Öngörülebilirlik İlkesi
|
RG No :29051 -RG.T. :05.07.2014
B.No: 2014 / 256 -K.T : 25.06.2014
80.Başvurucu, avukatların duruşmalarda başörtüsü takmasının yasak olduğuna ilişkin bir kanuni dayanak bulunmadığını, daha önce Barolar Birliği Meslek İlkelerindeavukatların başlarının açık olarak duruşmalara girmeleri kuralının bulunduğunu, bu kuralınDanıştay 8. Dairesinin 5/11/2012 tarihli kararı ile yürürlüğünün durdurulduğunu. BarolarBirliği Başkanlığının 25/2/2013 tarihli kararı ile Danıştay kararınıntüm barolaraduyurulduğunu ve bu karar doğrultusunda işlem yapılmasının istendiğini dolayısıyla olaygünü, başörtüsü ile duruşmalara girilemeyeceğine dair herhangi bir kanun veya mevzuat hükmü bulunmadığını ileri sürmüştür.
81.Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak kanunla sınırlandırılabilirler. Yine bu sebeple hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanması ölçütü anayasa hukukunda önemli bir yere sahip olmuştur (Bkz. AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 24/9/2008).
82.Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahalenin hukuki bir temelinin yani müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün mevcut olup olmadığıdır. Anayasa’nın 24. maddesi kapsamında yapılan bir müdahaleninkanunilikşartınısağladığınınkabulüiçin,müdahalenin”kanunî’birdayanağının bulunması zorunludur (kanunilik şartına başka bir bağlamda dikkat çeken birkarar için bkz. B. No: 2013/2178,19/12/2013, § 36).
83.Sözleşme’nin lafzı ve AİHM içtihadı uyarınca da, Sözleşme’nin 9. Maddesi kapsamında yapılacak bir müdahalenin meşruluğu, öncelikle söz konusu müdahalenin”’hukuk” (prescribed by law/prevue par la loi) uyarınca gerçekleştirilmesine bağlı tutulmuşolup, müdahalenin hukukilik unsurunu taşımadığının tespiti halinde, Sözleşmenin 9.maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan diğer güvence ölçütleri tetkik edilmeksizin,müdahalenin ilgili maddeye aykırı olduğu sonucuna ulaşılmaktadır (Benzer yönde AİHMkararı için bkz. Hasan ve Chaush/Bulgaristan [BD], B. No: 30985/96, 26/10/2000, §§ 84-86).
84.“Kanun ile sınırlama” ölçütü veya “kanunilik ilkesi” Sözleşme’nin din veinanç özgürlüğünü düzenleyen 9. maddesinde de bir sınırlama ve güvence ölçütü olarak yeralmaktadır. Buna karşın Sözleşme’de yer alan “prescribed by law/prevue par la loi” kavramı ile Anayasa’da yer alan “kanunilik ilkesi” tam olarak aynı değildir (bkz. §§ 94-95). AİHM, “kanun ile öngörülmüş olma” kavramına Türk hukukunda kanunilik ilkesine verilen anlamdan daha geniş bir anlam vermektedir.
85.Anayasasının 87. maddesine göre “kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak” Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkisindedir. Bir yasama işlemi olarak kanun,Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin ürünüdür. Kanun, parlâmento kararı dışındakalan ve Anayasanın yetki verdiği Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, Anayasa’daöngörülen kanun yapma usullerine uyularak yapılan işlemlerdir. Anayasa’nın 7. Maddesinde yer alan “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir, Bu yetki devredilemez” kuralı, bir ayrım yapmadan, kanunun maddi ve şekli anlamlarını kapsamaktadır. Anayasa’nın 7. maddesinin anlamı, kanun yapma yetkisinin başka bir mercie devredilemeyeceği ve bunun doğal sonucu olarak da Anayasa’ya göre kanunla yapılması zorunlu olan bir düzenlemenin başka bir merci tarafından yapılamayacağıdır.
86.Buna karşın Anayasa’nın 8. maddesi uyarınca “Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarakkullanılır ve yerine getirilir”. Bu bakımdan, yürütme yetkisi ve görevi “kanunlara uygunolarak” kullanılması gerektiğinden kanun ile düzenlenebilecek konularda, yasama organının asli kuralları koymakla yetinerek, bunun yanı sıra tali ve uygulayıcı kuralları idari düzenleyici işlemlere bırakması mümkündür.
88.Dahası,Anayasa’nın 91.maddesinin birincifıkrası uyarınca sosyalve ekonomik haklar hariç olmak üzere temel hak ve hürriyetlere ilişkin olarak kanun hükmünde kararname ile düzenleme yapılamaz. Dolayısıyla kanun hükmünde kararname ile dahi düzenlenemeyecek temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin bir düzenlemenin ilk elden idari düzenleyici işlemlerle yapılması Anayasa karşısında mümkün değildir.
89.Temel hak ve özgürlükler alanında yasama organının, keyfiliğe izin vermeyen, öngörülebilir düzenlemeler yapma zorunluluğu vardır. İdareye keyfi uygulamalara meydan verebilecek çok geniş bir takdir yetkisi tanınması Anayasa’ya aykırı olabilecektir. Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin kanunların şeklen var olması yeterli görülemez, aynı zamanda kanunların niteliğine de bakılmalıdır. Temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir alanda kanunun emrine dayanarak yürütme organınca alınacak önlemler objektif nitelik taşımalı ve idarenin keyfi uygulamalarına sebep olacak geniş takdir yetkisi vermemelidir (Bkz. AYM, E.1984/14, K.1985/7, K.T. 13/6/1985). Aksi bir durumda temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğine ilişkin Anayasa’nın 13. maddesi hükmüne de aykırılık oluşturacaktır.
92.Başvuru konusu olayda başvurucunun başörtüsü ile duruşmaya katılması talebi, Mahkemece, “AİHM’in ve Anayasa Mahkemesinin başörtüsünün laiklik karşıtı güçlü bir dîni simge ve siyasal simge olduğuna ilişkin kararları uyarınca avukatların başörtülü olarak duruşmalarda görev yapamayacakları’ gerekçesiyle reddedilmiştir.
93.Sözleşme’nin orijinal metinlerinde “kanunen öngörülme”nin karşılığı olan “prescribed by law/prevue par la loi” düzenlemesine AİHM’in yüklediği anlam, Türkhukukundaki “kanun” kavramını aşarak “hukuk” terimiyle karşılanabilecek bir anlamasahiptir. AİHM, bir hak veya özgürlüğe müdahale olduğunda öncelikle müdahalenin bir”hukuki temelinin” olup olmadığını denetlemektedir. Başka bir deyişle AİHM, “hukuk” teriminden şekli anlamda kanunu anlamamakta, sınırlamayı yapan hukuki düzenlemenin kaynağınadeğil düzenlemenin erişilebilir, öngörülebilirve kesin olmaniteliğine bakmaktadır (Bkz. Hasan ve Chaush/Bulgaristan [BD], B. No: 30985/96, 26/8/2000, § 85). Bu yaklaşım nedeniyle AİHM’e göre hukuken öngörülmüş olma ifadesindeki “kanun” ya da “hukuk” sözcüğü sadece yazılı hukuku değil, içtihadı hukuku da kapsamaktadır.
95.AİHM’in Leyla Şahin/Türkiye kararında dayanak yaptığı ve başvuru konusu somut olayda Ankara 11. Aile Mahkemesinin ara kararında dayandığı Anayasa Mahkemesikararları 1989 ve 1991 yıllarında verilmiştir. 1988 yılında 2547 sayılı Kanun’a bir maddeeklenerek”Yükseköğretim kurumlarında, dershane, laboratuar, klinik,poliklinikvekoridorlarında çağdaş kıyafet ve görünümde bulunmak zorunludur. Dini inanç sebebiyleboyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir” hükmü getirilmiştir. Bu hükümAnayasa Mahkemesi tarafından “laik bir devlette yasal düzenlemelerin din kurallarına göreyapılamayacağı” gerekçesiyle iptaledilmiştir (Bkz. AYM, E.1989/1, K.1989/2, K.T.7/3/1989). İptal kararından sonra 1990 yılında, 2547 sayılı Kanun’a “yürürlükteki kanunlaraaykırı olmamak koşulu ile yükseköğretim kurumlarında kılık kıyafet serbesttir” hükmüeklenmiştir. Düzenlemenin iptal istemi reddedilmiş ancak, Anayasa Mahkemesinin karargerekçesinde “serbestliğin”, “dini inanç sebebiyle boyun ve saçların türbanla kapatılmasınıve dinsel nitelikli giysileri kapsamadığı” saptanmıştır (Bkz. AYM, E.1990/36, K.1991/8,K.T. 9/4/1991).
96.Türk hukukunun bazı alanlarında, hâkimin yarattığı hukuk, hukukun bir kaynağı olarak kabul edilmekle birlikte insan hak ve hürriyetlerinin sınırlandırılması gibi tamamen biçimsel kanunilik ilkesi temelinde Örgütlenen bir alanda hiçbir zaman “kamın” niteliğinde kural özelliği kazanamaz. Öte yandan temel bir hak ve özgürlüğe yapılan müdahalenin süreklilik kazanarak ulaşılabilir ve öngörülebilir hale gelmesi, müdahalenin dayanağı olan kamu gücü işlemini bir “kanun” haline getirmez. Aksi bir düşüncenin kabulü, ulaşılabilir ve öngörülebilir bir kamu gücü işleminden veya eyleminden kaynaklanan hak ihlallerinin “kanuni” dayanaklarının olduğunun kabul edilmesi anlamına gelecektir.
98.Anayasa’nın 13. maddesine göre temel hakların sınırlandırılması için mutlaka kanuna ihtiyaç vardır. Avukatların duruşmalara “başları açık” olarak katılacaklarına dair bir kanuni sınırlama bulunmamaktadır. Gerek AİHM’in Leyla Şahin kararı ve gerekse de AİHM’in dayandığı ve Türkiye’de öğrencilerin kılık ve kıyafetlerine ilişkin uygulamanın dayanağı haline gelen Anayasa Mahkemesinin 1989 ve 1991 tarihli kararları, Anayasa’nın 13. maddesindeki temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğine ilişkin hükümde yer alan “kanunilik şartı”m taşıyan kurallar olarak kabul edilemez.
99.Somut olayda avukat sıfatıyla katıldığı duruşmada İlk Derece Mahkemesinin başvurucuyu başörtüsü takması nedeniyle duruşmayı yapmayarak ertelemesi vebaşvurucunun müvekkiline kendisini yeni bir avukat tutmak üzere süre vermesi şeklindegerçekleşen din ve vicdan özgürlüğüne yönelik müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı anlaşılmaktadır.
100.Müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı tespit edildiğinden, din ve vicdan özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin varlığı halinde bulunması gereken ve Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen (bkz. §§ 78-80) Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen meşruamaçlardan biri kapsamında olma, demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmamagibi kriterlere riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
101.Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 24. maddesinde güvence altına alınan din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
|
RG No :29022-RG.T. :06.06.2014
B.No : 2013 / 843-K.T : 03.04.2014
39.Kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin sınırlamaların, kanunda belirtilen esas ve usule uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve derece mahkemelerine aittir. İdare organları ve mahkemeler esas ve usule ilişkin hukuk kurallarına uymakla yükümlüdürler. Anayasa’nın 19. maddesinin amacı bireyi keyfi bir şekilde özgürlüğünden alıkoymaya karşı korumak olup, maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların maddenin amacına uygun olması ve keyfi uygulamaya yol açmaması gerekir. Bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan hürriyetten yoksun bırakmanın şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi kuralı gereğince, başvurucunun tutukluluk durumunun “kanuni” dayanağının bulunup bulunmadığının, kanunun özgürlükten yoksun kılmaya izin verdiği hâllerde ise, hukuk devleti ilkesi gereği, keyfiliği önlemek için, uygulanmasında yeterli ölçüde erişilebilir, kesin ve öngörülebilir olup olmadığının Anayasa Mahkemesince incelenmesi gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, §44).
45.5271 sayılı Kanun’daki azami tutukluluk süresinin ağır cezalık işler bakımından uzatmalarla birlikte azami beş yıl olduğu, bu haliyle düzenlemenin öngörülebilir olduğu anlaşılmaktadır. Ancak derece mahkemelerinin kanuni tutukluluk süresinin aynı dosya kapsamındaki her suç için ayrı ayrı hesaplanması gerektiği yönündeki yorumu, bireylerin tutuklu olarak yargılanabileceği azami süreyi belirsiz ve öngörülemez bir şekilde uzatmaya elverişlidir. Zira bir kişi hakkında birden fazla suç isnadı olması halinde azami tutukluluk süresi her biri için ayrı ayrı hesaplandığında kişinin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği süre öngörülemez bir şekilde uzayacaktır. Bu durumun başvurucu açısından öngörülebilir olmadığı açıktır. Bir hukuk devletinde henüz suçluluğu sabit hale gelmemiş bir bireyin mahkemenin benimsediği yorum nedeniyle belirsiz bir süre boyunca özgürlüğünden yoksun bırakılması düşünülemez (B. No: 2012/1137,2/7/2013, §53).
|
RG No :29116 -RG.T. :11.09.2014
B.No : 2013 / 3063-K.T : 26.06.2014
41.Hukuki güvenlik ilkesi, Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının içinde zımnen mevcut bir ilkedir. Bir kanuni düzenlemenin bireylerin davranışınıona göre düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi, kişinin gerektiği takdirde hukuki yardımalmak suretiyle, bu kanunun düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle ortaya çıkacaksonuçları makul bir düzeyde öngörebilmesi gerekmektedir. Öngörülebilirliğin mutlak birölçüde olması gerekmez. Kanunun açıklığı arzu edilir bir durum olmakla birlikte bazen aşırı birkatılığı daberaberinde getirebilir. Oysahukukun ortayaçıkan değişikliklere uyarlanabilmesigerekmektedir. Birçok kanun,işin doğası gereği,yorumlanmasıve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüllerdir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz: Kayasu/Türkiye, B. No: 64119/00 ve 76292/01, § 83).
|
RG No :29022-RG.T. :06.06.2014
B.No : 2013 / 2056-K.T : 03.04.2014
32.Kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin sınırlamaların, kanunda belirtilen esas ve usule uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve derecemahkemelerineaittir. Anayasa’nın 19. maddesinin amacı bireyi keyfî bir şekildeözgürlüğünden alıkoymaya karşı korumak olup, maddede öngörülen istisnai hâllerde kişiözgürlüğüne getirilecek sınırlamaların maddenin amacına uygun olması ve keyfiuygulamaya yol açmaması gerekir. Bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinde yer alanhürriyetten yoksun bırakmanın şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi kuralı gereğince, başvurucunun tutukluluk durumunun “kamını””dayanağınınbulunup bulunmadığının, kanunun özgürlükten yoksun kılmaya izin verdiği hâllerde ise, hukuk devleti ilkesi gereği, keyfiliği önlemek için, uygulanmasında yeterli ölçüde erişilebilir, kesin ve öngörülebilir olup olmadığının Anayasa Mahkemesince incelenmesi gerekir.
|
RG No :28711-RG.T. :18.07.2013
B.No : 2012 / 1137-K.T : 02.07.2013
52.Diğer yandan, özgürlük ve güvenlik hakkına ilişkin sınırlamaların kanunla yapılması ve sınırlamanın şekil ve şartlarının da kanunda açıkça belirtilmesi gerekir. Kanunun metni, bireylerin, gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle, tutuklama nedenlerini ve sürelerini belli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek şekilde kaleme alınmış olmalıdır. Dolayısıyla uygulanması öncesinde kanun, muhtemel etki ve sonuçları bakımından yeterli derecede öngörülebilir olmalıdır. Bununla birlikte, kanun metninin tüm sonuç ve etkileri göstermesi her zaman beklenemeyeceğinden, aranan açıklığın ölçüsü, söz konusu metnin içeriği, düzenlemeyi hedeflediği alan ile hitap ettiği kitlenin statü ve büyüklüğü gibi faktörler dikkate alınarak belirlenebilir. Bu özelliklere sahip kanunun aynı zamanda kolaylıkla erişilebilir olması da gerekir.
|
RG No :29166-RG.T.:05.11.2014
B.No: 2013 /8114 -K.T :17.09.2014
24.AİHM içtihatlarına göre de bir kanuni düzenlemenin bireylerin davranışım ona göre düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi, kişinin gerektiği takdirde hukuki yardımalmak suretiyle, bu kanunun düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle ortaya çıkacaksonuçları makul bir düzeyde öngörebilmesi gerekmektedir. Öngörülebilirliğin mutlak ölçüdeolması gerekmez. Kanunun açıklığı, arzu edilir bir durum olmakla birlikte; bazen aşın birkatılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan değişikliklere uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok kanun, işin doğası gereği, yorumlanması ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüller içermektedir (bkz. Kayasu/Türkiye, B. No: 64119/00, 76292/01, 13/11/2008, § 83).
26.Bu açıklamalar çerçevesinde, başvurucu hakkındaki uygulamanınşeklî yönden kanuna dayalı olduğu konusunda herhangi bir tereddüt bulunmadığı gibi, belirtilendüzenlemede açıkça, koşullu salıvermenin şartlarının nelerolduğu, koşullu salıverme kararının hangi hallerde geri alınacağı ve bu hallerde aynen infaz edilecek ceza süresinin nasıl hesaplanacağıhususları,herhangibir tereddüde yer bırakılmayacak açıklıkta düzenlenmiştir. Dolayısıyla, koşullu salıvermeye ilişkin söz konusu düzenlemenin; belirli, kesin, erişilebilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu açıktır.
27.Öteyandan,Anayasa’nın 19.maddesininikinci fırkası anlamında, mahkûmiyet hükmü ile tutma arasında illiyet bağı olup olmadığının (§19) tespit edilmesi gereklidir. Türk Hukukunda, belirtilen illiyet bağı kanuni düzenleme ile sağlanmış olup; 5271 sayılıKanun’un 107. maddesinin(12)numaralıfıkrasına göre,koşullusalıverilen hükümlü, denetim süresinde hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suç işlediği takdirde, koşullu salıverilme kararı geri alınacaktır. Anılan hükümle, koşullu salıverme kararının geri alınması noktasında yargı organına herhangi bir takdir yetkisi tanınmaksızın, yalnızca geri almaya ilişkin şekli şartların gerçekleşip gerçekleşmediği ile sınırlı bir inceleme yetkisi verilmiştir. Bu çerçevede, yetkili mahkemece verilmiş bir mahkûmiyet kararı ile koşullu salıverme geri alınarak kişinin yeniden hapsedilmesi arasındaki şekli ve maddi illiyet bağı; kanun hükmü ile kurulmuş olmaktadır.Söz konusu kanun hükmü gereğince,koşullu salıverilen hükümlüden, salıverilme sonrasındaki sorumluluğunun ve hapis cezasınıninfaz süresi zarfındasergilediği iyi hale istinaden kendisine tanınan fırsatı değerlendirerek hapis cezasını gerektiren herhangi bir suç işlememesi gerektiğinin bilinci ile davranışlarını düzenlemesieklenmektedir.
|
RG No :28875-RG T. : 07.01.2014
B.No: 2012 /989 -K.T: 19.12.2013
63.Başvurucunun,yedeksubayadayıolarakalınanaskerlik kararınınuzundönemer olaraktadiledilerekaskerebustatüdesevkedilmeişlemineesas alınması,765sayılıMülgaKanun’un95.maddesininaçıkhükmüneaykırılıkteşkiletmektedir. Zirabaşvurucununişlediğisuçailişkinmahkumiyethükmü,tecilkoşullarınauyulmasınedeniyle,hukuknazarındaesasenvakiolmamıştır.Hukukenvakiolmamışsayılanmahkumiyetin,hükümvesonuçlarını devamettiriyormuşvehayatiyetinikoruyormuşçasınabiridariişlemeesasalınmasınınilgiliidariişlemehukukigeçerlikkazandırdığısöylenemez.
64.Başvurukonusuolayda,başvurucuhakkındaverilenmahkumiyetinteciledilmesininsonuçlarıileilgiliaçıkbirkanunhükmümevcuttur.Buhükmeverilecekolağananlambellidirvebaşvurucubunagörekendisinemuameleedileceğinibeklemektedir.AncakAYİM2.Dairesi,açıkolankanunhükmüneolağanındışındafarklıbiranlamveripbunagöreuygulamayapmıştır.BuuygulamayönündeyerleşmişiçtihatolduğunederecemahkemesikararındabelirtilmişnedeBakanlıkgörüşündeilerisürülmüştür.Dolayısıylaeldekibelgeleregörebaşvurucunundavaaçarken(hukukiyardımdanyararlansabile)açıkkanunhükmündenfarklıbirşekildekendisinemuameleedileceğinibeklemesinigerektirenbirdurumbulunmamaktadır.Bunagöre,AYİM2.Dairesinin3/5/2012tarihveE.2011/1465,K.2012/482sayılı kararındakiyorumu”öngörülemez”niteliktedirve”bariztakdirhatası”içermektedir.
65.Açıklanannedenlerle,başvurucuhakkındayapılanyargılamasırasındahukukkurallarınınyorumveuygulanmasının“öngörülemez”nitelikteolmasıve“bariztakdirhatası”içermesinedeniyleAnayasa’nın36.maddesininihlaledildiğinekararverilmesigerekir.
|
RG No :28851RG.T. :14.12.2013
B.No: 2012/1061K.T:21.11.2013
70.Mahkemeye erişim hakkının kullanılması idari işlemler açısından kanunda belirtilen süreye ve bu sürenin de yazılı bildirime bağlanması karşısında, AYİM’in kanunenbaşvurucuya tebliğedilmeyenvebaşvurucuaçısındanyerinegetirmeyükümlülüğüdoğurmayan atama işlemine yönelik dava açma süresini, uyuşmazlık konusu açık kuralı göz ardı ederek, başvurucunun atama işlemini öğrendiği tarih olarak esas alması ve davanınsüresinde açılmadığı gerekçesiyle reddine karar vermesi, başvurucunun idari işleme yönelik iddialarının esasının mahkemece incelenmesine engel olmuştur.
72.Başvuru konusu olayda dava açma süresinin başlangıcına ilişkin açık birkanun hükmü vardır. Bu hükme verilecek olağan anlam bellidir ve başvurucu buna görekendisine muamele edileceğini beklemektedir. Ancak derece mahkemesi, açık olan kanunhükmüne olağanın dışında farklı bir anlam verip buna göre uygulama yapmıştır. Buuygulama yönünde yerleşmiş içtihat olduğu ne derece mahkemesi kararında belirtilmiş ne de Bakanlık görüşünde ileri sürülmüştür. Dolayısıyla başvurucunun dava açarken (hukukiyardımdan yararlansa bile) açık kanun hükmünden farklı bir şekilde kendisine muameleedileceğini beklemesini gerektiren bir durum eldeki belgelere göre bulunmamaktadır. Buna göre derece mahkemesinin yorumu öngörülemez niteliktedir.
73.Sonuç olarak, başvurucunun açık kanun hükmüne verilebilecek olağan anlama göre süresinde açtığı dava, bu başvurunun koşullan içinde derece mahkemesinin öncedenöngörülemeyecek şekildeaçık kanunhükmünüolağanın dışında veoldukçaesnekyorumlaması neticesinde reddedilmiş ve mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiştir.
74.Açıklanannedenlerle,başvurucununadilyargılanma hakkınınentemel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkının, dava açma süresine ilişkin açık usulkurallarının önceden öngörülmeyecek şekilde olağanın dışında yorumlanması suretiyle, ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
|
RG No:29130 -RG.T. :25.09.2014
B.No : 2012 / 931 -K.T : 26.06.2014
57.Meşru beklenti kategorisinde yer alan hukuksal çıkarların büyük bir kısmına temel olan hukuki güvenlik ve bu ilkenin gerekleri olan öngörülebilirlik ve belirlilik unsurları, kişiye hakka sahip olacağı noktasında objektif olarak makul nedenler sağlayacağı için, öngörülebilirlik niteliğini taşımayan geriye yürür nitelikte hukuki işlemler, lehe olan
kararlara ya da işlemlere dayanan meşru beklentilere açık bir müdahale oluşturacaktır. Bu müdahalenin haklılığı ise, ancak yukarıda yer verilen sınırlama ve güvence ölçütlerine riayetle sağlanabilir.
78.AİHM de yargılama sürecine yönelik yasama müdahalesi çerçevesinde silahların eşitliği ilkesinin mutlak olmadığını ve bazı şartlar altında müdahalenin meşrugörülebileceğini kabul etmektedir. Bunun için müdahalenin öngörülebilir nitelikte olması,yasamaorganınınböylebirmüdahaledebulunmakiçinzorlayıcıbirkamuyararıgerekçesinin bulunması ve kanuni düzenlemenin taraflar arasında yargılama aşamasınageçilmeden yapılmış olması gerekir. Bu şartlardan en az birinin gerçekleşmemiş olması,müdahalenin hak ihlali olarak nitelendirilmesi için yeterlidir. (The National & ProvincialBuilding Society,The Leeds Permanent Building Society And The Yorkshire Building Society/Birleşik Krallık, B. No: 21319/93, 21449/93, 21675/93,23/10/1997, § 112).
Son Yorumlar