Masumiyet Karinesi

KARAR NO : 1

RG No :28940 -RG.T. :13.03.2014

B.No : 2012 /574-K.T : 06.02.2014

75.Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı ka­rarı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak, kişininmasumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia ma­kamına ait olup, kimseyesuçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabitoluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olaraknitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (B. No: 2012/665,13/6/2013, § 26).

76.Bu çerçevede, masumiyet karinesi kural olarak, hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadımahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise, artık “hakkında suç isnadı olan kişi” statüsündeolmadıkları için masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancakceza davası sonucunda kendisine isnat edilen suçu işlemediğinin sabit olduğu veya suçuişlediğine kesin olarak kanaat getirilemediği ve bu nedenle sanık hakkında beraat kararıverilen durumlarda kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğinin kabulü gerekir.Çünkü böyle durumlarda Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü ve Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkraları anlamında kişinin suçluluğu sabit olmamıştır ve bunedenle kişi suçlu sayılamaz.

77.Masumiyet karinesi, suç isnadının karara bağlandığı yargılamalarda geçerli olduğu için, Sözleşme’nin 6. maddesinde ifade edilen “medeni hak ve yükümlülükleriyleilgili uyuşmazlıklar” çerçevesinde değerlendirilen idari davalar, kural olarak masumiyetkarinesinin uygulama alanı dışında kalmaktadırAncak idari davada uyuşmazlık konusu olanmaddi olayın tespitinde idari yargı mercii, aynı maddi olayı ele alan ceza mahkemesinindaha önce verdiği beraat kararma uygun hareket etmelidir (Benzer yöndeki AİHM kararlaniçin bkz. XIAvusturya, B. No: 9295/81, 6/10/1982, k.k.; C/Birleşik Krallık, B. No: 11882/85,7/10/1987, kk.). Bu kural, kişi hakkında verilen beraat kararı sorgulanmadığı sürece, aynımaddi olay çerçevesinde daha düşük ispat standardı kullanılarak kişinin disiplin sorum­luluğuçerçevesinde yaptırıma tabi tutulmasına engel teşkil etmemektedir (Benzer yöndeki AİHMkararı için bkz. Ringvold/Norveç, B. No: 34964/97, 11/2/2003, § 38).

78.Bu çerçevede, ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, kişi hakkında beraat kararı verilmiş ol­masınarağmen, bu karara esas teşkil eden yargılama sürecine dayanılması ve bu şe­kilde beraatkararının sorgulanması masumiyet karinesi ile çelişir. Buna karşılık, idari uyuşmazlığınçözümüne esas teşkil etmesi bakımından, kişi beraat etmiş olsa dahi yargılanmış olmasıolgusundan veya buna ilişkin karardan söz edilmesi, kişinin suçlu muamelesi gördüğündenve dolayısıyla masumiyet karinesinin ihlal edil­diğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün halinde dikkate alınması ve nihai kararın, münhasıran kişinin yargılandığı ve sonuçta beraat ettiği fiilleri işlendiği kabulüne dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 29).

79.Öte yandan, ceza ve ceza muhakemesi hukuku İle disiplin hukukunun farklı kural ve ilkelere tabi disiplinler olduğunun hatırlanmasında yarar vardır. Buna göre kamugörevlisinin davranışı,suç tanımına uymasının yanısıra disiplinsorum­luluğunu dagerektirebilir. Böyle durumlarda ceza muhakemesi ve disiplin soruştur­ması ayrı ayrıyürütülür ve ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi işlemediğine dairhükümler dışında, ceza mahkemesi hükmü disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcıdeğildir (B. No:2012/665,13/6/2013, § 30).Ancak bu kapsamda yapılandeğerlendirmelerde delil yetersizliğine dayalı olsa bile kişi hakkında verilen beraat kararınaaykırı olarak kişinin suçsuz olmadığı yönünde değerlendirmelerden kaçınılması gerekir.

80.Başvuru ve ekindeki belgelerin incelenmesinden, başvuranın sözleşme­sininfeshiyle sonuçlanan idari işleme paralel olarak yürütülmüş ve sonuçlandırılmış ayrı bir cezasoruşturması olduğu anlaşılmaktadır. Bu soruşturma, başvuranın ilk ifa­desinin “tanık”sıfatıyla alınmaması sebebiyle, yalan tanıklık suçunun unsurları itiba­riyle oluşmadığındanbahisle kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla sonuçlandırılmıştır. İdari işlemin esas dayanağıise başvuranın bir gün arayla vermiş olduğu iki ifadeden İlkidir. Buna göre, idari işlem ileadli soruşturma birbirinden ayrı yürütülmüştür. Başvuranın sözleşmesinin adlî soruşturmatamamlanmadan feshedil­miş olması da bu sonucu teyit etmektedir.

81.Askeri disiplin gerekleri dikkate alındığında masumiyet karinesinin di­siplin hukukununuygulanabilmesi içinmutlakacezadavalarınınsonucununbe­klenmesinigerektirdiği söylenemez. Kişinin suçluluğunu ima eden ya da kabul eden bir yargı sözkonusu olmadıkça, sadece soruşturma açılmış olması da disiplin veya idari yaptırımişlemlerinin başlatılması veya uygulanması için yeterli görülebilir (B. No: 2012/998,7/11/2013, §65).

82.Somut olayda,başvuranhakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar ve­rilirken, başvuranın ilk ifadesinin tanık sıfatıyla alınmadığı tespitine dayanılmıştır. Cezasoruşturmasıaçısındanbu durumsuçun unsurlarıİtibariyleoluşmasına engel teşkilettiğinden kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesini gerektirmiştir. AYİM ise ayırmaişleminin hukuka uygun olduğu sonucuna varırken, ceza soruşturması sonucundaki kararadeğil, fakat disiplin hukukunun aradığı ve ceza soruşturmasından farklı ilkelere bağlıkıstasları kullanmıştır (bkz. §13).

83.AYİM’ye göre, jandarma sınıfından olan başvurucunun, suç ve suçlularlamücadele temel göreviiken, adam öldürme gibi ciddi bir suç nedeniyle yürütülensoruşturmayı ilk başta yanlış yönlendirip bildiklerini anlatmayarak faili koruma gay­reti içinegirmesi hiçbir şekilde kabul edilemez. Başvurucunun son üç ayda almış olduğu disiplincezalarıyla birlikte bu tutumu, kendisinden istifade edilmesine ve kamu hizmetine devamınaimkân bırakmaması nedeniyle, tesis edilen fesih hukuka uygundur. İşlemde ayrıca kişi yararıile kamu yararı arasındaki denge gözetilmiştir.

84.Görüldüğü üzere Mahkeme,ayırma işleminin hukuka aykırı olmadığı sonucuna varırken, başvurucunun cinayet olayı ile ilgili olarak bir gün arayla ver­miş olduğuifadeler ile son üç ayda almış olduğu toplam üç disiplin suçunu/te­cavüzünü dikkate almış,bunların dışında gizli-açık başkaca bir nedene dayan­mamıştır.

  1. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, başvurucunun masumiyet karine­sinin ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.

KARAR NO : 2

RG No :29013 -RG.T. : 28.05.2014

B.No : 2013 /500 -K.T: 20.03.2014

33.Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan masumiyet ilkesi, bir suçla itham edilen kimseler açısından, Anayasa’nın 36. maddesinin bi­rinci fıkrasındaöngörülen adil yargılanma hakkının en önemli güvencelerinden birini oluşturur. Buna göre,masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair ke­sinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence al­tına alır. Bunun sonucu olarak, kişinin masumiyeti “asıl’ olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup, kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargı­lama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (B. No: 2012/665,13/6/2013, § 26).

34.Bu çerçevede, masumiyet karinesi kural olarak, hakkında bir suç is­nadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilke­dir. Suç isnadımahkûmiyete dönüşen ve suçluluğu sabit hale gelen kişiler açı­sından ise, artık “hakkında suçisnadı olan kişi” statüsünde olmadıkları için ma­sumiyet karinesi iddiasının geçerli birdayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza da­vası sonucunda isnat edilen suçu işlemediğinin sabitolduğu veya suçu işlediğine kesin olarak kanaat getirilemediği ve bu nedenle sanık hakkındaberaat kararı verilen durumlar ile bir suç soruşturması veya kovuşturmasının ertelendiğidu­rumlarda kişi hakkındaki masumiyet karinesinin devam ettiğinin kabulü gerekir. Çünküböyle durumlarda Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü ve Sözleşme’nin 6. maddesinin (2)numaralı fıkraları anlamında kişinin suçluluğu sabit olmamış­tır ve bu nedenle suçlusayılamaz (B. No: 2012/998,7/11/2013, § 61).

35.Kamu otoriteleri veya görevlileri tarafından, hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen kişiyle ilgili olarak, yargılama süreci bir mahkûmiyet hükmüylekesinlik kazanmadan, suçluluğa dair herhangi bir kanaat ifade etmiş olması ya da cezayargılaması mahkûmiyet dışında bir kararla sona ermesine rağmen, sona ermeye ilişkinkararda sanığın suçlu olabileceğinin ifade edilmiş olması durumunda masumiyet karinesininihlali söz konusu olabilecektir (benzer bir karar için bkz. Panteleyenko/Ukrayna, B. No:11901/02, 29/6/2006 § 70). Dolayısıyla mahkeme kararlarında, resmi yazılarda veya kamugörevlilerinin ifadelerinde sarf edilen söz veya ifadeler nedeniyle kişiler hakkındakimasu­miyet karinesinin ihlal edilmemesi için kullanılan ifadelerde seçilecek kelime­lere azamî dikkat edilmesi gerekir.

45.Yargı yerlerinin verdikleri kararlarda, gerek yanılma, gerekse normları değişik biçimde yorumlama sonucu olarak doğan hukuka aykırılıkların gideril­mesinisağlamak amacıyla bazı hukuki yollar kabul edilmiştir. Bir yargı yerinin verdiği karardaaykırılık olduğu iddiası ile ortaya çıkan uyuşmazlığın çözüm­lenmek üzere yargı önünegetirilmesi “kanun yolu”na başvurmadır. Bunun nasıl yapılacağı ise usul hükümleri ilegösterilmektedir. Anayasa’nın 142. mad­desinde “mahkemelerin kuruluşunun, görev veyetkilerinin, işleyişlerinin ve yar­gılama usullerinin” yasa ile düzenlenmesi öngörülmüştür. Kanun yolunailişkin düzenlemeler, yargılama usulü kapsamındadır. Yargılamanın olabildiğince hızlı sonuçlanması ve sonuçların bir an önce açık­lanması gerektiğinden herkarara karşı değil, fakat önemli kararlara karşı kanun yoluna gidilmesi gereğibenimsenmektedir. Mahkemelerce verilen tüm kararlara karşı kanun yolunun açık tutulması, kanun yolu kurumunu iş­lemez duruma getirebilir (AYM, E.2006/65, K.2009/114, K.T. 23/7/2009).

46.AİHS’nin 6. maddesi mahkeme kararlarına karşı kanun yolu baş­vurusunda bulunma hakkını güvence altına almamaktadır. Ancak eğer bir devlet, kendi takdirine bağlıolarak kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı tanıyorsa, kanun yolu başvurusunuinceleyen mahkeme önünde uygulanan muhakeme usulünün Sözleşme’nin 6. Maddesindeyer alan ilkelere uygun ol­ması gerekir (bkz. Delcourt/Belçika, B. No: 2689/65,17/1/1970, §26). Öte yandan “Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı” Türki­ye’nin henüz taraf olmadığı AİHS’e Ek 7 No.lu Protokolün 2. maddesi ile kabul edilmiştir.

48.Herkes,kişisel hakveyükümlülüklerininkarara bağlanması içinbirmahkemeye erişme ya da dava açma hakkına sahiptir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine(AİHM) göre mahkemeye erişim hakkı, suç isnadı altındaki veya medeni haklarını icraetmesine yapılan müdahalenin keyfi olduğunu savunulabi­lir şekilde öne süren ve buşikayetini Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının sağladığı güvencelere sahipbulunan bir mahkeme nezdinde öne süre­mediğini iddia eden herkese açıktır (bkz. özellikle,Roche/Birleşik Krallık [BD], B. No: 32555/96, 19/10/2005, § 117; Stanev/Bulgaristan, [BD],B. No: 36760/06,17/1/2012, § 229).

56.Somut olayda, başvurucu hakkında beraat karan verildiği de dikkate alındığında, yargılandığı terör örgütü propagandası yapmak suçu 6352 sayılı Ka­nun’ungeçici 2. maddesinin birinci fıkrası kapsamında kalan suçlardan olmadı­ğından YargıtayCumhuriyet Başsavcılığınca dosyanın ilgili dairesine gönderil­mesi ve Dairece temyizincelemesinin yapılması gerekmektedir. Bu itibarla Yar­gıtay Cumhuriyet Başsavcılığının,başvurucunun temyiz talebine rağmen dos­yayı ilgili ceza dairesine göndermemesiyleAnayasa’nın 36. maddesinde yer alan mahkemeye erişim hakkına saygı gösterilmemiştir.

59.Somut olayda İlk Derece Mahkemesince başvurucu hakkında verilen beraat karan yalnızca başvurucunun müdafii tarafından ve vekâlet ücreti yönün­den temyizedilmiştir. Temyiz incelemesinin sonucuna göre Yargıtay, beraat ka­rarını onayarak ilkderece mahkemesince eksik hükmedilen vekâlet ücretine hük­medebileceği gibi derecemahkemesinin kararını hatalı bulduğu takdirde 1412 sayılı Kanun’un 326. Maddesinindördüncü fıkrası uyarınca başvurucu aleyhine temyiz bulunmadığından yalnızca hatayıbelirtmekle yetinecekti. Başka bir de­yişle ilk derece mahkemesinin kararı yalnızcabaşvurucutarafındantemyizedil­diğinden temyiz davası sonucundaberaatkararıkesinleşecekti. Ancak somut olayda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının dosyayı iadesi veİlk Derece Mah­kemesinin başvurucu hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı vermesisonu­cunda, başvurucu, 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasıuyarınca üç yıl süresince denetim altına alınmıştır. Adı geçen kurala göre başvu­rucu Uç yıllıksüre zarfında 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (1) nu­maralı fıkrasında sayılansuçları işlememesi halinde düşme kararı verilecek, an­cak bu süre içerisinde yeni bir suçişlemesi halinde ertelenen kovuşturmaya de­vam edilecektir.

60.Bir uyuşmazlığın bir mahkeme tarafından karara bağlanması hakkı, mahkeme hakkından türetilen bir haktır. Gerçekten de bir mahkemenin yal­nızca önüne getirilen maddi ve hukuki sorunları inceleyebilmesi yeterli değil­dir; bu yargı yerinin aynı zamanda bir karar verebilmesi de gerekir. Mahkeme hakkını kullanan tarafın amacı, davanın sonucunda bir karar elde etmektir. Karar elde edemiyorsa, dava açmanın da bir anlamı olduğu söylenemez.

61.Anayasa’daki hakların etkili bir biçimde korunması için, davaya bakan yargıyerlerinin tarafların taleplerini, iddialarını, delillerini etkili bir biçimde in­celeme görevlerivardır. Başvurucunun temyiz talebine rağmen Yargıtay Cum­huriyet Başsavcılığının dosyayıİlk DereceMahkemesine iade etmesiveİlk De­rece Mahkemesinin kovuşturmanınertelenmesi kararı vermesinin nedeni, 6352 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesidir. Sonuçolarak başvurucunun temyiz talebi Yargıtay’ca incelenememiş ve böylece beraat etmesigereken bir davada kovuş­turmanın ertelenmesi kararı verilerek başvurucunun etkili kararhakkına saygı gösterilmemiştir.

KARAR NO : 3

RG No :287220 -RG.T. : 27.07.2013

B.No :2012/665 -K.T:13.06.2013

27.Bu çerçevede, masumiyet karinesi kural olarak, hakkında bir suç is­nadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir il­kedir. Suç isnadımahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise, artık “hakkında suç isnadı olan kişi” statüsündeolmadıkları için masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancakceza davasının herhangi bir nedenle düştüğü, belirli bir süre sonra şarta bağlı olarak düşeceği veya sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmaksızın davanın ertelendiği durumlarda kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğini kabul etmek gerekir. Çünkü bu durumlarda ortada henüz verilmiş bir mahkûmiyet hükmü bulun­mamaktadır.

28.Bunakarşılıkhükmünaçıklanmasınıngeri bırakılmasınakararverilen durumlarda sanığın suçlu olduğu konusunda ulaşılmış bir vicdani kanaat bulun­makta ve bu kanaat “kasten yeni bir suç” işlenmemesi şartına bağlı olarak hüküm ifade etmemektedir.Gerçekten,hükmünaçıklanmasının geribırakılması, mahkûmiyetkonusunda vicdani kanaate ulaşmış mahkemenin, buna ilişkin hükmü açıklamayı belirli bir süre ertelemesini, bu süre zarfında hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ve bu süre sonunda kişinin başka suç işlememesi halinde açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kal­dırılarak davanın düşmesine karar verilmesini ifade eder.

29.Bu çerçevede, ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan ey­lemler nedeniyle devam eden idariuyuşmazlıklarda, açıklanmasıgeri bırakılan mahkûmiyetkararma dayanılması masumiyet karinesi ile çelişebilir. Buna karşılık, idari uyuşmazlığınçözümüne esas teşkil etmesi bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve hükmünaçıklanmasının geri bırakıl­masına dair karardan söz edilmesi, masumiyet karinesinin ihlaledildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesininbütün halinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran hükmün açıklan­masının geribırakılmasına karar verilen fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir.

30.Öte yandan, Ceza Muhakemesi Hukuku ve Disiplin Hukuku farklı kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Kamu görevlisinin davranışı, suç tanımına uymasının yanı sıradisiplin sorumluluğunu da gerektirebilir. Böyle durumlarda ceza muhakemesi ve disiplinsoruşturması ayrı ayrı yürütülür. Ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemiişlemediğine dair hükümler dışında, ceza mahkemesi hükmü disiplin makamları açısındandoğrudan bağlayıcı değildir.

31.Bireysel başvuruya konu olan AYİM kararının gerekçesi şöyledir:

“… davacının almış olduğu disiplin cezaları, sicil ûstlerince hakkında not düşülen menfi kanaatler, aşırı borçlanmaları ve yargılanmasına, mahkumiyetine neden olan suçun vasıf ve mahiyeti dikkate alındığında; dava konusu işlemin sebep unsurunun maddi gerçeklik ile uyumlu olduğu; davacının disiplin duru­munun, TSK’nin güvenilirliğini sarsacak derecede kötü nitelik arz ettiği ve hiz­metin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketler sergilemediği; idarenin, dava ko­nusu işlemi tesis ederken, takdir yetkisini kişi yararı ile kamu yaran arasındaki dengeyi gözeterek, ölçülü ve nesnel olarak kullandığı; davalı idarece, davacının sabit görülen disiplinsizlik eylemleri ve yargılamaya konu fiilleri nedeniyle işlem tesis etmesinde herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı; sonuç olarak davacı hakkında ‘Silahlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir’ sicil belgesi düzenlenmesi işlemi ve bu sicil belgesine istinaden Türk Silahlı Kuvvetleri Per­sonel Kanunu mm 94/b ve Astsubay Sicil Yönetmeliği ‘nin 60 ve 61 ‘inci mad­deleri kapsamında ayırma işlemi tesis edilmesinde takdir yetkisinin ölçülü ve objektif olarak kullanıldığı ve anılan işlemlerde hukuka aykırı herhangi bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

32.Görüldüğü üzere AYİM kararında, uygulanan disiplin işleminin hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşılırken, ceza davasının sonucundan bağımsız olarak ve diğernedenlerle birlikte ortaya çıkan disiplin durumu dikkate alınarak işlem tesis edildiğine vurguyapılmaktadır. AYİM kararında yer alan “yargılanmasına, mahkumiyetine neden olan suçun vasıf ve mahiyeti dikkate alındığında” ifadesi Mahkemenin ceza davasının sonucuna değil, sadece yargılanmasına neden olan suçun vasıf ve mahiyeti ile davacının disiplin durumuna atıf yaptığını göstermektedir. Bu çerçevede gerekçenin bütünü dik­kate alındığında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar, AYİM kararının dayanağı olmadığından, Mahkemenin ulaştığısonuç bakımından masumiyet karinesine yönelik bir müdahale olmadığı açıktır.

KARAR NO : 4

RG No :29116-RG T. : 11.09.2014

B.No : 2013/6428 -K.T: 26.06.2014

40.Masumiyet karinesi, suç isnadının karara bağlandığı yargılamalarda geçerliolduğu için, Sözleşme’nin 6. maddesinde ifade edilen “medeni hak ve yükümlülükleriyleilgili uyuşmazlıklar” çerçevesinde değerlendirilen idari da­valar, kural olarak masumiyetkarinesinin uygulama alanı dışında kalmaktadır. Ancak idari davada uyuşmazlık konusu olanmaddi olayın tespitinde idari yargı mercii, aynı maddi olayı ele alan ceza mahkemesinindaha önce verdiği beraat kararına uygun hareket etmelidir (Benzer yöndeki AİHM kararlarıiçin bkz. X/Avusturya, B. No: 9295/81, 6/10/1982, k.k.; C/Birleşik Krallık, B. No: 11882/85,7/10/1987, kk.). Bu kural, kişi hakkında verilen beraat kararı sor­gulanmadığı sürece, aynımaddi olay çerçevesinde daha düşük ispat standardı kullanılarak kişinin disiplin sorumluluğu çerçevesinde yaptırıma tabi tutul­masına engel teşkil etmemektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ring­vold/Norveç, B. No: 34964/97,11/2/2003, § 38).

41.Bu çerçevede, ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan ey­lemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, kişi hakkında beraat kararı verilmiş olmasınarağmen, bu karara esas teşkil eden yargılama sürecine dayanıl­ması ve bu şekilde beraatkararının sorgulanması masumiyet karinesi ile çelişir. Buna karşılık, idari uyuşmazlığınçözümüne esas teşkil etmesi bakımından, kişi beraat etmiş olsa dahi yargılanmış olmasıolgusundan veya buna ilişkin ka­rardan söz edilmesi, kişinin suçlu muamelesi gördüğündenve dolayısıyla masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterlideğildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün halinde dikkate alınması ve nihai kararın,münhasıran kişinin yargılandığı ve sonuçta beraat ettiği fiilleri işlediği kabulüne dayanıpdayanmadığının incelenmesi gerekir (B. No: 2012/665,13/6/2013, § 29).

KARAR NO : 5

RG No :28847-RG T. : 10.12.2013

B.No : 2012/998 -K.T: 07.11.2013

51.Başvurucu, açtığı iptal davasını reddeden AYİM’in, gerekçe olarak be­raat kararı verilen suçlara, bu kararın gerekçesine ve tanık beyanlarına atıf yapa­rak Anayasa’nın38.maddesinindördüncüveSözleşme’nin6.maddesinin(2)numaralı fıkralarında düzenlenen masumiyet karinesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

65.Başvuru konusu olay incelendiğinde başvurucunun niçin ayırma işle­mine tabi tutulduğuna ilişkin sorusuna idare tarafından verilen cevapta”…suçundan ilişiğininkesildiği tarih itibariyle devam eden soruşturmasının TSK’da görev yapmasını engelleyicinitelik ve nicelikte olduğu…” ifadelerine yer verilmiştir. Askeri disiplin gerekleri dikkate alındığında masumiyet karinesinin disiplin hukukunun uygulanabilmesi için mutlaka cezadavalarının sonucunun beklenmesini ge­rektirdiği söylenemez. Kişinin suçluluğunu ima edenya da kabul eden bir yargı söz konusu olmadıkça, sadece soruşturma açılmış olması dadisiplin işlemlerinin başlatılması veya disiplin yaptırımı uygulanması için yeterli görülebilir.Dolayısıyla ilgili kişi hakkında başlatılan soruşturmalara atıf yapan ida­renin cevabındaki ifadelerin masumiyet karinesini ihlal ettiği söylenemez.

66.Diğer taraftan ayırma işleminin hukuka uygunluğunun denetlendiği AYİM kararının gerekçe kısmında “Davacı hakkında ‘uyuşturucu ticareti yap­mak’, ‘rüşvet almak’,’gece vakti hırsızlık’ ve ‘iftira’ suçlarından dolayı kamu da­vası açıldığı ve yapılan cezayargılaması sonucu tüm suçlardan beraat kararı ve­rildiği anlaşılmakta ise de; davacının üç suçtan delil yetersizliği nedeniyle beraat ettiği, davacının toplumla yakın ilişki içinde bulunan bir jandarma personeli ola­rak içinde bulunduğu eylemlerin dava konusu işlem ve idare hukuku açısından ayrıca irdelenmesi gerekmektedir. Söz konusu suçlara bağlı eylemler hakkında beraat karan verilen gerekçeli hükümler incelendiğinde, davacının içinde bulunduğu eylemlerin nitelik ve nicelik olarak, göz ardı edilemeyecek özellikte olduğu, tanık ifadeleri dikkate alındığında davacının bir TSK. personeli ve kolluk görevlisi olması açısından kabul edilemeyecek seviyede eylemler içinde bulunduğu, bu eylemler içinde bulunan davacının artık TSK. ‘de görev yapması olanağının ortadan kalktığı, davalı idare tarafından kullanılan takdir yetkisinin objektif sınırlar içinde kullanıldığı değerlendirilmekle, dava konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.” ifadelerine yer veril­miştir.

67.Görüldüğü üzereAYİM kararının gerekçesinde, başvurucu hak­kında yürütülen ve beraatle sonuçlanan yargılamalara ve beraat kararlarının gerekçelerine, bukapsamdaki tanık beyanları ile yargılamaya konu suçların nitelik ve niceliklerine dayanılmışve başvurucunun beraat ettiği fiilleri işlediği kabulünü içeren ifadelere yer verilmiştir.Başvurucunun disiplin durumu değerlendirilirken, beraat kararlarına konu olan eylemler içinde yer aldığı kabul edilerek, disiplinsizlik durumu da bu kabule dayandırılmıştır. Buçerçevede başvuruya konu kararın gere­kçesinde yer alan ifadelerden, suçluluğu ilgilimahkeme kararlarıyla sabit olmayan başvurucunun bu eylemleri işlediği ve suçlu olduğuinancının yan­sıtıldığı görülmektedir. Dolayısıyla idarenin ayırma işleminin hukuka uygunolduğusonucunaulaşırkenMahkeme,başvurucunundisiplindurumunucezayargılamasından ayrı olarak disiplin hukuku ilkelerine göre değerlendir­memiş, aksine cezamahkemesinin beraat kararının gerekçesine ve başvurucunun yargılandığı fiilleri işlediğikabulüne dayanarak kararını ver­miştir. Mahkemenin gerekçesinde kullandığı ifadelerinbaşvurucunun masumiyet karinesine saygı ilkesiyle bağdaştığı söylenemez.

68.Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde,AYİM kararının gere­kçesinde, başvurucu hakkındaki beraatle sonuçlanmış olan ceza yargıla­masına atıfta bulunulduğu vesuçluluğu mahkeme kararlarıyla sabit olmayan başvurucunun yargılamaya konu eylemleriişlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı anlaşıldığından, başvurucunun Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.


  1. 70
    . Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal mahkeme kararından kay­naklandığından ve yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan, 6216 sayılı Kanun’un (1) ve (2) numaralı fıkraları gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

KARAR NO : 6

RG No :29232-RG.T. :10.01.2015

B.No : 2013 /3771-K.T:16.10.2014

37.Masumiyet karinesi, suç isnadının karara bağlandığı yargıla­malarda geçerli olduğu için, Sözleşme’nin 6. maddesinde ifade edilen “medeni hak ve yükümlülükleriyleilgili uyuşmazlıklar” çerçevesinde değerlendirilen idari davalar, kural olarak masumiyetkarinesinin uygulama alanı dışında kalmaktadır. Ancak idari davada uyuşmazlık konusu olan maddi olayın tespit­inde idari yargı mercii, aynı maddi olayı ele alan ceza mahkemesinin daha önce verdiği beraat kararına uygun hareket etmelidir (Benzer yöndeki AİHM kararlan için bkz. X/Avustwya, B. No: 9295/81, 6/10/1982, k.k.; O Birleşik Krallık, B. No: 11882/85, 7/10/1987, kk.). Bu kural, kişi hakkında verilen ber­aat kararı sorgulanmadığı sürece, aynı maddi olay çerçevesinde daha düşük ispat standardı kullanılarak kişinin disiplin sorumluluğu çerçevesinde yap­tırıma tabi tutulmasına engel teşkil etmemektedir (Benzer yöndeki AİHM ka­rarı için bkz. Ringvold/’Norveç, B. No: 34964/97,11/2/2003, § 38).

38.Bu çerçevede, ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan ey­lemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, kişi hakkında beraat kararı verilmiş olmasınarağmen, bu karara esas teşkil eden yargılama sürecine dayanıl­ması ve bu şekilde beraatkararının sorgulanması masumiyet karinesi ile çelişir. Buna karşılık, idari uyuşmazlığınçözümüne esas teşkil etmesi bakımından, kişi beraat etmiş olsa dahi yargılanmış olmasıolgusundan veya buna ilişkin karardan söz edilmesi, kişinin suçlu muamelesi gördüğündenve dolayısıyla masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterlideğildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün halinde dikkate alınması ve nihai kararınmün­hasıran kişinin yargılandığı ve sonuçta beraat ettiği fiillere dayanıp dayan­madığınınincelenmesi gerekir (B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 29).

39.Öte yandan, ceza ve ceza muhakemesi hukuku ile disiplin hukukunun farklı kural ve ilkelere tabi disiplinler olduğunun hatırlanmasında yarar vardır. Buna göre kamugörevlisinindavranışı, suç tanımına uymasının yanısıra disiplin sorumluluğunu dagerektirebilir. Böyle durumlarda ceza muhakemesi ve disiplin soruşturması ayrı ayrıyürütülür ve ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi işlemediğine dairhükümler dışında, ceza mahkemesi hükmü di­siplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir (B. No: 2012/665,13/6/2013, § 30). Ancak bu kapsamda yapılan değerlendirmelerde delil ye­tersizliğine dayalı olsa bile kişi hakkında verilen beraat kararma aykırı olarak kişinin suçsuz olmadığı yönünde değerlendirmelerden kaçınılması gerekir.

40.Masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken, özel­likle hukuk ve idari yargılama bakımından üzerinde durulması gereken önemli hususlardan biri, yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediği ve beraat kararını sorgulayıp sorgulamadığıdır.

41.Kişinin suçluluğunu ima eden ya da kabul eden bir yargı söz konusu olmadıkça, sadece soruşturma açılmış olması da disiplin veya idari yaptırım iş­lemlerinin başlatılması veya uygulanması için yeterli görülebilir (B. No: 2012/998, 7/11/2013, § 65).

42.Bireysel başvuruya konu olan İdare Mahkemesi kararının ilgili kısmı şöyledir:“… aralarında davacının da bulunduğu sanıklar hakkında İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin E:2007/375 sayılı dosyasında açılan ceza davasının derdest olduğu ve dava hakkındaki iddiaların da UYAP sorgu sisteminde yapılan sorgu­lama sonucunda “suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak, örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek, tutuklu, hükümlü veya suç delillerini bildirmeme” ol­duğu hususları dikkate alındığında idarenin takdir yetkisi kapsamında tesis edil­diği anlaşılan dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamıştır.”

43.Görüldüğü üzere İdare Mahkemesi kararında, başvurucu hakkındaki yargılamaya değinilmiş, başvurucunun suçlu olduğunu ifade veya ima eden bir ibareye yer verilmemiştir. Bu çerçevede başvuruya konu kararın gerekçesinde yer alan ifadelerden, suçluluğu ilgili mahkeme kararlarıyla sabit olmayan başvu­rucunun bu eylemleri işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı görülme­mektedir. Mahkemenin gerekçesinin başvurucunun masumiyet karinesine saygı ilkesiyle bağdaşmadığı söylenemez.

44.Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, başvuru konusu olayda masu­miyet karinesinin ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.

KARAR NO : 7

RG No :29208 -RG.T.:17.12.2014

B.No: 2013 /5996 -K.T :15.10.2014

43.Masumiyet (suçsuzluk) karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesin­leşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak, kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup. kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelen­dirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (B. No: 2012/665,13/6/2013, § 26).

44.Bu çerçevede, masumiyet karinesi kural olarak, hakkında bir suç is­nadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı hükmen sabit olmayan kişileri kapsayan bir ilkedir.Suç isnadı kesinleşmiş mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise, artık “hakkında suç isnadı olan kişi” statüsünde olmadıkları için masumiyet kari­nesi iddiasının geçerli birdayanağı kalmamaktadır (B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 27).

45.Öte yandan, ceza muhakemesi hukuku ve idare hukuku farklı kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Kamu görevlisinin davranışı, suç tanımına uymasının yanı sıra disiplinsorumluluğunu da gerektirebilir. Böyle durumlarda ceza muha­kemesi ile idarece yürütülenişlemler farklı süreçlere tabidir. Ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemiişlemediğine dair hükümler dışında, ceza mahkemesi hükmü idare makamları açısındandoğrudan bağlayıcı değildir (Bkz. B. No: 2012/665,13/6/2013, § 30).

46.Bu kapsamda, ceza davasını takip eden “ceza yargılaması niteliğinde olmayan herhangi bir yargılamada’” da (hukuk, disiplin gibi), masumiyet karine­sine özengösterilmelidir. Bununla birlikte ceza yargılamasında mahkûmiyetle sonuçlanmamış aynıolaylara dayanılarak bir kişinin disiplin cezası alması veya hakkında tazminata kararverilmesi masumiyet karinesini otomatik olarak ihlal etmez. Bu kapsamda “karar vericilerin kullandıkları dil kritik önem taşır (B. No: 2013/3175, 20/2/2014, § 36). Bunun için kararın gerekçesinin bütün halinde dikkate alınarak mahkemece kişinin suçlu olduğuna dair bir yargıda ya da imada bulunulup bulunulmadığının incelenmesi gerekir.

KARAR NO : 8

RG No :29125-RG.T.:04.12.2014

B.No : 2013 /3170 – K.T : 18.09.2014

50.Bu çerçevede, ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan ey­lemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, kişi hakkında beraat ka­rarı verilmiş olmasına rağmen, bu karara esas teşkil eden yargılama sürecine dayanılması ve bu şekilde beraat kararının sorgulanması masumiyet karinesi ile çelişir. Buna karşılık, idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından, kişi beraat etmiş olsa dahi yargılanmış olması olgusundan veya buna ilişkin karardan söz edilmesi, kişinin suçlu muamelesi gördüğünden ve dolayısıyla masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün halinde dik­kate alınması ve nihai kararın münhasıran kişinin yargılandığı ve sonuçta beraat ettiği fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (B, No: 2012/665,13/6/2013, § 29).

51.Öte yandan, Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku ile Disiplin Hukuku­nun farklı kural ve ilkelere tabi disiplinler olduğunun hatırlanmasında yarar vardır. Buna görekamu görevlisinin davranışı, suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu dagerektirebilir. Böyle durumlarda ceza muhakemesi ve disiplin soruşturması ayrı ayrıyürütülür ve ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi işlemediğine dairhükümler dışında, ceza mahkemesi hükmü disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir (B. No: 2012/665,13/6/2013,§30).Ancak bukapsamda yapılan değerlendirmelerde delil ye­tersizliğine dayalı olsa bile kişi hakkında verilen beraat kararına aykırı olarak kişinin suçsuz olmadığı yönünde değerlendirmelerden kaçınılması gerekir.

52.Masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken, ceza yargılamaları dışında yapılan yargılamalar bakımından üzerinde durulması gereken önemlihususlardan biri, yargılamayı yapan makamın ilgili kişiyi suçlu sayıp saymadığı ve beraatkararını sorgulayıp sorgulamadığıdır.

53.Disiplin gerekleri dikkate alındığında masumiyet karinesinin di­siplin hukukununuygulanabilmesi içinmutlakaceza davalarının sonucununbeklenmesini gerektirdiği söylenemez. Kişinin suçluluğunu ima eden ya da ka­bul eden bir yargı söz konusu olmadıkça, sadece soruşturma açılmış olması da disiplin veya idari yaptırım işlemlerinin başlatılması veya uygulanması için yeterli görülebilir (B. No: 2012/998, 7/11/2013, §65).

55.AYİM kararının gerekçesinde, başvurucu hakkında yürütülen ve be­raatla sonuçlanan yargılamaya değinilmiş, başvurucunun suçlu olduğunu ifade veya ima eden bir ibareye yer verilmemiştir. Bu çerçevede başvuruya konu kararın gerekçesinde yer alan ifadelerden, suçluluğu ilgili mahkeme ka­rarlarıyla sabit olmayan başvurucunun bu eylemleri işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı görülmemektedir. Hırsızlıktan yargılanıyor olma halinin güvenlik soruşturmasının olumsuz çıkması için yeterli olduğu belirtildikten sonra işlemin hukuka uygun olduğu değerlendirilmiş olup, başvurucunun yargılandığı fiili işlediği kabulüne dayanarak karar verilmemiştir. Mah­kemenin bu gerekçesinin başvurucunun masumiyet karinesine saygı ilkesiyle bağdaşmadığı söylenemez.

KARAR NO : 9

RG No :29195-RG.T.:04.12.2014

B.No: 2013 /8521-K.T :18.09.2014

24.Masumiyet (suçsuzluk) karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesin­leşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucuolarak, kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına aitolup, kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yük­lenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğuhükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (B. No: 2012/665,13/6/2013, § 26).

25.Bununlabirliktemasumiyetkarinesi adli makamların soruşturmave kovuşturma işlemlerini yapmalarına, bu çerçevede şartlan oluşmuşsa kor­uma tedbirlerinin uygulanmasına engel oluşturmaz. Anayasa’nın 19. maddes­indeki güvencelere uyulması şartıyla kişi hakkında tutuklama tedbirine başvurulması da masumiyet karinesinin ihlal edildiği anlamına gelmez. Nite­kim Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi de (AİHM) mahkûm edilen bir kişinin temyiz aşamasında tutuklu bulundurulmasının Sözleşme’nin 6. Maddesinin (2) numaralı fıkrasının ihlaline yol açmadığına karar vermiştir. (Bkz: Cuvillers ve Da Luz /Fransa, B. No 55052/00, 1/9/2003).

42.Başvurucu,hakkındakimahkûmiyethükmününkesinleştiği7/7/2014 tarihinden itibaren 5271sayılı Kanun’un141. maddesine dayanarak tazminat talebindebulunma imkânına sahiptir. Etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan hukuk yolunabaşvurmaksızın yapılan bireysel başvuruların Mah­kemece incelenmesi, bireysel başvuruyolunun ikincilliği ilkesi gereği mümkün değildir.

Leave a Reply

Your email address will not be published.