kararına ve bu karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda, buna ilişkin kararınıayrıntılı olarak gerekçelendirmemesi, kural olarak, gerekçeli karar hakkına aykırılık teşkiletmez (Benzer yöndeki AİHM karan için bkz: Garda Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96,21/1/1999, §26).
|
RG No :29136-RG T. : 01.10.2014
B.No : 2013 /2738 -K.T: 16.07.2014
80.Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından, hem tarafların hemkamununmenfaatiniilgilendirmekte olup, kararıngerekçesihakkında bilgisahibiolunmaması, kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hale getirecektir. Bu nedenlemahkeme kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık bir biçimde gösterilmesi zorunludur (B.No. 2013/1780,20/3/2014, § 67).
81.Mahkemekararlarınıngerekçeliolmasıadilyargılanmahakkının unsurlarından birisi olmakla beraber, bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia vesavunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçegösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birliktebaşvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarınıncevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra, kanun yolumahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da bu hakkın ihlal edildiğişeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların, ilkderece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklindeyorumlanması uygun olup, bu durumda, üst dereceli mahkeme tarafından önceki mahkemekararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (B.No. 2013/1213,4/12/2013, § 26)
86.Biranayasalhakkınihlaliiddiasınıiçermeyen,yalnızcaderece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların açıkçadayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışındabırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır. Bu kapsamda, bireysel başvuruya konu davadakiolaylarınkanıtlanması,hukukkurallarınınyorumlanmasıveuygulanması,yargılamasırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derecemahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireyselbaşvuruincelemesindedeğerlendirmeyetabi tutulamaz.Anayasada yeralan hak veözgürlükler ihlal edilmediği sürece ve bariz takdir hatası içermedikçe derecemahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde elealınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz bir takdir hatasıbulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B. No.2012/1027, 12/2/2013, §§ 25-26).
|
RG No :29136-RG T. : 01.10.2014
B.No : 2013 /5274-K.T: 16.07.2014
87.Tutuklamatedbirinekişilerinsuçluluğuhakkındakuvvetlibelirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veyadeğiştirilmesiniönlemek maksadıyla başvurulabilir.Başlangıçtakibututuklamanedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süregeçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğiningerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğütakdirde, yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanınkarmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecinişleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birliktedeğerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (B. No:2012/1137,2/7/2013, §63).
90.Bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğun uzatılması kabul edilemez. Bununla beraber tutukluluğu meşru kılan gerekçelergösterilerek bir zanlı ya da sanığın tutuklanmasının keyfi olduğunu söylemek mümkündeğildir. Ancak aşırı derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm gösterilmedentutuklama kararıvermek yada tutukluluğudevamettirmekbuçerçevededeğerlendirilmemelidir (B. No: 2014/85,3/1/2014, § 46).
91.İtiraz veya temyiz merciinin, itiraz veya temyiz incelemesine konu mahkeme kararma ve bu karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda, buna ilişkin kararını ayrıntılıolarak gerekçelendirmemesi, kural olarak, gerekçeli karar hakkına aykırılık teşkil etmez(B.No: 2014/85,3/1/2014, §46).
|
RG No :29136-RG T. : 01.10.2014
B.No : 2013 /4495-K.T: 17.07.2014
47.Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul edilmişolduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (B. No: 2012/1269, 8/5/2014, § 53), başvurucularındile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara ilişkintemyizbaşvurularıyla başvurucularınusulihaklarınınihlaledildiğineyönelik somutşikâyetlerinin temyiz incelemesinde tartışılmaması gerekçeli karar hakkının ihlali olarakgörülebilir (B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 49).
55.Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları vegösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte, belirli bir davayailişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olupolmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir (Benzer yöndeki AİHMkararı için bkz. Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B.No:10590/83, 6/12/1988, § 68). Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamındaolmayıp, Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olupolmadığının değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanınyürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflaraiddialarım sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili dedâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınmasıgerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının dayargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
57.Görüldüğü üzere başvurucu tarafından açılan alacak davasında, başvurucunun avans olarak davalıya ödeme yaptığı kabul edilmesine ve Mahkemece somut delillere dayalıolarak 8/6/2010 tarihinde davanın kabulüne kararverilmesine rağmen, bu kararınbozulmasından sonra, davalı TOKİ’nin, avans ödemesinin taksitlerden mahsup edildiğisavunması yeterince açıklığa kavuşturulmadan, varsayım üzerine davanın reddine kararverildiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla Mahkemenin, davanın kabulüne dair ilk kararında vardığı sonucun tam tersi bir sonuca varsayımla ulaşması ve bunu ikna edici şekilde gerekçelendirememesi adil bir yargılama olmadığını göstermektedir. Başvurucu, tüketilmesi gereken ve etkili kanun yolu olan temyiz yolunda da aynı iddiayı dile getirmiş ise de Yargıtay kararında da bu iddia karşılanmamış ve Derece Mahkemesinin iddiayı cevapsızbırakması tutumu aynen kabul görmüştür. Bu şekilde, başvurucunun Göçmen KonutlarıProjesi kapsamında avans olarak yaptığı ödemenin, davalı TOKİ’nin savunmasıdoğrultusunda taksitlerden mahsup edilip edilmediği yeterince tartışılmamış, tarafların iddiave savunmaları karşılanmamıştır. Bu nedenle, yargılama süreci bir bütün olarakdeğerlendirildiğindebaşvurucunungerekçeli kararhakkının ihlal edildiği sonucunavarılmıştır.
|
RG No :29064-RG.T. : 18.07.2014
B.No : 2011/1269 -K.T:08.05.2014
53.Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul edilmişolduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (bkz. Garda Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96,21/1/1999, § 26) başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin detartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların usuli haklarınınihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde tartışılmaması gerekçelikarar hakkının ihlali olarak görülebilir (B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 49).
56.Görüldüğü üzere, aleyhine açılan alacak davasında başvurucu tarafından borçlu olmadığını ifade eden ve buna ilişkin asıl iddia olarak dayanılan mecburi hizmetyükümlülüğünün çalıştığı kuruma aktarılmasının yapılması ve yapılan düzenleme uyarıncabu talep için süre şartının bulunmadığı itirazlarının sadece bilirkişi raporundadeğerlendirildiği, bilirkişinin uyuşmazlığın çözümü için mahkemeye yardımcı olmaktanbaşka bir görevinin bulunmadığı ve hazırladığı raporun yargı kararı niteliği taşımadığı açıkolduğundan, mahkeme kararında tartışılmayan ve gerekçelendirilmeyen başvurucununiddiasının bilirkişi raporunda dile getirilmiş olması dolayısıyla karşılanmış olduğununkabulünün mümkün olmadığı, kararın temyiz aşamasında da aynı iddia ileri sürülmüşolmasına rağmen temyiz hakkında verilen kararda da bu hususa ilişkin bir gerekçeye yerverilmediği görülmektedir.
57.Bu durumda, başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren, uyuşmazlığın çözümü için esaslı bir iddia olan mecburi hizmet yükümlülüğünün çalıştığıkuruma aktarılabileceği ve bunun için süre şartının bulunmadığı iddiası, İlk DereceMahkemesi kararında tartışılmamış ve karşılanmamıştır. Başvurucu, tüketilmesi gereken veetkili kanun yolu olan temyiz yolunda da aynı iddiayı dile getirmiş ise de Yargıtay kararındada bu iddia karşılanmamış ve İlk Derece Mahkemesinin iddiayı cevapsız bırakması tutumuaynen kabul görmüştür. Bu nedenle, yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğindebaşvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
|
RG No :29052 -RG.T. : 06.07.2014
B.No : 2013 /409 -K.T: 25.06.2014
118.Gerekçe gösterme ödevinin kapsamı, kararın niteliğine göre değişir ve bu ödevin kapsamı somut olayın içerisinde bulunduğu koşulların değerlendirilmesiylebelirlenebilir.Anayasa’nın141.maddesinin dördüncü fıkrasımahkemeleri verdiklerikararlar için gerekçe göstermekle yükümlü tutmakla birlikte, bu yükümlülük, her iddiayaayrıntılı bir yanıt vermenin gerekli olduğu şeklinde anlaşılamaz (Benzer yöndeki AİHMkararı için bkz. Garcia Ruiz/İspanya, B.No: 30544/96, 21/1/1999, § 26).
119.Gerekçeli karar hakkı, hem ilk derece mahkemesi hem de itiraz ve temyiz mahkemesi kararları içingeçerlidir. Ancaküstmahkemelerolantemyizveitirazmercilerinin karar gerekçelerinin ayrıntılı olması zorunlu değildir. Temyiz ve itiraz merciininyargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz ve itiraz merciinin bir şekilde itirazda dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (B. No:2013/3351, §50, 18/9/2013).
120.Başvuruya konu kitabın toplatılmasına ilişkin TMK 10. Madde ile Görevli İstanbul 2 No.lu Hâkimliğin el koyma kararında Mahkeme, el koyma kararını; söz konusukitabın yazarının silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçundan hükümlü Abdullah Öcalanolması, kitabın kapağında Irak, İran ve Türkiye topraklarında bir bölgenin ayrılarak içininyazılarla belirginleştirilmesi ve kitabın 173, 178, 276, 278, 284, 304, 307, 312, 324, 327,359, 391, 408, 412 ve devamı sayfalarında silahlı terör örgütü PKK’nın propagandasınınyapılması şeklinde üç ayrı gerekçeye dayandırmıştır (bkz. § 14). İtiraz mercii olan TMK 10. Madde ile Görevli İstanbul 3 No.lu Hâkimliği ise itirazı, herhangi bir somut gerekçe belirtmeksizin “suçun vasıf ve mahiyeti, “kuvvetli suç şüphesini gösteren olguların oluşu”,”mevcut delil durumu” gibi genel geçer ifadelerle reddetmiştir (bkz. § 16, 17).
121.Başvuru konusu kitaba el konulması kararı bir koruma tedbiri niteliğindedir. El koyma kararının gerekçesinin yeterli olup olmadığını değerlendirirken maddi gerçeğe ulaşabilmek ve sonuçta verilen kararların uygulanabilmesini sağlamak amacıyla başvurulan koruma tedbirlerinin geçici olduklarını da göz önüne almak gerekir. Bu davada daha esaslı
ve ikna edici gerekçelerin olması arzu edilebilir olmakla birlikte, ilk derece hâkimliğinin el koyma kararında ilerisürülen gerekçeler ile itiraz merciininilk derece hâkimliğin gerekçelerini benimseyen kararında yeterli gerekçe bulunmadığı da söylenemez.
122.Açıklanan nedenlerle, bir bütün olarak değerlendirildiğinde, gerekçeli karar hakkı yönünden Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
|
RG No :29051 -RG.T. : 05.07.2014
B.No : 2014 /256 -K.T :25.06.2014
119.Bu aşamada kamu gücünü kullanan organların ayrıcalıklı muameleyi haklı ve objektif gerekçeye dayandırması, somut olayın koşullarında başörtüsü takmayan tüm kadınavukatlar duruşmalara girebiliyorken yalnızca başörtülü olması nedeniyle başvurucununduruşmalara alınmamasındaki zorlayıcı toplumsal sebeplerin gösterilmesi gerekir.
|
RG No :28996 -RG.T. : 10.05.2014
B.No : 2012 /1034 -K.T: 20.03.2014
32.Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma veadil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hakarama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak veözgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkiligüvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
33.Anayasanın 141. maddesinde güvence altına alman gerekçeli karar hakkı, mahkeme kararlarında kararlarındayandığı hukukigerekçenin yeterliaçıklıktagösterilmesini gerektirir. Bununla birlikte mahkeme kararlarının gerekçesinde tarafların tümiddialarının ayrıntılı bir biçimde tartışılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Gerekçeninayrıntısı davanın niteliğine göre değişmekle birlikte kararın hüküm kısmına dayanakoluşturacak hukuki bir gerekçenin kısa ve özet de olsa bulunmasının zorunlu olduğu açıktır.
34.Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi, taraflarınkanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hale getiren en önemli faktörlerdendir. NGerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağıgibibahsedilenkanunyolunda yapılacakincelemenindeetkinolmasıbeklenemez.
40.Nitekim AİHM, bir ceza davasında beş günlük kısa temyiz süresi nedeniylegerekçeli karar kendisine tebliğ edilmeden temyiz başvurusu yapmak zorunda kalan birbaşvurucuyla ilgili olarak yaptığı incelemede; sözleşmeci devletlerin yargı sistemlerinin 6. maddeye uygunluğunu sağlamak konusunda bir tercih özgürlüğüne sahip olduklarını, bunun yanında ulusal mahkemelerin kararlarını hangi gerekçelere dayandırdıkları konusunda yeterli açıklığı sağlamalarının zorunlu olduğunu, kişilerin sahip olduğu temyiz hakkını etkili bir biçimde kullanabilmesinin diğer unsurlar yanında bu koşula bağlı olduğunu, kendisinin görevinin de bu bağlamda devletlerin tercih ettiği yöntemlerin 6. maddeye uyumlu sonuçlar doğurup doğurmadığını incelemek olduğunu ifade ederek söz konusu başvuruda adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (Bkz., Hadjianatassiou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33)
41.Başvuru konusu olayda, başvurucunun 8 günlük temyiz süresi içerisinde süre tutum dilekçesiyle yaptığı temyiz başvurusunun Yargıtay’ca ilk derece mahkemesiningerekçeli kararı başvurucuya tebliğ edilmeden onanması nedeniyle, başvurucu temyizbaşvurusunu mahkemenin gerekçesini bilmeksizin yaptığından ve Yargıtay başvurucununtemyiz itirazlarını almaksızın temyiz incelemesi yaptığından gerekçeli karar hakkına uyumlu bir yargılama yapılmadığı ve gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği açıktır.
42.Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
46.Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararı başvurucuyatebliğ edilmeden Yargıtay’catemyiz aşamasındaonamakararı verilmesinden kaynaklandığından ve başvurucuya ilk derece mahkemesi kararının gerekçesini bilerek ve bu gerekçeye karşı iddialarını sunacak şekilde temyiz başvurusu yapma imkânı verilmesinde hukuki yarar bulunduğundan, 6216 sayılı Kanun’un (1) ve (2) numaralı fıkraları gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için başvurucuya temyiz başvurusu yapma imkânı verilmesi amacıyla dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
|
RG No :28996 -RG.T. : 10.05.2014
B.No : 2013 /1780 -K.T: 20.03.2014
68.Başvuru konusu olayda, iki adet kat malikleri kurulu kararının iptali istemiyle yürütülen yargılama neticesinde kurulan hükmün gerekçesinde, özellikle başvurucununtoplantıya çağrı tutanağının kendisi tarafından imzalanmadığı ve imzanın sahte olduğuiddiasına karşılık olacak şekilde, 7201 sayılı Kanun’un ek 1. maddesinde yer alan vebağımsız bölüm maliklerine tebligat hususunu düzenleyen özel hükme dayanılarak yapılantebligatın geçerli olduğuna karar verildiği, bu suretle başvurucu tarafından ileri sürülen vehüküm sonucunu etkilediği iddiaedilentalebinin ilkderecemahkemesi kararındadenetlenerek reddedildiği, ilk derece mahkemesince oluşturulan karar ve gerekçesi hukukauygun bulunmak suretiyle kanun yolu mahkemelerinin denetiminden geçerek kesinleştiği, bukapsamda yerelmahkemegerekçesinibenimsediğianlaşılankanunyolumerciincekararlarda ayrıntılı gerekçeye yer verilmediği anlaşılmakla, başvurucunun gerekçeli kararhakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönündenincelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No :28896 -RG.T. : 10.05.2014
B.No : 2012/1034-K.T:20.03.2014
27.Başvurucu, diğer davaların aksine kendisinin başvuruya konu davasında ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararı kendisine tebliğ edilmeden kararın Yargıtay’caonanmasının eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ve temyiz sebeplerini belirtseydi davanın lehinesonuçlanabileceğini ve işine geri dönebileceğini iddia etse de Anayasa’nın 10. Maddesininilk fıkrasında sayılan hangi nedene dayalı olarak veya hangi sebeple ayrı muameleyapıldığından bahsetmemiştir. Başvurucunun çalışma ve sözleşme hürriyetine yönelikşikâyeti ise adil yargılanmış olsa idi davanın lehine sonuçlanacağı iddiasını taşımakta vedoğrudan çalışma ve sözleşme hürriyetine yönelik olmadığından ayrıca incelenmesine gerekgörülmemektedir. Başvurucu, başvuru dilekçesinde genel olarak adil yargılanma hakkınınihlal edildiğini ifade etmiş, silahların eşitliğinden ayrıca bahsetmemiştir. Bunun yanındabaşvurucuyla beraber davalıya da ilk derece mahkemesi kararı tebliğ edilmeden temyizincelemesi yapıldığından başvurucunun davalıya göre zayıf konuma düşürüldüğü ya da usuli haklar bakımından davalıyla farklı koşullara tabi tutulduğu da söylenemez.
39.Uygulamada, iş mahkemelerinde, 8 günlük temyiz süresi tefhim ile başladığından, bir kısım mahkemeler gerekçeli karan taraflara tebliğ etmemekte, bir kısımmahkemeler ise gerekçeli kararı her halde taraflara tebliğ etmektedir. Bu durum somutbaşvuruda olduğu gibi bazı davalarda tarafların mahkemelerin gerekçesini bilmeden temyizbaşvurusu yapmak zorunda kalmasına ve temyiz incelemesinde davanın taraflarının temyizgerekçeleri bilinmeden inceleme yapılmasına neden olmaktadır. İlk derece mahkemesikararının gerekçesini bilmeyen kişilerin temyiz hakkını gereği gibi kullandığı ve taraflarıntemyiz nedenlerini bilmeyen temyiz merciinin de temyiz incelemesini sağlıklı bir şekildeyaptığı söylenemez. Bahsedilen şekilde yapılan temyiz başvurusu ve temyiz incelemesi,gerekçeli karar hakkı bağlamında adil yargılanma hakkına uygun olmayan bir yargılamayapılmasına sebebiyet vermektedir.
40.Nitekim AİHM, bir ceza davasında beş günlük kısa temyiz süresi nedeniyle gerekçeli karar kendisine tebliğ edilmeden temyiz başvurusu yapmak zorunda kalan birbaşvurucuyla ilgili olarak yaptığı incelemede; sözleşmeci devletlerin yargı sistemlerinin 6.maddeye uygunluğunu sağlamak konusunda bir tercih özgürlüğüne sahip olduklarını, bununyanında ulusal mahkemelerin kararlarını hangi gerekçelere dayandırdıkları konusunda yeterliaçıklığı sağlamalarının zorunlu olduğunu, kişilerin sahip olduğu temyiz hakkını etkili birbiçimde kullanabilmesinin diğer unsurlar yanında bu koşula bağlı olduğunu, kendisiningörevinin de bu bağlamda devletlerin tercih ettiği yöntemlerin 6. maddeye uyumlu sonuçlardoğurup doğurmadığını incelemek olduğunu ifade ederek söz konusu başvuruda adilyargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (Bkz., Hadjianatassiou/Yunanistan,B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33)
41.Başvuru konusu olayda, başvurucunun 8 günlük temyiz süresi içerisinde süre tutum dilekçesiyle yaptığı temyiz başvurusunun Yargıtay’ca ilk derece mahkemesiningerekçeli kararı başvurucuya tebliğ edilmeden onanması nedeniyle, başvurucu temyizbaşvurusunu mahkemenin gerekçesini bilmeksizin yaptığından ve Yargıtay başvurucununtemyiz itirazlarını almaksızın temyiz incelemesi yaptığından gerekçeli karar hakkına uyumlu bir yargılama yapılmadığı ve gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği açıktır.
|
RG No :28946 -RG.T. : 19.03.2014
B.No : 2013/7204-K.T: 20.02.2014
44.Temyiz mercilerinin kararlarının tamamen gerekçeli olması zorunlu değildir. Temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu yaaynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemliolan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini,derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (B. No:2013/5486,4/12/2013, §57).
45.Somut olayda Mahkeme, bozma kararında öngörülen gerekçeye uygun olarak, iş akdinin davalı tarafından haksız feshedildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Yargıtay tarafından da Mahkemece verilen kararın gerekçesine atıf yapılarak ve bu gerekçe aynen kabul edilerek hüküm onanmıştır (bkz. § 15). Dolayısıyla Yargıtay onama kararının gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
46.Açıklanan nedenlerle, gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu yönü itibarıyla diğer kabul edilebilirlik koşulları yönündenincelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğunakarar verilmesi gerekir.
|
RG No :28982 -RG.T. : 25.04.2014
B.No : 2012 /1254 – K.T : 07.03.2014
34.Somut olayda başvurucu, Mahkeme ve Yargıtay kararlarının gerekçesinin bulunmadığını, delillerin gerekçede gösterilmediğini belirterek, gerekçeli karar hakkınınihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemece, Ankara19. Asliye Ceza Mahkemesincebaşvurucu hakkında verilen mahkûmiyet kararı, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin bozma ilamıdikkate alınarak, başvurucunun fiillerinin hakaret niteliğinde olduğu ve 5 yıllık uzamış cezazamanaşımı süresinin geçmediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, bu şekildebaşvurucunun iddiaları zımnen reddedilmiştir (bkz. § 12). Yargıtaytarafından daMahkemece verilen kararın gerekçesine atıf yapılarak ve bu gerekçe aynen kabul edilerekhüküm onanmıştır (bkz. § 13). Dolayısıyla Mahkeme ve Yargıtay kararlarının gerekçesizolduğundan da söz edilemez.
|
RG No : 28864RG.T. :27.12.2013
B.No: 2013/1213 K.T: 04.12.2013
28.Somut başvuru açısından, başvuruya konu Mahkeme kararında, çekin bir ödeme vasıtası olduğu ve kural olarak mevcut bir borcun tediyesi amacıyla verildiğininkabulünün gerektiği, bu durumda mevcut çekin teminat amacıyla verilmiş olduğu yönündeki iddianın başvurucular tarafından yazılı delille ispatlanması gereğine rağmen, belirtilen husus yazılı delille ispatlanmadığı gibi yemin deliline de başvurulmayacağının başvurucular vekilincebeyanedildiği vebu itibarlabaşvurucuların iddialarını ispatedemedikleri gerekçesine dayanılarak başvurucuların davasının reddine karar verildiği ve ilk derece Mahkemesince oluşturulan karar ve gerekçesi hukuka uygun bulunmak suretiyle kanun yolu Mahkemelerinin denetiminden geçerek kesinleştiği, ayrıca başvuru dosyası kapsamından başvurucuların delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına, yargılamaya etkin olarak katılma imkânının ellerinden alındığına ve yargılamadaki konumlarının önemli bir zarar gördüğüne dair bir bulgu saptanmadığı anlaşılmaktadır.
|
RG No :28864-RG.T. :27.12.2013
B.No : 2013/1942-K.T : 04.12.2013
69.Somut olayda, Enerji Bakanlığının geçici kabul heyeti üyeleri hakkında görevi kötüye kullanma suçu açısından soruşturma izni verilmemesi yönündeki kararı, AşkaleBaşsavcılığının ve müşteki durumundaki başvurucuların itirazı üzerine Ankara Bölge tdareMahkemesi tarafından incelenmiş ve anılan Mahkemenin 9/1/2013 tarih E.2012/484 veK.2013/11 sayılı kararında “ön inceleme raporu ve eki belgelerde yer alan tespitlerin isnatedileneylemden dolayıCumhuriyet Başsavcılığınca hazırlık soruşturması yapılmasınıgerektirecek nitelik ve yeterlikte olmadığı anlaşıldığı” belirtilerek adı geçenler hakkındasoruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı yapılan itirazın reddine karar verilmiştir. Başvurucuların itirazını, suça konu olayın gerçekleştiği yerin HES projesinin geçici kabulü ile görevlendirilen teknik heyetin yetki kapsamı dışında olduğunu ayrıntılı olarak açıklayan”ön inceleme raporu” ve eklerine atıf yapması nedeniyle Bölge İdare Mahkemesininkararının gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
|
RG No :28864-RG.T. :27.12.2013
B.No : 2013/5486 -K.T: 04.12.2013
58.Somut olayda, Mahkemece, tarafların iddia ve savunmaları ile tüm dosya kapsamı dikkate alınarak, hukuk kuralları ile toplu iş sözleşmeleri yorumlanmak suretiyledavanın reddine karar verilmiştir (§9). Yargıtay tarafından da Mahkemece verilen kararıngerekçesine atıf yapılarak ve bu gerekçe kabul edilerek hüküm onanmıştır(§ 10). Dolayısıyla Mahkeme ve Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğundan da söz edilemez.
|
RG No :28842 -RG.T. :05.12.2013
B.No : 2013 /772-K.T : 07.11.2013
31.Mahkeme kararının çelişkili olduğu iddiası, kararın gerekçesinin doyurucu, ikna edici ve yeterli olmadığı şikâyeti olup, adil yargılanma hakkının unsurlarından olangerekçeli karar hakkı başlığı altında incelenmesi gerekir.
34.4857 sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesinde işverenin haklı nedenle derhal fesih hakkı, 18. maddesinde ise feshin geçerli sebebe dayandırılması düzenlenmiştir. Bubağlamda, haklı nedenle fesih sebepleri, geçerli nedenle fesih sebeplerinden daha ağırnitelikte olup tarafların birbirlerine karşı duydukları güven ve sadakat duygularının bir daha kurulamayacak şekilde temelinden çökmesi durumunu ifade eder. Kararda geçen ve çelişkili olduğu iddia edilen söz konusu ifadeler, aradaki bu farka işaret etmekte olup, başvurucunun davranışlarının haklı nedenle fesih oluşturacak ağırlıkta olmamasına rağmen geçerli fesih sebebinin oluştuğunu ve feshin geçerli olduğunuifade etmek maksadıyla kullanıldığı anlaşılmış olduğundan mahkeme kararında başvurucunun iddia ettiği gibi bir çelişkinin olmadığı ve gerekçeli karar hakkına yönelik bir hak ihlalinin bulunmadığı açıktır.
|
RG No :29111-RG T. :06.09.2014
B.No : 2013 /8975-K.T:23.07.2014
Ali İsmail Korkmaz
19.Başvurucu oğlunun ölümüyleilgilikamu davasının Eskişehir ilinden Kayseri iline nakli nedeniyle yargılamanın adil ve etkili biçimde yürütülemeyeceğini, kamugörevlileriyleilgilibirdavanınnaklineilişkinkararınAdaletBakanlığınınbaşvurusu üzerine verilmesinin yargılama makamının tarafsızlığına ve bağımsızlığınagölge düşürdüğünü, davanın nakli kararına yapılan itirazın incelenmeksizin reddedildiğinibelirterek adil yargılama ile etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalingiderilmesi amacıyla yeniden karar verilmek üzere dosyanın Yargıtay 5. Ceza Dairesinegönderilmesini talep etmiştir.
23.Başvuru kapsamında yaşam hakkının korunmasıyla ilgili bir şikâyet ileri sürülmemiş ise de, Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukukinitelendirmesiilebağlıdeğildir.Doğalolmayanbir ölümolayınınsorumlularınınbelirlenmesi amacına yönelik bir yargılama nedeniyle yapılan başvurunun yaşam hakkıçerçevesinde incelenmesi gerekir (B. No: 2012/695,12/2/2013, § 15).
33.Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir hukuk yoludur. Bu nedenle, ihlal iddialarına ilişkin olarak öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi gerekmekte olup, ancak somut koşullar itibarıyla başvuru yollarının tüketilmesinin yarar sağlamayacağı veya etkili olmadığının anlaşılması halinde başvuru incelenebilir.
35.Bu aşamaya kadar geçen süre ve bu sürede soruşturma ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alındığında, kamu davasının nakline ilişkin süreç de dahil olmak üzere yaşam hakkını koruyan hukukun etkisiz olduğunu ve olağan başvuru yollarının tüketilmesinin yarar sağlamayacağını kabul etmek mümkün değildir.
36.Açıklanan nedenlerle, “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır
KARŞIOY GEREKÇESİ
3.Anayasanın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” denilmiştir. Davanın nakline ilişkin kararların da buanayasal kuralın istisnasını oluşturmayacağı ve gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, gerek Anayasa Mahkemesinin içtihatlarında standardı konulan “ilgili ve yeterli gerekçe” içermesinin zorunlu olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
5.Başvurucu, adil yargılanma hakkı kapsamında şikayette bulunmuş ise de bir insan öldürme olayının sorumlularının bulunarak cezalandırılması amacına yönelik biryargılama nedeniyle yapıldığından, başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenmesigerekir. Bu nedenle olayda, yaşam hakkının usuli boyutunun ihlal edilip edilmediğiincelenmeli ve yaşam hakkının korunması bağlamında davanın naklinin yeterli güvencelertaşıyıp taşımadığı değerlendirilmelidir. Bu bağlamda davanın naklinin ilgili ve yeterligerekçeye dayanıp dayanmadığı hususu önem taşımaktadır.
6.Olayda kamu görevlilerinin de sanık olması dolayısıyla davanın naklinin, yaşam hakkının usuli boyutu üzerinde olumsuz bir etki yaratıp yaratmayacağı hususunda birdeğerlendirme yapmak için bu aşamada yeterli somut veri bulunmamaktadır. Ancak,başvurucunun iddiası bu etkinin olumsuz olacağı yönündedir. Bu kaygı ve kuşkunun, davanın naklini zorunlu kılan nedenlerin ve yeni yargılanma yerinin nasıl belirlendiğiningerekçeleriyle birlikte açıklanması suretiyle giderilmesi gerekir.
7.Yargıtay’ın, davanın nakli istemi üzerine vereceği karar, Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararında da ifade edildiği üzere, idari bir makam olan Adalet bakanlığının istemini otomatik olarak sonuca bağlamaktan ibaret değildir. Nakil konusundaki kararın da diğer yargı kararlan gibi gerekçeli olması gerekir. Ancak başvuru konusu olayda Yargıtay kararında davanın neden dolayı Eskişehir’de görülemeyeceği konusunda bir değerlendirmeye yer verilmediği gibi niçin Kayseri’ye nakledildiği konusunda da bir gerekçe belirtilmemiştir. Bu durumda katılan tarafın gerekçeli karar hakkının gözetilmediği açıktır. Kaldı ki karar verilmeden önce Yargıtay Başsavcılığının da görüşü alınmamıştır.
8.Olayda, Adalet Bakanlığının başvurusu üzerine Yargıtay, davanın Eskişehir’den Kayseri’ye nakline karar vermiştir. Karar sürecinde davaya bakacak Mahkemenin istemi üzerine Eskişehir Valiliğinin, Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığının ve Adalet Bakanlığının görüşleri alınmış ise de katılan tarafın (başvurucunun) görüşü alınmamış, bu konudaki görüşlerini, itirazlarını ve varsa delillerini ortaya koyma fırsatı verilmemiştir. Yaşam hakkının usuli güvenceleri, bu noktada silahların eşitliği ilkesinin gözetilmesini gerektirir, Mağdur tarafın görüş ve itirazlarının dinlenmemesi, silahların eşitliği ilkesine aykırıdır. Devletin yaşam hakkının usuli boyutunda gözetmesi gereken silahların eşitliği ilkesini göz ardı ederek soruşturma ve kovuşturma yürütmesi, hak ihlaline yol açar.
9.Yargıtay’ın kararına karşı itiraz edecek başka bir merci bulunmamaktadır. Davanın nakli konusu nihai hükümle birlikte de temyiz incelemesine tabi tutulamayacaktır. Öldürme olayına ilişkin dava nihai kararla sonuçlandığında yaşam hakkının yeterince gözetilip gözetilmediği konusunda yapılabilecek sonraki bir değerlendirme, bu safhada meydana gelen ihlali ortadan kaldırmayacaktır. Bu nedenle Yargıtay’ın davanın nakline ilişkin kararma karşı başvuru yollarının tüketilmediğinden söz edilemez.Açıklanan nedenlerle başvurunun KABUL EDİLEBİLİR olduğuna ve Anayasa’nın 17. maddesindeki yaşam hakkının usuli boyutunun İHLAL edildiğine karar verilmesi gerekir.
|
RG No:29235-RG.T. : 13.01.2015
B.No : 2014 /2388 -K.T: 04.11.2014
39.Davaya müdahale, asli veya feri müdahale olmak üzere iki şekilde gerçekleşebilir. Bir dava sonunda verilen hüküm, üçüncü bir kişinin hukuki durumunuetkileyebilir. Bu hallerde, üçüncü kişinin o davaya katılmasında hukuki yararı vardır. Fakatüçüncü kişi davaya bir taraf gibi katılamaz. Bilakis taraflardan birinin yanında ve onunyardımcısı olarak davaya katılabilir. Bu durumda davaya katılan üçüncü kişi fer’i müdahilolarak katılmış olur (Yargıtay 16. H.D, E.2005/13089, K.2005/13834, K.T. 29/12/2005).
40.2577 sayılı Kanun’un 31. maddesinin atıfta bulunduğu 6100 sayılı Kanun’un 68. maddesine göre, müdahil, yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia veya savunmavasıtalarını ileri sürebilir; onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usulişlemlerini yapabilir.
43.Karar düzeltme istemi sonucu, Danıştay Altıncı Dairesi tarafından, davalı Belediyenin, onama kararının tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme istemindebulunmadığı gerekçesiyle karar düzeltme isteminin süre aşımı nedeniyle reddine kararverilmiştir. Fer’i müdahil başvurucunun karar düzeltme isteminin incelenmesinde ise fer’imüdahilin davada taraf olmadığı, davalı Belediye yanında davaya katıldığı, ancak davalısüresi içinde karar düzeltme isteminde bulunmadığından, davalının yanında müdahilinisteminin incelenmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle müdahil başvurucunun karardüzeltme isteminin incelenmeksizin reddine karar verilmiştir.
44.Yukarıda da belirtildiği üzere, 6100 sayılı Kanun’un 51. Maddesinde belirtilen dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usuli işlemleri yapabilme ehliyetidir ve medeni haklan kullanma ehliyetinin usulhukukunda büründüğüşekildir(YargıtayHukukGenelKurulunun 14/3/2012tarihveE.2011/12-850,K.2012/147).İdari yargılamalarda dava ehliyeti konusunda, 2577 sayılı Kanun’un 31. maddesindeki atıf nedeniyle 6100 sayılı Kanun’un 51. maddesi uygulanmaktadır.
45.Dava ehliyeti dava şartıdır. Dava şartı olduğu için karar kesinleşinceye kadar her aşamada taraflarca ileri sürülebileceği gibi, mahkeme veya temyiz mercileri tarafındanda yargılamanın her aşamasında resen değerlendirilmesi gerekir.
47.5216 sayılı Kanun’un 14. maddesinin beşinci fıkrası, Anayasa Mahkemesinin 4/2/2010 tarihli kararıyla iptal edilmiş, iptal kararının Resmi Gazetede yayımlanmasındanitibaren bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir. Anılan iptal kararı 21/6/2010tarihli 27619 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış, bir yıllık süre ise 21/6/2011 tarihinde sonaermiştir. İptal kararının yürürlüğe girmesi için kararlaştırılan bir yıllık sürede herhangi birdüzenleme yapılmadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla anılan iptal kararının yürürlüğe girdiği 21/6/2011 tarihinden itibaren mülki idare amirlerinin, hukuka aykırı gördüğü büyükşehirbelediyesi kararlan aleyhine idari yargıya başvurarak dava açması konusunda davaehliyetinin bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekir.
48.Dava konusu olay ve karara benzer nitelikteki davalarda Danıştay tarafından, 5393 sayılı Kanun’un 23. maddesinin beşinci fıkrasının ve 5216 sayılı Kanun’un 14.maddesinin beşinci fıkrasının Anayasa Mahkemesince iptal edildiği hususu değerlendirilerekkarar verildiğianlaşılmıştır. Nitekim Danıştay Altıncı Dairesi, 29/11/2010 tarih veE.2008/12077, K.2010/10560 sayılı kararında;”Danıştay Altıncı Dairesinin 18/2/2008tarihli E.2008/61 sayılı ve 12/3/2008 tarihli E.2008/1528 sayılı kararları ile idareninbütünlüğü ilkesinin sağlanmasına yönelik olarak, merkezi idarece yerel yönetimler üzerindeAnayasa ile tanınan ve çerçevesi çizilen idari vesayet yetkisinin, 5393 sayılı Kanun’un 23. maddesinin beşinci fıkrası ve 5216 sayılı Kanun’un 14. maddesinin beşinci fıkrası ileyalnızca hukuka uygunluk denetimi şeklinde yargı eliyle gerçekleştirilmesi yolundakigetirilen düzenlemeyle idarenin bütünlüğü ilkesininzayıflatıldığı, bu durumun iseAnayasa’nın 123. ve 127, maddelerine aykırı olduğu sonucuna varılması üzerine AnayasaMahkemesine yapılan başvuru sonucu, Anayasa Mahkemesinin 4/2/2010 tarih ve E.2008/27,K.2010/29 sayılı kararı ve E.2008/28, K.2010/30 sayılı karan ile başvuru doğrultusunda sözkonusu kuralların iptallerine, iptal edilen fıkraların dışındaki kısmın doğuracağı hukuksalboşluk kamu yararım ihlal edici nitelikte görülerek iptal kararının Resmi Gazetedeyayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilerek, 22/6/2010tarihli 27619 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.Bu durumda, Anayasa’ya aykırıbulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde, görülmekte olan davaların Anayasa’yaaykırılığı saptanmış hükümler dikkate alınarak çözümlenmeleri, Anayasa’nın üstünlüğü vehukuk devleti ilkesine aykırı olduğu gibi temyiz incelemesinin Anayasa’ya aykırılığıbelirlenerek iptal edilen kurallara göre yapılması mümkün olmadığından, İdareMahkemesince söz konusu karar göz önünde bulundurulmak suretiyle yeniden kararverilmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle Antalya 1. İdare Mahkemesi kararınınbozulmasına karar verilmiştir. ” şeklinde sonuca ulaşmıştır.
49.Yine Danıştay Altıncı Dairesi, 20/4/2012 tarih ve E.2009/8743, K.2012/1916 sayılı kararında;”5393 sayılı Kanun ‘un 23. maddesinin beşinci fıkrası ile 5216 sayılıKanun’un14.maddesinin beşinci fıkrası Anayasa Mahkemesinin4/2/2010 tarih veE.2008/27, K.2010/29 ve E.2008/28, K.2010/30 sayılı kararları ile iptal edilmiştir. Birkanunun Anayasa Mahkemesince Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilmesi halinde, butarihten önce açılmış ve görülmekte olan davaların Anayasa ‘ya aykırılığı saptanmış olankurallara göre görüşülüp çözümlenmesi Anayasa’nın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerineaykırı düşecektir. Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararları, bu kararlardan önceaçılmış ve henüz sonuçlanmamış bakılmakta olan davalarda uygulanmalıdır. Bu durumda,bakılmakta olan Antalya Valiliğinin, Antalya Büyükşehir Belediye Meclisi kararının iptaliistemiyle dava açabilmesinin yasal dayanağı ortadan kalkmış olduğundan dava ehliyetininde kalmadığının kabulü gerekir. Hal böyle olunca, açıldığı tarih itibarıyla ‘dava ehliyeti’sorunu bulunmayan iş bu davanın. Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararı ile oluşanhukuki durum nedeniyle ehliyet yönünden reddi gerektiğinden, dava konusu işlemin iptaliyolunda verilen idare Mahkemesi kararının bozulması gerekir.” şeklinde sonuca ulaşmıştır.
52.Yukarıda anılan Kanun hükümleri ve içtihatlar ışığında hukuk kurallarının mahkemeler tarafından resen uygulanması gerektiği dikkate alındığında mülki idare amirikonumunda olan Antalya Valiliğinin dava açma konusunda dava ehliyetinin bulunupbulunmadığının Anayasa Mahkemesinin 4/2/2010 tarihli kararı ile verilen 5216 sayılıKanun’un 14. maddesinin beşinci fıkrasının iptali kararı doğrultusunda değerlendirilmesi vesonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Nitekim benzer davalarda 5216 sayılı Kanun’un 14. maddesinin beşinci fıkrasının iptal edildiği hususu dikkate alınarak temyiz incelemesi yapıldığı anlaşılmıştır. Somut olayda ise Antalya 2. İdare Mahkemesince verilen 12/2/2009tarihli karar tarihinde 5216 sayılı Kanun’un 14. maddesinin beşinci fıkrası iptal edilmemişsede Danıştay tarafından 24/4/2013 tarihinde yapılan temyiz incelemesi sırasında 5216 sayılıKanun’un 14. maddesinin beşinci fıkrasının iptaline dair karar yürürlüğe girdiği haldeDanıştay tarafından resen dikkate alınması gereken anılan iptal kararının ve dava şartı olandavacının dava ehliyetinin değerlendirilmesi gerekirken, bu konuda hiçbir tartışma vedeğerlendirme yapılmaksızın hükmün onandığı anlaşılmıştır.
53.O halde, Danıştay temyiz incelemesi safhasında 5216 sayılı Kanun’un 14. maddesinin beşinci fıkrasının iptal edildiği ve bu madde ile mülki idare amirlerine verilendava açma yetkisinin iptal edildiği dikkate alındığında, Danıştay tarafından, Antalya Valiliğitarafından Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı aleyhine açılan davanın dayanağı olan5216sayılıKanun’un 14. maddesininbeşincifıkrasınıniptaledildiği göz önündebulundurularak, davacının, dava şartı olan ve davanın her aşamasında resen gözetilmesigereken dava ehliyetinin bulunup bulunmadığı değerlendirilerek, benzer konularda temyizincelemesi sonucu verilen kararlar ile karşılaştırma yapılarak ve bu hususların tamamıtartışılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu konular değerlendirilmeksizinve tartışılmaksızın onama karan verilmesinin başvurucunun gerekçeli karar hakkını ihlalettiği sonucuna varılmıştır.
|
RG No : 29208 – RG.T. : 17.12.2014
B.No : 2013 /4186 – K.T : 15.10.2014
62.Mahkemeler, “kararlarını hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtme” yükümlülüğü altındadırlar. Bu yükümlülük, tarafların temyiz hakkınıkullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı sıra (bkz. Hadjıanastassıou/Yunanistan, B. No:12945/87, 16/12/1992, § 33), tarafların, muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarınınkurallara uygun bir biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik birtoplumda, toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini öğrenmelerinin sağlanması için de gereklidir (B. No: 2013/7800,18/6/2014, § 34).
63.Mahkemelerin bu yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya, karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz (bkz. B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26). Diğer bir ifadeyle derece mahkemeleri, kendilerinesunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56). Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği, davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia vesavunmaların davanın sonucunaetkili olması, başkabirdeyişledavanın sonucunudeğiştirebilecek nitelikte bulunması halinde, davayla doğrudan ilgili olan bu hususlaramahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (B. No: 2013/7800,18/6/2014, § 35).
64.Ayrıca, insan haklarına ilişkin güvencelerin soyut ve teorik olarak değil, uygulamada ve etkili bir şekilde sağlanması gerekir. Buna göre, mahkemelerin ileri sürüleniddia ve savunmalara şeklen cevap vermiş olmaları yeterli olmayıp, iddia ve savunmalaraverilen cevapların dayanaksız olmaması, mantıklı ve tutarlı olması da gerekir. Diğer birifadeyle mahkemelerce belirtilen gerekçeler, davanın şartları dikkate alındığında makulolmalıdır (B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 36).
65.Makul gerekçe, davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmünhangi nedenlere ve hukuksal düzenlemeleredayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır (bkz. B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 24). Gerekçelendirme, davanın sonucuna etkili olay, olgu ve kanıtlan açıklamak yükümlülüğü olmakla birlikte, bu şekildeki gerekçelendirmenin mutlaka detaylı olması şart değildir. Ancak gerekçelendirmenin, iddia ve savunmadan birinin diğerineüstün tutulma sebebinin ve bu kapsamda davanın taraflarınca gösterilen delillerden karara dayanak olarak alınanların mahkemelerce kabul edilme ve diğerlerinin reddedilmesi hususunda, makul dayanakları olan bir bilgilendirmeyi sağlayacak ölçü ve özene sahip olması gerekmektedir (B. No: 2013/7800,18/6/2014, § 37).
66.Zira bir davada tarafların, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için usulüne uygun şekilde oluşturulmuş,hükmün içerik ve kapsamı ile bu hükme varılırken mahkemenin neleri dikkate aldığı ya daalmadığını gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki birgerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması “gerekçeli karar hakkı”yönünden zorunludur (B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 38).
67.Aksi bir tutumla, mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektirenusul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olabilecektir (B. No: 2013/7800,18/6/2014, § 39).
68.Öte yandan derece mahkemeleri, kararların yapısı ve içeriği ile ilgili olarak geniş bir takdir yetkisine sahiptirler. Özellikle taraflarca ileri sürülen kanıtların kabulü vedeğerlendirilmesiöncelikle derecemahkemeleriningörevidir (bkz. Van Mechelen veDiğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve 22056/93, 23/4/1997, § 50).Bu nedenle, açıkça keyfi olmadıkça, belirli bir kanıt türünün kabul edilebilir olup olmadığına, değerlendirme şekline veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına kararvermek, Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (B. No: 2013/7800,18/6/2014, § 33; benzer değerlendirmeler için bkz. Garcia Rut/İspanya, B.No. 30544/96, 21/1/1996, § 28).
69.Ayrıca, itiraz veya temyiz mercilerinin kararlarının tamamen gerekçeli olması zorunlu değildir. İtiraz veya temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtmasıyeterlidir. Burada önemli olan husus, itiraz ya da temyiz merciinin bir şekilde itiraz veya temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57). Diğer bir ifadeyle itiraz veya temyiz merciinin, itiraz veya temyiz incelemesine konu mahkeme kararına ve bu karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda, buna ilişkin kararını ayrıntılı olarak gerekçelendirmemesi, kural olarak, gerekçeli karar hakkına ve dolayısıyla adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil etmez (B. No: 2013/723, 21/11/2013, § 44; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Garcia Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1999, § 26).
70.Buna karşın tarafsızlığı, keyfiliği, denetimden kaçmayı ve perdelemeyi önlemek için mahkemeler, kararın verilmesine neden olan temelleri yeterince açık olarak belirtmekle yükümlüdürler. Mahkemelerin yargılama süresince kendilerine iletilen her iddia ve talebi gözetme zorunda olmadıkları biçimindeki serbesti, kararın verilmesine neden olan temellere asgari açıklıkta değinilmesi görevini ortadan kaldıracak şekilde yorumlanamaz (B. No: 2013/7800,18/6/2014, § 58).
71.Bireysel başvuru yolunda derece mahkemelerinin gerekçelerinin niteliği, ancak açık bir keyfilik veya takdir hatası oluşturduğu ya da makul ve ikna edici açıklamalariçeren bir gerekçe gösterilmediği, iddia olunan eylem ile hüküm arasında “uygun illiyetbağı” kurulmadığıdurumlarda denetlenebilir.Derece mahkemesikararlarının,adaletgereksinimini giderecek ölçü ve nitelikte yeterli gerekçe ile açıklanıp açıklanmadığıhususları, adil yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda AnayasaMahkemesince yapılacak denetiminkapsamında yer almaktadır.(B. No:2013/7800,18/6/2014, §59).
74.Başvurucular, yukarıda belirtilen (§ 53-54) ve kesinleşmiş hükümden sonra elde edilen bazı deliller ile olaya ilişkin yeni hazırlanan uzman görüşlerini; A, Ltd. Şti. isimli şirketin suç tarihlerinde faaliyette olduğuna, karar gerekçesine konu bu şirketin olmadığı söylenen araçlarının bulunduğuna ve plakalarının tespit edildiğine, başka şirketlerle alış verişi olduğuna dair belgeleri ve mahkeme kararlarını; lehe sonuçlanan Vergi Mahkemesi kararlarını; A. Ltd. Şti. sahibi olan Ç. K.’ya ödemelerin yapıldığına dair banka dekont örneklerini; mal alımında sorumlu olan ve tanıklığı önem arz edecek şirket çalışanlarının isimlerini; şirketin ayrıntılı yıllık harcamalarım; Vergi Dairesine borcun olmadığına ilişkin belgeleri; A. Ltd. Şti. sahibi olan Ç. K.’ya yönelik yargı kararları gibi bir kısım delilleri Mahkemeye sunarak, yeni ortaya konulan bu hususların yargılamanın yenilenmesi sebebini oluşturduğunu iddia ermişlerdir.
75.Mahkeme, 25/3/2013 tarihli ek kararıile (§ 12) başvurucuların anılan taleplerini reddetmiştir. Başvurucuların gerek bu karara gerekse Mahkemece alman Savcıgörüşününbildirilmemesinekarşıyaptıklarıitirazı inceleyenMuğla2. AğırCezaMahkemesi de, 15/4/2013 tarihli kararı ile “yargılamanın yenilenmesi talebinin reddineilişkinek kararınusul ve yasayauygun olduğu” gerekçesinedayalıolarakitirazı reddetmiştir.
76.Başvurucuların yeni delil olarak ileri sürdükleri hususlara ilişkin olarak Mahkemenin ortaya koyacağı gerekçenin denetlenebilir, açık ve makul bir yanıtı içerenniteliğe sahip olması gerekir. Başka bir ifadeyle Mahkemece, başvurucular tarafındansunulan delillerin, hükmün kurulduğu kararda tartışıldığı, bu nedenle dosyanın yenidenincelenmesine gerek olmadığı kabul edilerek, talebin reddi yönünde karar veriliyorsa, bugerekçe, ancak yeni olduğu ileri sürülen iddiaların hepsinin ya da en azından hükme dayanak yapılan kısımlarının önceki kararda tartışılmış olduğunun tespiti ve bunun denetlenebilir olması halinde yeterli olabilir.
78.Mahkûmiyet hükmünün gerekçesi ile yargılamanın yenilenmesi talebinin reddi gerekçesi incelendiğinde; başvurucular tarafından yeniden yargılanma nedenleri olarak ileri sürülen (§ 54) delillerin ya hiç ya da yeterince mahkûmiyet hükmünde tartışılmadığı ve bu delillerin hükümden sonraki dönemlere ait olduğu ya da önceden bulunsa dahi sonradan elde edildiği görülmektedir.
84.Yargılamanınyenilenmesitalebini inceleyenBodrum 1.Asliye CezaMahkemesi, başvurucuların taleplerinin gerekçeli kararda tartışıldığını belirterek red kararıvermiş, ancak, hangi talebi gerekçeli kararın hangi kısmında tartıştığını açıklamamıştır. Diğer bir ifadeyle Mahkemece, yeni olduğu söylenerek sunulan delillerin önceki karar içerisinde ne şekilde tartışıldığı belirtilmeden, dosya içeriğine uygun olmayan nedenlerletalep reddedilmiştir. Dolayısıyla gerek hükmün dayanağını oluşturan gerekçeli kararıngerekse dosyanın incelenmesinde, anılan red gerekçesinin, adalet gereksinimini giderecekölçü ve nitelikte, yeterli, makul ve ikna edici olmadığı anlaşılmaktadır.
85.Öte yandan, Mahkemenin red kararına ve bu Mahkemece Savcının görüşünün tebliğ edilmemiş olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği hususuna ilişkinolarak ayrıntılı itirazda bulunan başvurucuların bu itirazlarının da, İtiraz Mercii tarafındanmakul bir gerekçe gösterilmeden reddedildiği saptanmıştır.
86.İtirazı inceleyen Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi, “karar usul ve yasaya uygun olduğundan” bahisle itirazı reddetmiştir. Bodrum 1. Asliye Ceza Mahkemesinin red kararında, hükme ulaşmayı sağlayan olay, bunların sebepleri ve sonuca götüren nedensellik kurgusudeğerlendirmelerininyeterli açıklıkta yapılmadığıkabuledildiğinden, itirazı inceleyen Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesinin kararında da detaylı bir açıklama bulunmadığı gözetildiğinde, Bodrum 1. Asliye Ceza Mahkemesinin kararına dayanak yapılan gerekçesinin yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, gerek yargılamanın yenilenmesi talebini reddeden Mahkeme kararının gerekse İtiraz Mercii kararının hakkaniyete uygun makul bir gerekçeyi içerdiğinden bahsedilemez.
Son Yorumlar