Mahkemeye Erişim Hakkı
|
RG No :29116-RG T. : 11.09.2014
B.No : 2013 /1752-K.T: 26.06.2014
56.Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biri olmakla birlikte aynı zamanda toplumsal barışı güçlendiren, bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil, yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, K.T. 14/1/2010).
58.Nihai mahkeme kararlarını, taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hale getiren düzenlemeler ve uygulamalar, mahkemeye erişim hakkının anlamını yitirmesine sebep olmaktadır (B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28). Yargı kararının geciktirilmeksizin uygulanması, Anayasa’nın 138. maddesinin dördüncü fıkrasında mahkemelerin bağımsızlığının bir parçası olarak görülmekte ve devlete yargı kararlarını değiştirmeden ve geciktirmeden uygulama yükümlülüğü getirilmektedir.
59.Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde açıkça kararların icrasından bahsedilmediği için AİHM, mahkemeye erişim hakkından yola çıkarakkararların icrası hakkını adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul etmektedir. AİHM’ye göre mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama sürecini tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (bkz. Hornsby/Yunanistan, B. No: 18357/91, 19/3/1997, § 40). Bu çerçevede AİHM, kesinleşmiş ve bağlayıcı bir yargı kararının, lehine karar verilen tarafın zarar görmesine rağmen infaz edilmemesi durumunda, mahkemeye erişim hakkının bir anlam ifade etmeyeceğini, yargı kararının veya hükmünün infaz edilmesinin, 6. madde anlamında “dava”nmtamamlayıcıunsuruolduğunuvurgulamaktadır(bkz.Burdov/Rusya, B.No:59498/00, 7/5/2002, § 34).
60.Zira davaya taraf olan kişinin etkin korunması ve hukuka uygunluğun sağlanması, idarenin kendisi hakkında verilebilecek nihai yargı kararlarına uymasınıgerektirmektedir. İdareler yargı kararını uygulamayı reddediyor veya ihmal ediyor ya da onu uygulamayı geciktiriyorsa, bu durumda davada taraf olan kişinin davanın safahatı süresince yararlandığı Sözleşme’nin 6. maddesinde öngörülen teminatlar, her türlü varlık nedenini kaybedecektir, (bkz. Süzer ve Eksen Holding A.Ş./Türkiye, B. No:6334/05, 23/10/2012, § 115). AİHM bu yorumuyla bir yargı yerine ulaşma hakkının, sadece teorik olarak bu hakkın tanınmasını değil, aynı zamanda o yargı yerinden alınan nihai kararın icrasına yönelik meşru bir beklentiyi de koruduğunu kabul etmektedir (bkz.postol/Gürcistan, B. No: 40765/02, 28/2/2007, § 54).
61.Anayasanın 138. maddesi metninde mahkeme kararlarına uyma, bu kararları değiştirmeksizin yerine getirme hususunda yasama ve yürütme organları ile idare makamları lehine herhangi bir istisna kuralına yer verilmemiştir. Yargı kararlarının ilgili kamu otoritelerincezamanında yerinegetirilmediğibirdevlette,bireylerinyargıkararıylakendilerine sağlanan hak ve özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmeleri mümkün olmaz.Dolayısıyla devlet, yargı kararlarının zamanında icra edilmesini sağlayarak bireyler aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu yolla bireylerin kamu otoritelerine ve hukuk sistemine olangüvenve saygılarını korumakla yükümlüdür. Bu sebeplehukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir devlette, bireylerin kamu otoritesi ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlarının zamanında icra edilmeyerek, sonuçsuz bırakılması kabul edilemez.
66.Anayasa’nın 138. Maddesinin 4. fıkrası gereği yargı kararlan geciktirilmeksizin uygulanmak zorunda olmakla ve kararın icrasında gecikmenin başvurucuların adil yargılanma haklarına bir müdahale olduğu kabul edilmekle beraber, kararların icrasında ne kadar süreli bir gecikmenin hak ihlali sayılacağının, davanın konusu, davanın konusu bir alacağın veya tazminatın ödenmesiyse alacak veya tazminatın mahiyeti, başvurucunun kararın icrasındaki menfaati, yargı kararın icrasının başvurucu için önemi, ödeme ile sorumlu idarenin bütçe imkânları ve ödeme konusundaki tutumu, alacak veya tazminatın ödemenin gecikmesi nedeniyle değer kaybedip kaybetmediği, davanın kararın icra safhasıyla beraber toplam süresi ile kararın icrasında geçen süre gibi somut davanın koşullarına göre incelenmesi gerekir.
67.Nitekim AİHM, mahkeme tarafından verilen hükmün yerine getirilmesini, AİHS’in 6. maddesi bakımından yargılamanın bütünleyici bir parçası olarak görmekte veyargılamanın uzunluğuyla ilgili davalarda da incelemektedir (Bkz., Di Pede/İtalya, B. No:15797/89, 26/9/1996, §§ 20-24). Bununla birlikte AİHM, yaptığı incelemelerde belli süreyekadar olan gecikmeleri makul kabul etmekte ve ödemelerin gecikmesi halinde gecikme faizigibi telafi edici yöntemler bulunup bulunmadığına bakacağına vurgu yapmaktadır (Bkz.,Fidanten ve Diğerleri/Türkiye, B. No: 27501/06,28/6/2011, § 28)
71.Başvurucu da yapılan ödemenin maddi kayıplarını telafi etmediği yönünde bir iddiada bulunmamakta, kararın icrasından sonra şikâyetini kararın geç icra edilmesi nedeniyle hakkının ihlal edildiği şeklinde sürdürerek manevi tazminat talep etmektedir.
72.2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesiyle de kamu kurumlarının geçmişten gelen kamulaştırması el atmaları nedeniyle açılan davalarda ödemek zorunda kaldıkları tazminatların mevcut kamu hizmetlerini aksatmayacak şekilde ödenebilmesi için bütçelerinden pay ayırmaları ve ödemeleri peşin yapamamaları halinde sonraki yıllara sâri olacak şekilde borçların taksitlendirilmesi ve taksitlendirilmiş borçlara kanuni faiz ödenmesi
imkânı tanımıştır.
73.Bir kamu kurumu aleyhinde verilen nihai ve bağlayıcı mahkeme kararıyla ortaya konulan borcu ifa etmemek için ekonomik kaynak yokluğunun mazeret olarak ileri sürülemeyeceği (bkz. AİHM, Burdov/Rusya, B. No:59498/00, 7/5/2002, § 35) belirtilmekle beraber, bu husus 5018 sayılı Kanun’un 34. maddesinde ifade edilen kamu idarelerinin yargı kararı gereği ödeme zorunda oldukları öngörülemeyen giderlerini, kurumların gelir ve nakit durumlarına göre belli bir takvime bağlayarak ve gecikmeden kaynaklanan değer kayıplarını faizle telafi ederek ödemelerini bir hak ihlaline dönüştürmez.
74.Ayrıca alacağın konusunun tehlikeli bir işte kamu zoruyla yaptırılan ve sonucunda başvurucunun sağlığının etkilendiği bedeni bir çalışmanın karşılığı (bkz. AİHM, Burdov/Rusya, B. No:59498/00, 7/5/2002, § 7) gibi ödenmesini ivedi hale getirecek bir özellik arz etmediği veya başvurucu için aciliyet arz etmediği durumlarda bedelin ödenmesinin kamu hizmetlerini aksatmayacak şekilde plana bağlanması makul olarak karşılanmalıdır. Bu durum özellikle başvuru konusu olayda olduğu gibi bütçe imkânları çok rahat olmayan kamukurumlarının önceden öngöremeyecekleri önemli bir meblağa baliğ ödemelerde önem arz eder.
76.Sonuç olarak, başvuru konusu olayda başvurucunun mahkeme kararıyla elde ettiği tazminatın ödenmesindeki 9 aylık gecikme; ödemenin idarece muhasebe kayıtlarına alınarakbirplana bağlanması,öngörülemeyenborçmiktarınınbütçeimkânlarıyla kıyaslandığında yüksek bir miktara baliğ olması, tazminatın konusunun ödenmesini ivedi hale getirecek özellikli bir konu olmaması, alacağın tamamının faiz ve yargılama giderleriyle beraber başvurucuyla yapılan uzlaşma ve imzalanan ibranameyle ödenmesi, başvurucunun ödemenin yapılmasındaki menfaatinin önemli ve öncelikli olmadığı hususları göz önünde bulundurulduğundaihlalboyutlarına ulaşmadığından,başvurucununadilyargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
|
RG No :29013-RG.T. 28.05.2014
B.No : 2013/ 500-K.T : 20.03.2014
49.Mahkemeye erişme hakkı sadece ilk derece mahkemesine dava açma hakkını değil, eğer iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânıtanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da içerir {bkz. Boyar ve Gürbüz/Türkiye, B. No: 37569/06,27/11/2012, § 42). Mahkemeyeerişme hakkı,cezai olaylardada uygulanabilir bir haktır. Bu bağlamda mahkemeye erişme hakkı, hakkında suç isnadı bulunan bir kimsenin, bu isnat hakkında bir mahkeme tarafından bu isnadın yerinde olduğu ya da olmadığı yönünde bir karar verilmesini isteme hakkıdır.
50.Öte yandan mahkemeye erişme hakkı, niteliği gereği devlet tarafından düzenleme yapılmasını gerektirdiğinden mutlak bir hak olmayıp sınırlamalara tabidir.AİHM’e göre bu hak, Sözleşme’nin tanımlamaksızın kabul ettiği bir hak olduğundan,herhangi bir hakkın gerçek kapsamını sınırlayan hudutlardan başka, örtülü olarak izin verilen sınırlandırmalara da tabidir.Uygulanacak olan sınırlandırmaların, bireylerin başvurularını bu hakkın özünü zedeleyecek şekilde ve ölçüde kısıtlamaması gerekir (bkz. Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 38). Ayrıca bir sınırlama, meşru bir amaç izlemeli ve kullanılan araçlarla gerçekleştirilmek istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi kurulmalıdır;aksi takdirde sınırlama mahkemeye erişim hakkı ile bağdaşmaz (hkzAshingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78, 28/5/1985, § 57; Bavar ve Gürbüz/Türkiye, B. No: 37569/06,27/11/2012, § 40).
51.Bu bağlamda somut olayda değerlendirilmesi gereken mesele, başvurucunun usul kanunlarına uygun olarak dosyasındaki kısmi kanuna aykırılığın incelenmesi içintemyiz hakkını kullanmasından sonra yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un geçici 2.maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca dosyanın İlk Derece Mahkemesineiade edilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişme hakkına orantısız bir müdahaleoluşturup oluşturmadığıdır.
56.Somut olayda, başvurucu hakkında beraat karan verildiği de dikkat alındığında, yargılandığı terör örgütü propagandası yapmak suçu 6352 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesinin birinci fıkrası kapsamında kalan suçlardan olmadığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca dosyanın ilgili dairesine gönderilmesi ve Dairece temyiz incelemesinin yapılması gerekmektedir. Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, başvurucunun temyiz talebine rağmen dosyayı ilgili ceza dairesine göndermemesiyle Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan mahkemeye erişim hakkına saygı gösterilmemiştir.
60.Bir uyuşmazlığın bir mahkeme tarafından karara bağlanması hakkı, mahkeme hakkından türetilen bir haktır. Gerçekten de bir mahkemenin yalnızca önüne getirilen maddi ve hukuki sorunları inceleyebilmesi yeterli değildir; bu yargı yerinin aynı zamanda bir karar verebilmesi de gerekir. Mahkeme hakkını kullanan tarafın amacı, davanın sonucunda bir karar elde etmektir. Karar elde edemiyorsa, dava açmanın da bir anlamı olduğu söylenemez.
61.Anayasa’daki hakların etkili bir biçimde korunması için, davaya bakan yargı yerlerinin tarafların taleplerini, iddialarını, delillerini etkili bir biçimde inceleme görevleri vardır. Başvurucunun temyiz talebine rağmen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının dosyayı İlk DereceMahkemesine iade etmesiveİlk Derece Mahkemesinin kovuşturmanın ertelenmesi kararı vermesinin nedeni, 6352 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesidir. Sonuç olarak başvurucunun temyiz talebi Yargıtayca incelenememiş ve böylece beraat etmesi gereken bir davada kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek başvurucunun etkili karar hakkına saygı gösterilmemiştir.
62.Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nm 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişme hakkının ve etkili karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
|
RG No :29116 -RG.T. :11.09.2014
B.No : 2013 / 3063-K.T : 26.06.2014
43.Mahkemeye erişim hakkı ise bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeyeerişim hakkını ihlal edebilir (B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
|
RG No :29048 -RG.T. :02.07.2014
B.No : 2012 / 575-K.T : 08.05.2014
61.Vekâlet ücreti bir yargılama gideri olup, kural olarak bu tür giderlermahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Ancak, gereksiz başvuruların önlenerekdava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin fuzuli yere meşgul edilmeksizinuyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükleröngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisiiçindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hale getirmedikçe ya da aşırıderecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez.Dolayısıyla davayı kaybetmesi halinde başvurucuya yüklenecek olan vekâlet ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir (B. No: 2013/1613,2/10/2013, § 39).
|
RG No :29022 -RG.T. :06.06.2014
B.No : 2013/711 -K.T : 03.04.2014
41.Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de mahkemeye erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama sürecini tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (bkz. Hornsby i Yunanistan, B.No: 18357/91,19/3/1997, § 40).
42.Yargı kararlarının uygulanması “mahkemeye erişim hakkı” kapsamında değerlendirilmektedir. Buna göre, yargılama sonucunda mahkemenin bir karar vermiş olması yeterli değildir; ayrıca bu kararın etkili bir şekilde uygulanması da gerekir. Hukuksisteminde, nihai mahkeme kararlarını, taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hale getiren düzenlemeler bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde engellenmesi hallerinde, “mahkemeye erişim hakkı” da anlamını yitirir (B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28).
52.2942 sayılı yasaya eklenen geçici 6. maddenin onbirinci fıkrası, 9/10/1956 ile 4/11/1983 tarihleri arasındaki kamulaştırmasız el atmalar nedeniylemahkemelercehükmedilen tazminatların tahsili amacıyla idarelerin mal, hak ve alacaklarınınhaczedilemeyeceği hükmünü içermektedir. Kanun’da bu amaçla idarelerin bütçelerinden belli bir pay ayrılması ve ödemelerin bu paylar üzerinden yapılması, ayrılan payın hükmedilen tazminat miktarını karşılamaması halinde ödemelerin gelecek yıllara aktarılarak taksitlevegarametenyapılması öngörülmüştür. Taksitlendirmehalindekanunifaiz ödenmesi de kurala bağlanmıştır (AYM, E.2010/83, K.2012/169, K.T. 1/11/2012). Ancak hukuka aykırı olarak bireyin mülkiyet hakkına müdahale eden idarenin, kesinleşen mahkeme kararlarıyla hükmedilen alacakları veya tazminatları ödememekte ısrar etmesi halinde, adil yargılanma hakkının kapsamında mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiş olur. Anılan düzenleme, kesinleşen mahkeme kararlarıyla hükmedilen alacak veya tazminatları ödememe sebebi olamaz.
|
RG No :28711 -RG.T. :18.07.2013
B.No : 2012 / 521 -K.T : 02.07.2013
51.Diğer yandan, özgürlük ve güvenlik hakkına ilişkin sınırlamaların kanunla yapılması ve sınırlamanın şekil ve şartlarının da kanunda açıkça belirtilmesi gerekir. Dolayısıyla kanunun metni, bireylerin, gerektiğinde hukuki yardı in almak suretiyle, tutuklama nedenleri ve süreleri konusunda belli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek şekilde kaleme alınmış olmalıdır. Dolayısıyla uygulanması öncesinde kanun, muhtemel etki ve sonuçlarına dair yeterli derecede öngörülebilir olmalıdır. Bununla birlikte, kanun metninin tüm sonuç ve etkileri göstermesi her zaman beklenemeyeceğinden, aranan açıklığın ölçüsü, sö?. konusu metnin içeriği, düzenlemeyi hedeflediği alan ile hitap ettiği kitlenin statü ve btlyllklügü gibi faktörler dikkate alınarak belirlenebilir. Bu özelliklere sahip kanunun aynı zamanda kolaylıkla erişilebilir olması da gerekir.
|
RG No :29130 -RG.T. :25.09.2014
B.No: 2012/855 – K.T:26.06.2014
33.Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma veadil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hakarama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, Anayasa’nın 40.maddesi uyarınca diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını vebunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (E.2013/64, K.2013/142, K.T.28/11/2013). Bu bağlamda Anayasa’nın, devletin işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanunyolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmesi gerektiğini ifade eden 40.maddesinin de, adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiğiaçıktır. Bunun yanında Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğindenbu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin ‘Adil yargılanma hakkı’ kenar başlıklı 6.maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/1049,26/3/2013, § 22).
34.Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekild karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. (B. No: 2012/791, 7/11/2013, §
52). Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi (AİHM), mahkemeye etkili erişim hakkını “hukukun üstünlüğü” ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da uygulamadaki belirsizliklerin tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği durumlarda bu hakkın ihlâl edildiğine karar verilmektedir {Geffre/Fransa, B. No: 51307/99,23/1/2003, § 34).
36.Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp, sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların, hakkın özünüzedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması vebaşvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).Devletler bir davanın açılabilirliğine ilişkin olarak takdir hakları gereği bazı sınırlamalar getirebilir ve bu davalar niteliği gereği düzenleyici işlemlere konu olabilir. Bununla birlikte, bu sınırlamalar dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek seviyeye ulaşmamalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Edifıcaciones March Gallego S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34 ve Rodriguez Valin/İspanya, B. No: 47792/99,11/10/2001, § 22).
37.Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hale getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir. Bununla birlikte dava açma ya dakanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsızkılacak ölçüde kısa olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeyeerişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki, öngörülen süre koşullarının açıkça hukukaaykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma yada kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlaledildiğini kabul etmek gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Osu/İtalya, B. No:36534/97,11/7/2002, §§ 36-40).
38.Belli bir hakkın mahkemede ileri sürülebilmesi ya da hak arama hürriyeti kapsamında bir davanın açılabilmesi için öngörülecek süreler hukuk güvenliği ilkesi gereğiolup, adil yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirilemez. Anılan süreler, mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet ederler. Süre sınırlaması getiren bu müdahaleler, devletin takdir yetkisi içinde olup, ulaşılmak istenen meşru amaçla orantılı oldukça ve hakkın özünüzedelemedikçe Anayasa’da yer alan hak arama hürriyetini engellemiş sayılmazlar (Benzeryöndeki AİHM kararı için bkz. Stubbings ve Diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 22083/93,22095/93; 22/10/1996, §51).
39.Bunun yanında bir mahkemeye başvuru hakkının yasal bir takım şartlara tabi tutulması kabul edilebilir olsa da, mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan âdilyargılanma hakkını ihlâl edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafındandüzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşın gevşeklikten kaçınmalıdırlar (Walchli/Fransa, B. No: 35787/03,26/7/2007, § 29).
48.AİHM, süre koşulu gibi dava açmaya ilişkin usul koşulları birden fazla yoruma neden olabilecek nitelikte ise, mahkemeye erişim hakkı kapsamında o yorumlardanbirinin davayı açmak isteyen kişileri engelleyecek şekilde katı bir şekilde kullanılmamasıveya söz konusu koşulların katı bir uygulamaya tabi olmaması gerektiğini ifade etmiştir(Bkz. Beles/Çek Cumhuriyeti, B. No: 47273/99, 12/11/2002, § 51; Tricard/Fransa, B. No:40472/98, 10/7/2001, §33).
49.Sonuç olarak başvuruya konu somut davada, davaya iş mahkemesi sıfatıyla bakan asliye hukuk mahkemesinin iş mahkemesi sıfatını dava boyunca kullanmayarak veAnayasa’nın 40. maddesi ve 6100 sayılı Kanunda öngörülen şekilde kanun yolunu vesüresini belirtmeksizin kararı tefhim etmesi ile Yargıtay’ın oluşan hukuki belirsizliği dikkate almaksızın başvurucunun temyiz talebini süre yönünden reddetmesi nedenleriyle başvurucunun davasını esastan inceleyecek şekilde temyizyolunu kullanabilmesi engellenerek başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
|
RG No:26610-RG.T. :06.04.2013
B.No:2012 / 799-K.T:26.03.2013
11.Başvurucu, hakkında verilen adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükmünü kesinolduğunu,bu hükme karşıkanunyolunabaşvuramadığını,bunun hakarama özgürlüğünü sınırladığını,bir karara karşıitiraz hakkınıda içeren savunma hakkının daraltılması sonucunu doğurduğunu, ceza adalet sisteminde “önemsiz sayılabilecek suçlar” kategorisi oluşturmanın hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığını belirterek, Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerinde tanımlanan hak arama hürriyeti, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlaledildiğini ileri sürmüşvebuihlalinkaldırılmasınıveya tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
19.Anayasa’da, “mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin” kanunla düzenlenmesi öngörülmüştür. Buna göre, usul kanunlarınınAnayasa’ya uygun olmak koşuluyla düzenlenmesi kanun koyucunun takdirine bırakılmıştır.Anayasa’da tüm mahkeme kararlarının temyiz edilebilmesi hakkını içeren bir kurala yer verilmemiştir.
20.Öteyandan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Türkiye tarafından imzalanan ancak henüz onaylanmayan Ek 7 no.lu protokolünün “Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı’nı düzenleyen 2. maddesinde “az önemli suçlar” yönünden bu hakka istisna getirilebileceği düzenlenmektedir.
21.Ceza adalet sistemi üzerinde sonuçları dikkate alındığında “az önemli suçlar” kategorisiiçerisindemütalaaedilmesimümkünsuçlaryönündentemyizsınırı öngörülmesinin ve kanunda belirlenen sınırının, adalet duygusunu rencide edecek veya hukuk devleti kavramıyla bağdaşmayacak sonuçlara yol açacak boyutta bulunmaması nedeniyle anayasal haklan ihlal etmediği açıktır. (Anayasa Mahkemesinin 23/7/2009 tarih ve E.2006/65, K.2009/114 sayılı karan).
|
RG No :29022 -RG.T. : 06.06.2014
B.No : 2013 /711 -K.T: 03.04.2014
45.AİHM,Sözleşme’nin 6.maddesi kapsamında bir yargı yerine ulaşma hakkının, sadece teorik olarak bu hakkın tanınmasını değil, aynı zamanda o yargı yerindenalınan nihai kararın icrasına yönelik meşru bir beklentiyi de koruduğunu kabul etmiştir (bkz.Apostol / Gürcistan, B. No:40765/02, 28/2/2007, § 54).
46.Devlet, bir kurumu aleyhinde verilen nihai ve bağlayıcı mahkeme kararıyla ortaya konulan borcunu ifa etmemek için ekonomik kaynak yokluğunu mazeret olarak ilerisüremez (bkz. Burdov/Rusya, B. No:59498/00,7/5/2002, § 35).
47.Devlet aleyhine birey lehine verilmiş olan nihai bir kararın söz konusu olduğu durumlarda, birey ayrı bir icra takibi yapmaya zorlanamaz (bkz. Manushaqe Puto veDiğerleri/Arnavutluk, B. No: 604/07, 34770/09,43628/07, 31/7/2012, § 71).
53.Kesinleşmiş mahkeme kararlarının makul sürede uygulanmaması ya da icra edilmemesi adil yargılanma hakkının ihlali niteliğindedir. Somut olayda başvurucular lehineverilen Mahkeme kararları, başvurucuların bu kararların icrası için gerekli tüm girişimlerdebulunmalarına rağmen Belediye tarafından gerekçe gösterilmeksizin dört yılı aşkın süreboyunca yerine getirilmemiştir. Anılan kararların niteliği dikkate alındığında bu süreninmakul olmadığı açıktır.
54.Belediyenin, aleyhine verilen, kesinleşmişve infaz edilebilir yargı kararlarının infazını sağlamak için gerekli tedbirleri almamakla başvuranların mahkemeyeerişim haklarını ihlal ettiği ve dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesini etkili sonuçlanbakımından konusuz bıraktığı anlaşılmış olup, başvurucuların adil yargılanma haklarınınihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
|
RG No :28924 -RG.T. :25.02.2014
B.No : 2013/841 -K.T : 23.01.2014
113.Başvurucuların ilgili usul kanununun yanlış uygulanması sonucu kendilerine hükmedilen tazminattan daha yüksek miktarda avukatlık ücretine hükmedildiğini belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
119.Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısınınazaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesiamacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Dava sonucundaki başarıya dayalıolarak taraflara vekâlet ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeyeerişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemekkamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsızhale getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlaledildiği söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi halinde başvurucuya yüklenecek olanvekâlet ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38 – 39).
120.Bunakarşılıkbirhukukiuyuşmazlığımahkemeönünetaşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan vekâlet ücretini karşıtarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesindemahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılmariski taşımaktadır. Bu çerçevede, davanın özel koşullan çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgarisınırını teşkil etmektedir (B. No: 2012/791, 7/11/2013, §54).
121.Başvurucunun tam yargı (tazminat) davasını açtığı 31/5/2011 tarihi itibarıyla yürürlüktekiusulhükümlerinde,dava dilekçesindebelirtilen talep konusumiktarınsonradan ıslah yoluyla değiştirilmesine veya dava sonucunda haksız çıkan davacının, herhalükarda davalı idare lehine, reddedilen miktar üzerinden nispi vekâlet ücreti ödemesiniöngören bir düzenleme bulunmamaktadır.
122.Tazminat alacağının miktarı, ancak bilirkişi incelemesi ve benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği, hak kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılmasıaşamasında karşı karşıya kalınan bu belirsizliğin, talep miktarının sonradan düzeltilmesi(ıslah) yoluyla aşılması da 1602 sayılı Kanun gereği 2/11/2011 tarihi öncesinde mümkünolmadığından, hak kaybına uğramak istemeyen davacılar için, tazminat taleplerine ilişkinmiktarları yüksek tutmaktan başka seçenek bulunmamaktadır.
123.Başvuru konusu olayda, başvurucular AYİM’e açtıkları davada uğradıkları zarar içintoplam 250.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminattalebindebulunmuşlardır. AYİM tarafından başvurucular lehine toplam 12.100 TL maddi ve manevitazminata hükmedilirken reddedilen tazminat miktarı esas alınarak başvurucular aleyhine19.264 TL vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Görüldüğü üzere başvurucular, hak kazandıkları12.100 TL tazminatın çok üzerinde bir vekâlet ücreti ödeme yükümlülüğü altına girmişlerdir. Bu nedenle AYİM’nin tazminata ilişkinbu kararınınfiilen birsonuç doğurmadığı, başvurucunun tazminat alacağının tamamından mahrum kaldığı ve bu durumunbaşvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahale oluşturduğunda kuşkuyoktur,
124.Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranınagöre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesineyönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı,zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahalelermeşru görülebilir. Ancak, bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşrubir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararınıngerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde bireyaleyhine katlanılması zor külfetler yüklenmemiş olması gereklidir (B. No: 2012/791,7/11/2013, §61-62).
125.Somut olayın koşulları bir bütün halinde değerlendirildiğinde, başvurucunun dava açtığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak amacıylatalebini yüksek tuttuğu, hak kazandığı tazminatın çok üzerinde bir tutarı vekâlet ücreti adıaltında davalı idareye geri ödemek zorunda bırakıldığı ve açılan tazminat davasının buşekilde başvurucu açısından anlamsız hale geldiği dikkate alındığında yapılan müdahaleninölçülü olduğu söylenemez
- Belirtilen nedenlerle, yapılan müdahale ölçüsüz olduğundan başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
129.Hak arama özgürlüğü kapsamındakimahkemeyeerişimhakkınınihlali nedeniyle, başvuruculardan ölen Şaban Koçak’ın anne babası ve kardeşleri için takdirentoplam 25,000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
|
RG No :28940 -RG.T. :13.03.2014
B.No : 2012 /574-K.T : 06.02.2014
62.Vekâlet ücretinin orantılılık incelemesi yapılırken, öngörülen miktarın ülke şartlarında ne anlam ifade ettiği, başvurucunun ödeme gücü ve davanın özel şartları gibihususlar dikkate alınmalıdır. Somut olayda yargılamanın duruşmalı yapılması nedeniylebaşvurucu aleyhine 2.400 TL maktu vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Başvurucu, yaklaşık 3aylık asgari ücrete tekabül eden bu ücreti ödeme gücüne sahip olmadığına dair hiçbir bilgi vebelge sunmamıştır. Öngörülen vekâlet ücretinin başvurucuya dava açmasını imkânsızkılacak veya aşırı derecede zorlaştıracak ağır bir ekonomik yük getirdiğinden ve bu suretlemahkemeye erişim hakkına yönelik orantısız bir müdahale oluşturduğundan söz edilemez.
|
RG No :28946 -RG.T. :19.03.2014
B.No : 2012 /603-K.T : 20.02.2014
35.Somut olayda, başvurucular karar düzeltme isteminde bulunmuşlar, Yargıtay 20. Hukuk Dairesince karar düzeltme istemleri reddedilerek, başvurucular aleyhine toplam203,00 TL para cezasına hükmedilmiştir. Ancak başvurucunun savunmaları ve iddiaları,karar düzeltme safhasından önce iki derecede incelenmiştir.
36.Gereksizbaşvurularınönlenerekdavasayısınınazaltılmasıveböylecemahkemelerin fuzuli yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesiamacıyla karar düzeltme istemlerinin reddi halinde uygulanan ve yüksek miktarlı olmayancezalar başvurucular üzerinde aşırı bir yük oluşturmadığı gibi, bu yola başvurulmasınıimkânsız hale getirmediği veya aşırı derecede zorlaştırmadığından mahkemeye erişim hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez.
37.Açıklanan nedenlerle derece Mahkemesi kararının onanmasından sonra karar düzeltme isteminin reddine karar verilmesi üzerine, başvurucular aleyhine para cezasınahükmedilmesinin açık bir ihlal niteliğinde olmadığı anlaşıldığından, başvurucuların buyöndeki iddiaları “açıkça dayanaktan yoksun” bulunduğundan başvurunun bu kısmınınkabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
52.Ancak Mahkeme son duruşmayı önceki duruşmada belirtilen ve UYAP portalında görünentarihtenikigünönce21/11/2011 tarihinde,başvurucuvekilininbulunmadığı, davalı Hazine idaresinin vekili hazır olduğu halde yapmış ve bu duruşmada fen ve orman bilirkişi raporları Mahkemeye ibraz edilerek davalı Hazine vekilinin bilirkişiraporlarıyla ilgili görüşü sorulmuş ve itirazı tutanağa geçirilmiştir. Başvurucu vekili buduruşmaya katılamadığından bilirkişi raporlarını inceleme ve bununla ilgili görüşleriniMahkemeye sunma imkânı bulamamıştır.
53.Ayrıca başvurucu vekili yaptığı temyiz başvurusunda özellikle. Kadastro Mahkemesi’nin duruşmayı belirlediği tarihten önce yaptığı ve bu nedenle karar duruşmasınakatılamayarak bu duruşmada mahkemeye sunulan bilirkişi raporları ve diğer delillerideğerlendirmelerinin engellendiğini belirtmiştir. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi11/6/2012 tarihinde başvurucu vekilinin bahsedilen şikâyetini kararında tartışmaksızın temyiz edilenkararı onamıştır.
54.Başvuru konusu davadabaşvurucunun,mahkemenin hatası nedeniyle duruşmaya katılamayarak bilirkişi raporlarına itiraz edememesiyle ilgili şikâyeti,başvurucununkatılamadığı duruşmada mahkeme karar verdiğindenilk derecededilegetirilememiştir. Başvurucunun bahsedilen şikâyeti somut bir şikâyet olup, duruşmanınbelirlenen günden önce yapıldığı,UYAP kayıtları ve duruşma tutanaklarıyla sabittir.Başvurucunun usuli haklarını kullanamadığı yönündeki somut şikâyetine temyizdilekçesinde yer vermesine rağmen bu durumun temyiz aşamasında hiç incelememesi veyagerekçede bu hususun karşılanmaması ihlali ağırlaştırmaktadır.
|
RG No :28851RG.T. :14.12.2013
B.No: 2012/1061K.T:21.11.2013
65.Mahkemelerin usul kurallarını uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar katı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir esneklikten kaçınmaları gereklidir (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Wakhli /Fransa, B. No. 35787/03, § 29).
67.Yazılı bildirim esasının anayasal kural olarak düzenlenmesinin temel amacı, idari işlemler karşısında kişilerin hak ve çıkarlarının yargısal yolla korunması; bununsağlanması için de dava açma hakkının kullanılmasının anayasal güvence altına alınmasıdır. Başka bir ifade ile yazılı bildirim, özellikle kişilerin menfaatlerini ihlal eden idari işlemlere karşı dava açma hakkının kullanılmasında ortaya çıkmaktadır (Danıştay 10. Daire, E. 2010/7934, K. 2010/6948, 28/9/2010).
68.Usul kurallarının, hukuki güvenliğin sağlanması ve yargılamanın düzgün bir şekildeyürütülmesisonucuadaletintecelli etmesinehizmetetmekyerinekişilerindavalarının yetkili bir mahkeme tarafından görülmesi bakımından bir çeşit engel halinegelmeleri durumunda mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiş olacaktır (Benzer yöndekiAİHM kararı için bkz. Efstathiou ve Others/Yunanistan, B. No: 36998/02, § 24).
69.AYİM’nin davanın süre bakımından reddi kararında (başvurucu aksini iddia etmekle birlikte) başvurucunun atama işlemini çeşitli şekillerde öğrendiği ayrıntılı olarakaçıklanmış olsa da 1602 sayılı Kanun’un 40. maddesinde idari işlemlere karşı dava açmasüresinin işlemin tebliğinden itibaren altmış gün olduğu açık bir şekilde kurala bağlanmış ve 926 sayılı Kanun’un 120. maddesinde izinli veya raporlu iken atama işlemine ilişkin tebligat alınsa dahiatanılangörevekatılmazorunluluğuna ilişkinsürelerinizinveya rapor müddetinin bitiminde başlayacağı belirtilmiştir. Başvurucu da atama işlemi sırasında ve başvuru tarihine kadar sürekli sağlık raporları ile izinli sayılması nedeniyle yeni görev yerine katılmamıştır.
70.Mahkemeye erişim hakkının kullanılması idari işlemler açısından kanunda belirtilen süreye ve bu sürenin de yazılı bildirime bağlanması karşısında, AYİM’nin kanunenbaşvurucuya tebliğedilmeyenvebaşvurucuaçısındanyerinegetirmeyükümlülüğüdoğurmayan atama işlemine yönelik dava açma süresini, uyuşmazlık konusu açık kuralı göz ardı ederek, başvurucunun atama işlemini öğrendiği tarih olarak esas alması ve davanınsüresinde açılmadığı gerekçesiyle reddine karar vermesi, başvurucunun idari işleme yönelik iddialarının esasının mahkemece incelenmesine engel olmuştur.
72.Başvuru konusu olayda dava açma süresinin başlangıcına ilişkin açık birkanun hükmü vardır. Bu hükme verilecek olağan anlam bellidir ve başvurucu buna görekendisine muamele edileceğini beklemektedir. Ancak derece mahkemesi, açık olan kanunhükmüne olağanın dışında farklı bir anlam verip buna göre uygulama yapmıştır. Buuygulama yönünde yerleşmiş içtihat olduğu ne derece mahkemesi kararında belirtilmiş ne de Bakanlık görüşünde ileri sürülmüştür. Dolayısıyla başvurucunun dava açarken (hukukiyardımdan yararlansa bile) açık kanun hükmünden farklı bir şekilde kendisine muameleedileceğini beklemesini gerektiren bir durum eldeki belgelere göre bulunmamaktadır. Buna göre derece mahkemesinin yorumu öngörülemez niteliktedir.
73.Sonuç olarak, başvurucunun açık kanun hükmüne verilebilecek olağan anlama göre süresinde açtığı dava, bu başvurunun koşullan içinde derece mahkemesinin öncedenöngörülemeyecek şekildeaçık kanunhükmünüolağanın dışında veoldukçaesnekyorumlaması neticesinde reddedilmiş ve mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiştir.
74.Açıklanannedenlerle,başvurucununadilyargılanma hakkınınentemel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkının, dava açma süresine ilişkin açık usulkurallarının önceden öngörülmeyecek şekilde olağanın dışında yorumlanması suretiyle, ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
|
RG No : 28842 RG.T. :05.12.2013
B.No: 2012/791K.T: 07.11.2013
65.Belirtilen düzenlemenin, yukarıda nakledilen gerekçelerde de ifade edilen hukuk hizmetlerinde etkililik ve uzmanlaşma ile kamu yararının sağlanmasına yönelenamacı dikkate alındığında müdahalenin meşru bir amacının olmadığı söylenemez. Buçerçevede, talep konusunun reddedilen kısmının belirli bir oranının karşı tarafa vekâlet ücreti olarak ödenmesi yükümlülüğü öngörülmesi tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal eden bir müdahale olarak nitelendirilemez.
66.Ancak somut olayın koşulları bir bütünhalinde değerlendirildiğinde, başvurucunun maddi durumunun elverişsiz olması nedeniyle lehine adli yardım kararıverildiği, ayrıca dava açıldığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybınauğramamak amacıyla talebini yüksek tuttuğu, bilirkişi raporlarının tamamlanmasından sonra fazlaya ilişkin taleplerinden feragat etmesine rağmen bunun mahkemece kabul edilmediği ve hak kazandığı tazminatın yaklaşık 3/4’ünü vekâlet ücreti adı altında davalı idareye geri ödemek zorunda bırakıldığı ve açılan tazminat davasının bu şekilde başvurucu açısından anlamsız hale geldiği dikkate alındığında yapılan müdahalenin ölçülü olduğu söylenemez.
67.Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
|
RG No : 28808RG.T. :01.11.2013
B.No: 2013/1718 K.T: 02.10.2013
28.5326 sayılı Kanun’un 27. maddesinde de kabahat eylemleri nedeniyle uygulanan idari yaptırım kararlarına karşıSulh Ceza Mahkemesine başvurulabileceğidüzenlenmiştir. Kuralda başvuruların doğrudan yetkili Sulh Ceza Mahkemesine yapılmasıgerektiğine dair herhangi bir ibare olmadığı gibi, kuralın bu şekilde yorumlanması dahükmün amacıyla bağdaşmaz. Böyle bir yorum özellikle başvuruyu incelemeye yetkiliMahkemenin bulunduğu yerden uzakta bulunan kişiler açısından hak arama özgürlüğünün kullanılmasını oldukça zorlaştıracaktır.
29.Somut olayda başvurucu, hakkında Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen idari yaptırım kararına karşı başvuru dilekçesini, “Mersin Nöbetçi SulhCezaMahkemesi’ne” sunulmak üzere “Mersin CumhuriyetBaşsavcılığı KabahatlerBürosu’na” gönderilmesi için 17/10/2012 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet BaşsavcılığıMuhabere Bürosuna vermiştir. Başvurucu başvurusunu, bu şekilde Mersin Nöbetçi SulhCeza Mahkemesine yöneltmiştir.
30.Başvurucunun başvuru dilekçesini kabul eden Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı Muhabere Bürosunda görevli Cumhuriyet savcısı, dilekçenin kabul edildiğitarih olarak 17/10/2012 tarihini yazmıştır. Bu çerçevede başvurucunun, idari yaptırımkararına yönelik başvurusunu bu tarihte yaptığının kabulü gerekir.
31.Zira hukukumuzda dava ve başvuru yollarını düzenleyen usul kanunlarında başvurunun, incelemeye yetkili merci dışındaki merciler yoluyla yapılmasını öngörendüzenlemelere yer verilmiştir.
35.Bu düzenlemelere göre dava veya kanun yollarına yönelik başvurunun yöneltildiği merci dışındaki eş değer kabul edilebilecek merciler aracılığıyla yapılanbaşvurular geçerli kabul edilmekte ve başvurunun süresinde yapılıp yapılmadığı aracı kılınan mercie yapılan başvuru tarihine göre hesaplanmaktadır. Başvuru konusu olay bakımından, sözü edilen usul kurallarının kıyasen uygulanmasına engel olan herhangi bir hukuki neden bulunmamakta olup,başvurucununMersinCumhuriyet Başsavcılığınınidariyaptırım kararına Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığını aracı kılarak başvuruda bulunmasının usul kurallarına aykırı olduğu veya başvurucunun bu konuda özensiz veya ihmalkâr davrandığı söylenemez.
36.Öte yandan, 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Karnın yolunun belirlenmesinde yanılma” kenar başlıklı 264. maddesinin (1) numaralıfıkrasında, kabul edilebilir bir başvuruda kanun yolunun veya merciin belirlenmesindeyanılmanın, başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı, böyle durumlarda başvurununyapıldığı merciin, başvuruyu derhâl görevli ve yetkili olan mercie göndereceği hüküm altına alınmıştır. Bir an için başvurucunun başvurusunu yönelteceği başvuru mercii konusunda hataya düştüğü kabul edilse bile, bu kuralın kıyasen uygulanmasıyla başvurucunun, herhangi bir usul i hak kaybına uğramaması gerekir.
38.Açıklanan nedenlerle mahkemenin başvuru tarihi konusunda hataya düşerek süresinde olmadığı gerekçesiyle başvurunun reddi yönünde verdiği karar ile başvurucununAnayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
40.Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal mahkeme kararından kaynaklandığından ve yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan, 6216sayılı Kanun’un(1)ve(2)numaralıfıkraları gereğinceihlalinve sonuçlarınınortadan kaldırılması içinyenidenyargılamayapılmaküzere dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
|
RG No :29208 -RG.T.:17.12.2014
B.No: 2013 /4454 – K.T :15.10.2014
41.Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de mahkemeye erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamandamahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama sürecini tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayanbir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (bkz. Hornsby IYunanistan, B. No: 18357/91, 19/3/1997, § 40).
42.Yargıkararlarınınuygulanması “mahkemeyeerişim hakkı” kapsamındadeğerlendirilmektedir. Buna göre, yargılama sonucunda mahkemenin bir karar vermiş olması yeterli değildir; ayrıca bu kararın etkili bir şekilde uygulanması da gerekir. Hukuk sisteminde, nihai mahkeme kararlarını, taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekildeuygulanamaz hale getiren düzenlemeler bulunması veya mahkeme kararlarının icrasınınherhangi bir şekilde engellenmesi hallerinde, “mahkemeye erişim hakkı” da anlamını yitirir(B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28).
43.Başvurunun dayanağını oluşturan Mahkeme kararının makul sürede icra edilmemesi, “mahkemeye erişim hakkı” kapsamında adil yargılanma hakkının ihlali iddiasıolarak değerlendirilmiştir.
|
RG No :29252 -RG.T.:30.01.2015
B.No: 2012 /1223-K.T :05.11.2014
35.Mahkemeye erişim hakkı adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biridir. Mahkemeye ulaşmayı aşın derecede zorlaştıran ya da imkânsız hale getirenuygulamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir. Bununla birlikte dava açma ya dakanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsızkılacak ölçüde kısa olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişimhakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki, öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırıolarak yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya dakanunyollarına başvuruhakkınıkullanamamışsamahkemeyeerişimhakkınınihlaledildiğinin kabulü gerekir (B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27).
36.Mahkemeye etkili erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik veetkili fırsatlara sahip olmasını gerektirmektedir. Özellikle hukuki belirsizlikler ya dauygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilmektedir (Aynıyöndeki AİHM kararı için bkz. Geffre,’Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34). Bunedenle, mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan âdil yargılanma hakkını ihlâledebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarınınortadan kaldırılmasısonucunu doğurabilecek aşırıgevşeklikten kaçınmalıdırlar (Aynıyöndeki AİHM kararı için bkz. Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29;Eşim/Türkiye, B.No: 59601/09,17/9/2013, § 21).
37.Usul kurallarının, hukuki güvenliğin sağlanması ve yargılamanın düzgün bir şekildeyürütülmesisonucuadaletintecellietmesinehizmetetmek yerinekişilerindavalarının yetkili bir mahkeme tarafından görülmesi bakımından bir çeşit engel halinegelmeleri durumunda, mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiş olacaktır (Benzer yöndekiAİHM kararı için bkz. Kfstathiou ve Others/Yunanistan, B. No: 36998/02, § 24).
38.Somut olayda başvurucu, temyiz karar harcını ve temyiz yoluna başvurma harcını da yatırarak anılan karara karşı temyiz dilekçesini başka mahkeme vasıtasıyla24/6/2010 tarihinde esas Mahkemesine göndermiştir. Başvurucu, temyiz posta masraflarınailişkin olarak kendisine bildirimde (muhtıra) bulunulabilmesi için posta masrafı karşılığıpulu da temyiz dilekçesine eklenmiştir. Mahkemenin 9/7/2010 tarihli yazısı ilebaşvurucunun8/7/2010tarihindemahkemeilâmınıtemyiz ettiği,posta vetebligatmasraflarının, yazının tebliğinden itibaren yedi günlük kesin süre içerisinde yatırılması, aksitakdirde temyiz istemindenvazgeçilmişsayılacağı uyarıları yapılmıştır.Bu bildirimbaşvurucuya 2/9/2010 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucunun avukatı, 7/9/2010 tarihindeposta giderlerinin ve eksik harcın tamamlanması amacıyla bulunduğu yerdeki PTT Şubesiaracılığıyla, Ayvacık Kadastro Mahkemesine 50,00 TL havale yapmışsa da, belirtilenmeblağın, Mahkeme görevlilerince ilgili PTT Şubesinden teslim alınmadığı anlaşılmaktadır.İlk Derece Mahkemesinin 5/11/2010 tarihli ek kararı ile başvurucunun mahkeme ilâmını 24/6/2010 tarihinde temyiz ettiği, temyiz posta masrafı ve eksik harem muhtırada belirtilenyedi günlük kesin süre içerisinde yatırılmadığı gerekçeleriyle temyiz dilekçesinin reddinekarar verilmiştir. Başvurucunun bu kararı temyizi üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin14/3/2012 tarihli kararı ile posta masraflarının “kalemde teslim sekimde gönderilmediği” bunedenle “süresi içerisinde dosyaya yatırılmış masraftan söz edilemeyeceği” gerekçesiyleMahkemenin temyiz dilekçesinin reddine dair kararının onanmasına karar verilmiş vebaşvurucunun karar düzeltme talebi de reddedilmiştir.
39.Temyiz yoluna başvurulmasına ilişkin kısıtlamalar dadava açılması konusundaki kısıtlamalar gibi, kural olarak, mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkileder. Bu kısıtlamalar, süre, harç ve benzeri bir takım usuli şartlar öngörülmesi şeklinde deolabilir.
40.Başvurucunun temyiztalebinin reddedilmesi, eksiktebligatve posta masrafının süresi içerisinde ilgili Mahkeme kalemine ulaşmamış olmasına dayanmakta olup, başvurucunun temyiz kanun yoluna erişim hakkını engelleyen bu durum, mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahale oluşturmuştur.
49.Belirtilen kanuni düzenlemelerden anlaşıldığı üzere, temyiz başvuru harcının yanında, temyiz aşamasına ilişkin posta ve tebligat masraflarının da temyiz edene yapılan ihtar ile verilen süre içerisinde ilgili mahkeme kalemine ulaştırılması gerekmekte olup, bu gerekliliğin yerine getirilmesi, kanun gereği temyiz edenin sorumluluğundadır. Hak kaybına uğramak istemeyen temyiz eden taraf, belirtilen masraflara ilişkin paranın mahkeme kalemine ulaşmasını sağlamalıdır. Ancak ilgili mevzuatta, temyiz eden tarafın, bu sorumluluğu nasıl yerine getireceği, belirtilen paranın dosyasına ulaşmasını nasıl temin edebileceği, bunun yanında diğer görevlilerin sorumluluklarının hangi aşamaları kapsadığı, öngörülebilir bir şekilde ve ilgililer açısından herhangi bir tereddüde yer bırakmayacak bir açıklıkta düzenlenmemiştir.
50.Bunun yanında, İlk Derece Mahkemesinin, posta ve tebligat giderlerinin, yedi günlük kesin süre içerisinde dava dosyasına yatırılması gerektiği uyarısını içeren 9/7/2010 tarihli yazısında da başvurucunun belirtilen giderleri, bulunduğu yerden nasıl iletebileceği konusunda aydınlatıcı bir bilgi verilmemiştir.
51.Başvurucunun havale hizmetinden yararlandığı PTT’nin 28/11/2014 tarih ve 12986674-301.01-46638 sayılı, “Resmi Kurum ve Kuruluşlar ile Tüzel Kişiliklere Konutta Teslim Havale Kabulü” konulu tebliği gereğince, PTT Yurtiçi Havale ve Posta Çeki Yönetmeliği’nin 3. maddesinin (r) bendinde yer alan “Serbestçe girilemeyen yer” kavramının, serbestçe girilip alıcısına ulaşılamayacak resmî veya özel kurum ve kuruluşları ifade ettiği; bu yerlerdeki kişiler adına gelen havale paralarının, PTT işyerine başvuran alıcının kendisine ya da ilgilisine ödeneceği; neticeten tüm resmî kurumlara yapılan havalelerde, ödeme yerinin PTT işyeri olduğu gözetildiğinde, başvurucu tarafından gönderilen havalenin ilgili PTT şubesinden teslim alınmasının, İlk Derece Mahkemesinin sorumluluğunda olduğu anlaşılmaktadır.
52.Öte yandan, başvurucunun temyiz başvurusunun reddine dair İlk Derece Mahkemesi kararının temyizine ilişkin masrafları, esas kararın temyizinde yaptığı gibi PTT aracılığıyla Mahkeme hesabına havale yaparak ödemiş olmasına rağmen; anılan masrafların ilgili kalem personeli tarafından PTT şubesinde teslim alınarak, temyiz başvurusunun başarılı kabul edilmesi, İlk Derece Mahkemesi kaleminin dahi bu konuda yeknesak bir uygulama sergilemediğini ve müdahalenin öngörülebilir olmadığını göstermektedir.
53.Kaldı ki başvurucu, kendisinden talep edilen masraf tutarını İlk Derece Mahkemesi hesabına süresinde yatırmış olup, bu şartlar altında başvurucunun davasını takip etmekte özensiz davrandığının ve üzerine düşen masraf yükümlülüğünü yerine getirmediğinin kabul edilmesi mümkün değildir.
54.Sonuç olarak başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
55.Somut başvuruya konu yargılamada, temyiz yoluna müracaat hakkı, aşırı şekilci ve öngörülebilir nitelikte olmayan uygulama ile kısıtlanan başvurucu, bu müdahale sonucunda İlk Derece Mahkemesinin nihai kararının hukukiliğini denetletme imkanından mahrum kalmış olup, bu müdahalenin başvurucunun mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
56.Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Son Yorumlar