İşkence Yasağı
AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ
Madde 3-İşkence yasağı
Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI (1982)
- Kişinin Dokunulmazlığı, Maddi ve Manevi Varlığı
Madde 17 – Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tâbi tutulamaz.
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.
(…) (*) Meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiileri, birinci fıkra hükmü dışındadır.
(*) Madde 17 nin 4. fıkrasının başında geçen “Mahkemelerce verilen ölüm cezalarının yerine getirilmesi hali ile” ibaresi, 22.5.2004 tarih ve 25469 sayılı R.G.’de yayımlanan, 7.5.2004 tarih ve 5170 sayılı Kanunun 3. maddesi hükmü gereğince madde metninden çıkartılmıştır.
|
İşkence, AİHM’nin de benimsediği tanımıyla İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nde şu şekilde tarif edilmiştir: “İşkence terimi bir kimseye kendisinden ya da üçüncü kişiden bir bilgi ya da itiraf sağlamak, kendisinin ya da üçüncü kişinin işlediği ya da işlediğinden kuşku duyulan bir eylemden ötürü onu cezalandırmak, kendisine ya da üçüncü bir kişiye gözdağı vermek, ya da onları zorlamak amacıyla ya da herhangi bir ayrımcılığa dayalı bir nedenle bir resmi görevli ya da resmi bir sıfatla davranan bir başkası tarafından ya da onun kışkırtması ya da oluru ya da izniyle bilerek maddi ya da manevi ağır acı vermek ya da eziyette bulunmaktır”
Mahkemeye göre, bunun dışında kalan, “işkence” seviyesine varmayan fakat yine de vücutta zarar ya da yoğun fiziksel veya ruhsal ızdırap veren insanlık dışı muamelelerin “eziyet”, küçük düşürücü ve alçaltıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele veya ceza olarak belirlenmesi mümkündür (B. No. 2012/969,18/9/2013, § 22).
|
RG No :29028-RG T. :12.06.2014
B.No: 2013 /5680-K.T:15.04.2014
30.Anayasa’nın17.maddesinin üçüncü fıkrasında ise kimseye “işkence”, “eziyet” yapılamayacağı ve kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele ve cezaya tabi tutulamayacağıdüzenlenmişolup, hükümSözleşme’nin 3.maddesi kapsamında güvence altına alınmış olan hukuksal çıkarları kapsamaktadır. Belirtilen düzenlemede yeralan ifadeler arasında bir yoğunluk farkı bulunmakta olup, kişinin maddi ve manevivarlığının bütünlüğüne en ağır şekilde zarar veren muamelelerin “işkence”, bu seviyeyevarmayan fakat yine de vücutta zarar ya da yoğun fiziksel veya ruhsal ızdırap veren insanlıkdışı muamelelerin “eziyet”, küçük düşürücü ve alçaltıcı nitelikteki daha hafif muamelelerinise “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele veya ceza olarak belirlenmesi mümkündür(B. No. 2012/969,18/9/2013, § 22).
31.Ancak, bir eylemin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık düzeyine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşiğin aşılıpaşılmadığının belirlenmesinde her somut olayın özellikleri dikkate alınarak birdeğerlendirme yapılması esastır. Bu bağlamda, muamelenin süresi, fiziksel ve manevietkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (B.No. 2012/969, 18/9/2013, § 23). Somut olaydaki veriler ışığında, belirtilen ağırlık eşiğininaltında kalan muamele ve eylemlerinise,diğer haklar kapsamında değerlendirilmesimümkündür.
32.AİHM içtihadında da, başvuru konusu iddiaların Sözleşme’nin 3. Maddesinin güvence kapsamında yer alması için minimum bir ağırlığa varması gerektiği kabul edilmekteve acımasız, insanlık dışı veya küçük düşürücü muamele veya cezanın ağır ve kasıt içerenşekli olarak kabul edilen işkencenin, şiddetli acı veya eziyet uygulanması, acının kasıtlıolarak uygulanması vebilgialmak,cezalandırmak veya korkutmak gibiamaçlıbirmuameleyi içermesi gerektiği benimsenmektedir. Önceden tasarlanarak saatlerce uygulanan, fiziksel yaralanmaya sebep olan, en azından ağır fiziki ve ruhsal acılar çektiren muameleler ise insanlık dışı muamele olarak değerlendirilmektedir. Küçük düşürücü muamelenin ise, mağdurlarda korku ve aşağılık duygusu oluşturan, küçük düşürücü ve alçaltıcı nitelikte olan muameleleri ifade ettiği kabul etmekte ancak, söz konusu muamelenin amacının ilgili kişiyi küçük düşürmek veya alçaltmak olup olmadığı ve sonuçları itibarıyla mağdurun kişiliğini Sözleşme’nin 3. maddesi ile uyuşmayan bir olumsuzlukta etkileyip etkilemediği üzerinde durulmaktadır (Bkz. Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No. 13134/87, 25/3/1993, § 30; Labita/İtalya, [BD], B. No. 26772/95, 06/04/2000. § 120, Hurtado/İsviçre, B. No. 17549/90, 28/1/1994, § 67).
34.Belirtilen tespitler ışığında somut olay incelendiğinde, başvurucu tarafından esasen, görev yaptığı okulun yönetim kadrosunda yer alan kişilerce, haksız isnat veiddialarla hakkında disiplin soruşturmaları açıldığı, belirtilen soruşturmalardaki yanlı tutumve davranışlar nedeni ile küçük düşürülmek suretiyle manevi zarara uğratıldığı ve bukapsamda Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği iddiasıyla başvuruda bulunulduğuanlaşılmaktadır. Başvurucu tarafından iddia edilen eylemlerin fiziksel ve manevi etkileri,süresive yoğunluk derecesigibi unsurların değerlendirilmesineticesinde; başvurucu hakkında açılan disiplin soruşturmasında haklarında şikayette bulunduğu müfettişlerceifadesinin alınması, öğrenci bilgilerinin e-okul sistemine girilmesi hususunda okul idaresiyleanlaşmazlık yaşanması, sınav notlarının eksik düzenlenmesi nedeniyle uyarılması, biröğrenci velisiyle ilgili sorunu okul idaresine aktarmasına rağmen çözüm bulunmaması,okulda takip edilen kaynakların temini ile ilgili toplantıda okul müdürü tarafından yükseksesle uyarılması ve sorunlu olduğunu tespit ettiği öğrencinin sınıf değişikliğine ilişkin talebinin okul idaresince karşılanmamasışeklindeki eylem ve davranışların münferithadiselerden ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Belirtilen eylemlerin kişilik haklarını ihlalederek, başvurucu üzerinde fiziki ve ruhsal etkilerinin olması mümkün olmakla birlikte,özellikle kamu görevlisi olan başvurucu hakkında bir disiplin soruşturması yürütülmesininve görev yerinin değiştirilmesinin, muamelenin uygulanış şekli ve yöntemi ile özelliklemeydana getirdiği fiziksel ve ruhsal etkiler açısından, başvurucunun yaşı ve mesleki statüsüde nazara alındığında, Anayasa’nın 17.maddesininüçüncü fıkrası kapsamındadeğerlendirilmesi için gerekli olan asgari eşiği aştığı söylenemez.
|
RG No :29009-RG T. :24.05.2014
B.No: 2013 /2284-K.T:15.04.2014
32.Anayasa’nın 17.maddesinin üçüncü fıkrasında ise kimseye “işkence”,”eziyet” yapılamayacağı ve kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele ve cezayatabi tutulamayacağıdüzenlenmişolup, hükümSözleşme’nin 3.maddesikapsamındagüvence altına alınmış olan hukuksal çıkarları kapsamaktadır. Belirtilen düzenlemede yeralan ifadeler arasında bir yoğunluk farkı bulunmakta olup, kişinin maddi ve manevivarlığının bütünlüğüne en ağır şekilde zarar veren muamelelerin “işkence”, bu seviyeyevarmayan fakat yine de vücutta zarar ya da yoğun fiziksel veya ruhsal ızdırap veren insanlıkdışı muamelelerin “eziyet”, küçük düşürücü ve alçaltıcı nitelikteki daha hafif muamelelerinise “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele veya ceza olarak belirlenmesi mümkündür(B. No. 2012/969,18/9/2013, § 22).
33.Ancak, bir eylemin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık düzeyine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşiğin aşılıpaşılmadığının belirlenmesinde her somut olayın özellikleri dikkate alınarak birdeğerlendirme yapılması esastır. Bu bağlamda, muamelenin süresi, fiziksel ve manevietkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (B.No. 2012/969, 18/9/2013, § 23). Somut olaydaki veriler ışığında, belirtilen ağırlık eşiğininaltında kalan muamele ve eylemlerin ise, diğer haklar kapsamında değerlendirilmesimümkündür.
35.Yukarıda yer verilentespitlerden deanlaşılacağıüzere,doğasıgereği cezaların veya menfi hareket ve eylemler ile olumsuz hayat deneyimlerinin, kişinin fiziki veruhsal değerlerini etkilemesi ve kişide stres, üzüntü ve sair menfî tezahürlere yol açması vebu etkileri açısından özellikle küçük düşürücü muamele kavramını çağrıştırması mümkünolmakla birlikte, belirtilen eylemlerin Sözleşme’nin 3. maddesi anlamında işkence, insanlıkdışı veya küçük düşürücü muamele ve bu kavramların Anayasa’nın 17. maddesinde yerverilen muadilleri olan işkence, eziyet veya haysiyetle bağdaşmayan muamele veya cezaolarak nitelendirilebilmesi için, mağdurun sübjektif niteliklerinin yanı sıra muameleninuygulanış şekli ve yöntemi ile özellikle meydana getirdiği fiziksel ve ruhsal etkiler açısındanönemli bir ağırlığa ulaşmış olması gerekmektedir.
|
RG No :28808 – RG.T. :01.11.2013
B.No: 2012/969 K.T : 18.09.2013
15.Başvurucu, hükümlü olarak bulunduğu Bandırma M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda, koğuşun bahçe kapısını açan infaz koruma memurları M. T. ve O. 1. Ile karşılaşarak kendilerine”günaydın” dediğini, M. T.’nin”ne var lan” diyerek elindebulunan metal kapı kolu ile üzerine yürüdüğünü, ancak diğer görevli memur O. l.’nın arayagirip, kendisine saldırmasını engelleyerek koğuştan çıkardığını; kendisine karşı kastenyaralama suçuna teşebbüs ettiği ve hakaret suçunu işlediği iddiasıyla M. T. hakkında yaptığı şikâyet üzerine yürütülen yargılama sonucu verilen kararın sorunu çözmekten uzak olup, hasta bir adamın eylemini önlemeye yetmediğini, şahsın tedavi edilmesine de karar verilmesi gerektiğini, yaptığı eylemleri hatırlamayan kişinin tedavi görmeyerek görevine devam ettiği sürece kendisi ve diğer mahkûmların can güvenliğinin tehlikede olduğunu, şikâyetlerine rağmen yeterli önlemin alınmaması nedeniyle Anayasa’nın17. maddesinde tanımlanan yaşam hakkı,19. maddesinde tanımlanan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ve 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve uğradığı manevi sıkıntılar nedeniyle 50.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur.
21.Başvuru konusu olay, devlet gözetimi altında bulunan başvurana yine bir devlet görevlisi tarafından yöneltilmiş sözlü ve fiili saldın nedeniyle yürütülen adli işleminetkisizliği ile ilgili olduğu için, öncelikle burada korunan hakkın kapsamı tespit edilmeli vesonrasında ise bu hakkın yeterince korunup korunmadığı belirlenmelidir.
22.Somut olayda başvurucu, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma vegeliştirme hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası insanonurunu korumayı amaçlamıştır. Bu hüküm bir taraftan devlete insan onurunu zedeleyenfiillerden kaçınma ödevi yüklerken, diğer taraftan bu tür fiillerin meydana gelmesi halindebu fiilleri etkili bir şekilde soruşturma ve failleri cezalandırma ödevi yüklemektedir. Buhükmün gereği olarak, özellikle devletin gözetimi altında tutulan kişilerin suiistimallerdenkorunması için onurlarınavehaklarınayönelikmüdahalelerin dikkatli birşekildeincelenmesi güvence altına alınmalıdır. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında dakimseye “işkence”, “eziyet” yapılamayacağı ve kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele ve cezaya tabi tutulamayacağı düzenlenmiş olup, burada geçen ifadeler arasında da bir yoğunluk farkı bulunmaktadır. Kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin “işkence “, bu seviyeye varmayan fakat yine de vücutta zarar ya da yoğun fiziksel veya ruhsal ızdırap veren insanlık dışı muamelelerin “eziyet”, küçük düşürücü ve alçaltıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele veya ceza olarak belirlenmesi mümkündür.
23.Ancak, bir eylemin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için minimum bir ağırlık düzeyine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşiğin aşılıp aşılmadığının belirlenmesinde her olayın somut özellikleri dikkate alınarak bir değerlendirme yapılır. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve manevi etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır.
24.Bu kavramlar kapsamında somut olay incelendiğinde, görevli memurun başvurucuya yönelik eyleminin anlık geliştiği, sürdürülmediği ve daha sonra da haksızeylemin devam ettiğine ilişkin bir iddianın da bulunmadığı anlaşılmıştır. Her ne kadarbaşvurucu bir mahkûm ve fail bir infaz koruma memuru ise de anlık bir tepkiden ötegeçmeyen ve herhangi bir fiziksel müdahale içermeyen eylemin, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında değerlendirilmesi için gerekli asgari eşiği aştığı söylenemez. Bu durumda başvurucunun şikâyetleri, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası kapsamında incelenmelidir (bkz. § 22).
|
RG No :29208 -RG.T.:17.12.2014
B.No: 2012 /827 – K.T :15.10.2014
33.Başvurucu, olay günü ani olarak gelişen üçüncü kişinin silahlı saldırısı sonucu yaralanmıştır. Başvurucununmaruz kaldığı silahlı saldırı sonucundacan kaybınınyaşanmamış ve hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmamış olması göz önüne alındığında,yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetin, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasıve AİHS’nin 3. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Ayrıca somut olaydadevletin maddi yükümlülüğünün ihlali ile ilgili bir şikâyetin söz konusu olmaması ve böylebir durumun da saptanmaması nedeniyle incelemenin, devletin pozitif sorumluluğuna bağlıolarak usul yükümlülüğü bakımından yapılması gerekir.
36.Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında, devletin, pozitif bir yükümlülük olarak, yetki alanında bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi varlığını korumahakkını gerek kamusal makamların, gerek diğer bireylerin, gerekse kişinin kendisinineylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet,bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumaklayükümlüdür (B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 105; B. No: 2012/752,17/9/2013, § 51).
37.AİHM,devletinpozitif yükümlülüklerininözelkişilerin eylemlerini de içerdiğini belirtmiştir. Devlet, kamu görevlilerinde olduğu gibi özel kişiler tarafındangerçekleşebilecek kötü muamelelere karşı da yeterli korumayı ve yasal çerçeveyi sağlamaklayükümlüdür (bkz, Deniş Vasityev’Rıısya, B. No: 32704/04, 17/12/2009, § 98; YehovamnŞahitleri Gldani Cemaatinin 97 Üyesi ve diğer 4 kişi/Gürcistan, B. No: 71156/01, 3/5/2007,§ 96; Costeluo-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 26-28; A/BirleşikKrallık, B. No: 100/1997/884/1096, 23/9/1998, § 22-24; X ve Y/Hollanda, B. No: 8978/80,26/3/1985, § 27).
38.Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu bu pozitif yükümlülüğün bir de usuli boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğüçerçevesindedevlet,doğal olmayanhertürlü fizikselveruhsal saldırı olayınınsorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkiliresmi bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, sözkonusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak vekamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altındameydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (B. No: 2013/293, 17/7/2014, §106; ayrıca benzer yöndeki AİHM kararlan için bkz. Anguelova/Bulgaristan, B. No:38361/97, 13/6/2002, § 137; Jasinskis/Letonya, B. No: 45744/08, 21/12/2010, § 72).
39.Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi ya da üçüncü kişi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabitutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması halinde, Anayasa’nın 17. maddesi,”Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikteyorumlandığında etkili resmi bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Busoruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır.(B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30). Şayet bu olanaklı olmazsa, bu madde, sahip olduğuöneme rağmen pratikte etkisiz hale gelecek ve bazı hallerde devlet görevlilerinin fiilidokunulmazlıktan yararlanarak, kontrollerialtında bulunan kişilerin haklarım istismaretmeleri mümkün olacaktır (B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25; ayrıca benzer yöndeki AİHMkararı için bkz.Corsacov/Moldova, B.No: 18944/02,4/4/2006, § 68).
40.Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai biryaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Kasten ya dasaldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkindavalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin, ölümcül ya da yaralamalı saldırıdurumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülenidari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hakihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (B. No:2012/752, 17/9/2013, §55).
41.Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm yada yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğüdeğil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan, burada yer verilendeğerlendirmeler hiçbirşekildeAnayasa’nın 17.maddesinin,başvurucularaüçüncütarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı (benzer yöndekiAİHM kararı için bkz. Perez/Fransa, 47287/99, 22/7/2008, § 70) ya da tüm yargılamalarımahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi (bkz. yukarıda geçenTank/Türkiye, § 111) yüklediği anlamına gelmemektedir (B. No: 2012/752, 17/9/2013, §56).
42.Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla, kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde, hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksunsonuçlara dayanmamalıdırlar (bkz. Assenovve diğerleri/Bulgaristan, B. No: 24760/94, 28/10/1998, § 103; Batı ve diğerleri/Türkiye, B. No: 33097/96 – 57834/00, 3/6/2004, § 136). Bu kapsamda yetkililer diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdırlar (bkz. Tanrıkulu/Türkive [BD], B. No: 23763/94, 8/7/1999, § 104; Gül/Türkiye, B. No: 22676/93, 14/12/2000, §89).
43.Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek başına soruşturmayapılmamış olması yahut da yeterli soruşturma yapılmamış olması da kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla, şartlar ne olursa olsun, yetkililer resmi şikâyet yapılır yapılmazharekete geçmelidirler. Şikâyet yapılmadığında bile kötü muamele olduğunu gösteren yeterlikesin belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanınderhal başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratliyürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25;ayrıca benzer yöndeki AİHM karan için bkz. yukarıda geçen Batı ve diğerleri/Türkiye, §§133,134).
44.Soruşturmayı sağlayacakbirbaşvuruyolunun sadecehukukenmevcut bulunması yeterli olmayıp, bu yolun uygulamada fiilen de etkili olması ve başvurulanmakamın ihlal iddiasının özünü ele alma yetkisine sahip bulunması gereklidir. Başvuruyolunun bir hak ihlali iddiasını önleyebilme, devam etmekteyse sonlandırabilme veya sonaermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilme ve bunun için uygun bir tazminat sunabilmesihalinde ancak etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir. Vuku bulmuş bir hak ihlali iddiasısöz konusu olduğunda, tazminat ödenmesinin yanı sıra sorumluların ortaya çıkarılmasıbakımından da yeterli usulü güvencelerin sağlanması gerekir (B. No: 2012/969,18/9/2013, §26; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. yukarıda geçen Aksoy/Türkiye, § 95; Ramire:Scmchez/Fransa, B. No: 59450/2000, 4/7/2006, §§ 157-160).
45.Kötü muameleye ilişkin şikâyetler hakkında yapılan soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemlidir. Bununla birlikte belirli bir durumda birsoruşturmanın ilerlemesini engelleyen sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabuledilmelidir. Ancak, kötü muameleye yönelik soruşturmalarda, hukuk devletine bağlılığınsağlanması, hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesini engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve kamuoyunungüveninin sürdürülmesi için yetkililer tarafından soruşturmanın azami bir hız ve özenleyürütülmesi ve özellikle hayatı tehlikeye atan suçların cezasız bırakılmaması gerekir.(Benzer yöndeki AİHM kararlan için bkz. Maıorano ve diğerleri/İtalya, B. No: 28634/06,15/12/2009, §124; McKerr/Birleşik Krallık, B. No: 28883/95, 4//5/2001, §§111, 114;Opuz/Tiirkiye,B. No:33401/02, 9/6/2009,§ 150;Öneryıldız/Türkiye, [BD],B. No:48939/99,31/11/2004, §96).
46.Mahkemelerin, özellikle işkence ve kötü muamele niteliğindeki bir olayın zamanaşımına uğramaması için ellerinden gelen tüm gayreti sarf etmeleri ve tüm araçlarabaşvurmalarıgerekir.Kötü muameleiddialarına ilişkin bir ceza davasısöz konusuolduğunda, yetkililer tarafından çabuklukla verilecek bir yanıt, eşitlik ilkesi içinde genelolarak kamunun güveninin korunması açısından temel bir unsur olarak sayılabilir ve kanundışı eylemlere karışanlara karşı gösterilecek her türlü hoşgörüden kaçınmaya olanak tanır (B. No: 2013/293, 17/7/2014. § 116; ayrıca benzer AİHM kararları için bkz. Hüseyin Esen/Türkiye, B. No: 49048/99, 8/8/2006; Özgür Kılıç/Türkiye, B. No: 42591/98, 24/9/2002).
47.AÎHM, işkence veya kötü muameleyle suçlanılan durumlarda “etkili başvuru”nun amaçları çerçevesinde,cezai işlemlerin ve hüküm verme sürecinin zamanaşımına uğramamasının ve genel af veya affın mümkün kılınmamasının büyük önem taşıdığına işaret etmiştir. Ayrıca AİHM, soruşturması veya davası süren görevlinin görevinin askıya alınmasının ve şayet hüküm alırsa meslekten men edilmesinin önemine dikkat çekmiştir (bkz. Abdülsamet Yaman/Türkiye, B. No: 32446/96, 2/11/2004, § 55; Eski/Türkiye, B. No: 8354/04, 5/6/2012, § 34; ayrıca bkz. Birleşmiş Milletler İşkenceyi Önleme Komitesi Nihai ve Tavsiye Kararları: Türkiye, 27/5/2003, CAT/C/CR/30/5).
50.Buna göre muhakeme usulü, iki dereceli yargılama sürecinde, şikayetin yapıldığı tarihten 8 yıl 3 ay 1 gün sonra yani 8/10/2012 tarihinde zamanaşımı nedeniyle sonbulmuştur. Yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde (§ 45, 46, 47) mahkemelerin fizikselbütünlüğe yönelik saldırılardan dolayı suçlanan kişilere ilişkin yargılamaları ivediliklesonlandırması ve dolayısıyla davanın zamanaşımına uğramasını önlemesi gerekirken, somut olayda davanın zamanaşımına uğradığı görülmektedir. Böylece ilk derece Mahkemesince aleyhe maddi kanıtların oluştuğu kabul edilerek cezalandırılan sanık ile ilgili davanın sonuçta zamanaşımına uğradığı görülmüştür. Dolayısıyla, derece Mahkemesi önündeki süreçte kayda değer bir gecikmenin olduğu, bu gecikmenin makul bir nedene dayanmadığı, sanığın cezasız kalmasına engel olacak ivedilikte hareket edilmediği ve cezai başvurunun etkisiz olmasına sebebiyet verildiği belirlenmiştir.
51.Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü Devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal edildiğine kararverilmesi gerekir.
|
RG No :29195 -RG.T.:04.12.2014
B.No : 2014 /648 -K.T :18.09.2014
66.AİHM ayrıca, AİHS’nin tutuklu bir kimsenin sağlık gerekçesiyle serbest bırakılması için hiçbir “genel zorunluluk” getirmediğini, ancak doğal olarak ortaya çıkanfiziksel ya da ruhsal rahatsızlıklardan kaynaklanan acının, yetkililerin sorumlu tutulabileceği tutukluluk koşullarından dolayı artması ya da artma riski bulunması halinde bu durumun AİHS’nin 3. maddesi kapsamına girebileceğini belirtmektedir (MouiseliFransa, B. No: 67263/01,14/11/2002, § 38-40).
Son Yorumlar