Etkili Başvuru Hakkı

AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ

Madde 13 Etkili başvuru hakkı

Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, ihlal fiili resmi görev yapan kimseler tarafından bu sıfatlarına dayanılarak yapılmış da olsa, ulusal bir makama etkili bir başvuru yapabilme hakkına sahiptir.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI (1982)

  1. Temel Hak Ve Hürriyetlerin Korunması

MADDE 40 – Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hak­kına sahiptir.

(Ek 2. fıkra: 4709 – 3.10.2001 / m.16) Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda­dır.

Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili gö­revliye rücu hakkı saklıdır.

KARAR NO : 1

RG No :29037 -RG.T. :21.06.2014

B.No: 2013 /2814 – K.T:18.06.2014

  1. Başvurucunun, Anayasa’nın 40. ve Sözleşme’nin 13. maddelerinde düzenlenenetkili başvuru hakkının ihlal edildiğine yönelik iddialarının, bahsi geçen maddelerdeki ifadeler dikkate alındığında, soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp, mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer te­mel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir. Bir başka ifadeyle etkili başvuru hakkının ihlal edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için hangi temel hak ve özgürlüğü konusunda etkili başvuru hakkının kısıtlandığı

KARAR NO : 2

sorusuna cevap verilmesi gerekmektedir (B. No: 2012/1049,26/3/2013, §33).

RG No:29007-RG T.: 22.05.2014

B.No: 2013/5660 -K.T : 03.04.2014

  1. AİHS ve Anayasa’da güvence altına alınmış etkili bir hukuk yoluna başvurma hakkının korunabilmesi için, bireysel başvuru kapsamında korunan haklardan birinin ihlal edildiğine dair”savunulabilir bir iddia”nın bulunması ge­rekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Lithgow ve Diğer­leri/Birleşik Krallık, B. No: 9006/80; 9262/81; 9263/81; 9265/81; 9266/81; 9313/81; 9405/8, 8/7/1986, § 205; Leander/İsveç, B. No: 9248/81,26/3/1987, §77).

37.Somut olayda başvurucunun, mülkiyet hakkına ilişkin korumadan yararlanabilecek bir menfaatinin bulunmadığı (§ 34), dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin savunulabilir bir iddiasının olmadığı açıktır. Bu durumda başvurucunun Anayasa’nın 40. maddesine düzenlenen etkili bir hukuk yoluna başvurma hakkı ile ilgili korumadan yararlandırılması da mümkün değildir..

KARAR NO : 3

RG No:29007-RG T.: 22.05.2014

B.No: 2013/6398 -K.T : 03.04.2014

  1. Yukarıda belirtilen hükümler uyarınca bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Bu yönüyle başvuru yollarının tüketilmesi ve başvuru süresine ilişkin koşullar arasında yakın bir bağlantı bulunmaktadır. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması gerekir. Olağan başvuru yollarının tamamının tüketilmesi ibaresinin katı bir şekilde yorumlanması, bir takım başvurular açısından bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmayan neticelere yol açabilecektir. Bu nedenle, olayın özel şartlan içinde etkisiz ve yetersiz olan bir kanun yolunun tüketilmesi şartı aranmaksızın, her bir başvuru yolunun somut başvurular açısından etkili olup olmadığının münferiden denetlenmesi gerek­mektedir (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 20).

KARAR NO : 4

RG No:29966-RG T.: 10.05.2014

B.No: 2013/7322 -K.T :20.03.2014

  1. Başvurucu, başvuru formuna eklediği Danıştay 10. Dairesinin 22/7/2009 tarih ve E.2009/9722, K.2009/7854 sayılı kararına atıfla adli yardım talebine ilişkin kararların temyizine hukuken olanak bulunmadığını belirtmiştir. Başvurucunun, derece mahkemesi tarafından verilen davanın açılmamış sayıl­masına dair karara karşı temyiz kanun yolu açık olduğu halde söz konusu Danış­tay kararına dayanarak hukuki yarar görmediği için temyiz yoluna gitmediği ve bireysel başvuru hakkını kullandığı anlaşılmaktadır.
  2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin içtihadına göre, genel bir kural olarakbaşvurucu,davakonusuylailgiliulusal içtihadagöreyapacağıbirtemyiz başvurusunun başarısız olacağını ispat ederse, başvurucunun iç hukuk yollarını tüketmiş olduğu kabul edilecektir (bkz. Kleyn ve Diğerleri/Hollanda, B. No: 39343/98, 6/5/2003, § 156) (B. No: 2013/7521,4/12/2013, § 29).

43.Temyiz mahkemesinin yakın zamanda vermiş olduğu ve başvurucu­nun davasına da uygulanacak nitelikteki bir karar varsa ve temyiz mahkeme­sinin bu kararını değiştirmesi ihtimaldâhilinde görünmüyorsa başvurucu,iç hukuk yollarını tüketmiş sayılacaktır (bkz. Salah Sheek/Hollanda, B. No: 1948/04, 23/5/2007, § 121) (B. No: 2013/7521, 4/12/2013, § 30).

  1. Somut olayda, başvurucu tarafından Danıştay 10. Dairesinin ilgili ka­rarı gerekçe gösterilerek başarısız sayılacağından bahisle temyiz yoluna başvu­rulmamışsa da, anılan karar, adli yardım isteminin kabulü ya da reddi yolunda verilen ara kararların tek başına temyiz edilemeyeceğine ilişkin olup, bu ara kararların esas hükümle birlikte temyiz aşamasında hukuki denetimlerinin ya­pılamayacağı anlamına gelmemektedir.
  2. Zira, aynı Dairenin “uyuşmazlık hakkında verilen temyize konu olabi­lecek nitelikte bir kararın temyiz mercii tarafından incelenmesi sırasında yargı­lamanın seyrini değiştiren adli yardım talebinin reddine veya kabulüne ilişkin kararın hukuka uygun bulunup bulunmadığı yönünden incelenebileceğinde te­reddüt bulunmadığı ve koşulları gerçekleşmiş bulunan adli yardım talebinin ka­bulü yönünde karar verilmesi gerekirken adli yardım isteminin reddi ile sonra­sında davanın açılmamış sayılması yolunda verilen idare mahkemesi kararında hukuka uyarlık bulunmadığı” gerekçesiyle vermiş olduğu birçokbozma kararı bulunmaktadır (bkz. Danıştay 10. Dairesi, E.2007/8643, K.2007/6601, K.T. 31/12/2007; E.2008/9481, K.2009/1708, K.T. 16/3/2009).
  3. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu da adli yardım talebinin reddi sonrasında davanın açılmamış sayılması yolundaki ilk kararında ısrar eden idare mahkemesi kararını Danıştay 10. Dairesinin belirtilen içtihadına paralel bir ge­rekçeyle ve AİHM kararlarına da atıfta bulunmak suretiyle yakın tarihli bir ka­rarında bozmuştur (bkz. Danıştay İ.D.D.K., E.2009/1670, K.2012/1535, K.T. 11/10/2012).
  4. Somut olayda başvurucu, Ankara 2. İdare Mahkemesinin 6/7/2012 ta­rih ve E.2012/420, K.2012/1537sayılı kararına karşı temyiz aşamasında ince­lenmeyeceği düşüncesiyle etkili bir yol olarak görmediği temyiz yoluna başvur­madanAnayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapmıştır. Ancak başvurucunun açtığı tam yargı davasının temyiz incelemesi, konusu itibarıyla Danıştay 10. Da­iresinin görevine girmektedir ve anılan Dairenin de adli yardım taleplerinin reddi yolunda verilen ara kararlarının, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin esas hü­kümle birlikte temyiz yoluna gidildiği takdirde hukuka uygunluk denetiminden geçeceği yolundaki istikrarlı içtihadının olduğu, hatta adli yardım talebinin kabul edilmesi gerekirken reddedilmesini hukuka aykırı bularak bozma kararları ver­diği görülmektedir.
  5. Buna göre, adli yardım talebinin reddi sonrasında verilen davanın açılmamış sayılmasına ilişkin karara karşı açık olan temyiz yolunun, adli yar­dım talebi hakkında verilen kararın hukuksal denetimi yönünden başarısız olacağı iddiası ispat edilemediğinden anılan karara karşı temyiz kanun yoluna başvurulması, iddia edilen ihlalin giderilmesi bakımından etkiliveöncelikli olup,birihlal iddiasınınbaşvuruyollarıtüketilmedenAnayasa Mahkemesince bireysel başvuru kapsamında incelenemeyeceği yolundaki kuraldan ayrılmayı gerektirecek bir neden bulunmamaktadır.

KARAR NO : 5

RG No:28610-RG T.: 06.04.2013

B.No: 2012/26-K.T : 26.03.2014

21.Bir kanun yoluna başvurulmuş olması tek başına bu yolun tüketildiği anlamına gelmez. Bir kanun yolunun tüketildiğinden söz edilebilmesi için önce­likle yapılan başvurunun sonucunun beklenmesi ve inceleme süresince öngörül­müş olan yöntem, biçim, süre ve diğer koşullara uygun hareket edilmesi gerekir. Başvurucunun, etkili ve sonuç almaya yeterli görerek başvurduğu bir kanun yolunun sonucunu beklemeksizin, karar düzeltme talebinden feragat etmek suretiyle bu süreci kendi iradesiyle sona erdirdiği ve böylece olağan kanun yollarını usulüne uygun bir şekilde tüketmeden bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.

  1. 22. Açıklanan nedenlerle, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartlan yö­nünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edi­lemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

KARAR NO : 6

RG No:28654-RG T.: 22.05.2013

B.No: 2012/917-K.T : 16.04.2013

  1. Başvurucu, suç işlediğini düşündüğü bir üçüncü kişi hakkında soruşturma açılmasını sağlamak amacıyla suç duyurusunda bulunmuş olup, talebi üçüncü kişinin cezalandırılmasıyla sınırlıdır. Başvurucu, üçüncü kişinin fiili nedeniyle medeni haklarına yönelik bir müdahalenin bulunduğunu düşünüyor ve buna ilişkin zararının giderilmesini istiyorsa, hukuk mahkemeleri önünde dava açma imkânı vardır.
  2. Sonuç itibariyle, başvurucunun Anayasa’ nın 36. maddesine dayanan ihlal iddiasının konusu, Anayasa’da güvence altına alınmış ve AİHS kapsamında olan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kalmaktadır.

KARAR NO : 7

RG No:29173-RG T.: 12.11.2014

B.No : 2013/848 -K.T : 17.07.2013

  1. Bir soruşturmanın açılmayacağını, soruşturmada ilerleme olmadığını, etkili bir ceza soruşturması yapılmadığını ve ileride de böyle bir soruşturmanın yürütüleceği konusunda en ufak gerçekçi bir şans olmadığının farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren, başvurucuların yaptığı bireysel başvurular kabul edilebilmelidir. Yaşam hakkı ile ilgili böyle bir durumda başvurucular gerekli özeni göstermeli, inisiyatifleri ele alabilmeli ve şikâyetlerini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunabilme­lidirler. Soruşturmanın çok uzun sürmesi ve soruşturma süreci tamamlanma­dan başvuru yapılması konusunda ölenin yakınlarına karşı çok katı bir tutum takınılmamalıdır. Ancak bu durumun tespiti doğal olarak her davanın şartlarına bağlı olarak değerlendirilecektir (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Varnava ve diğerleri/Türkiye [BD], B. No: 16064/90, 18/9/2009). Buna göre, başvurucuların Anayasa’nın 17. Maddesine ilişkin şikâyetleri açısından ka­bul edilebilirlik değerlendirmesi yapılırken, başvuru yollarının tüketilmesi husu­sunda karar verebilmek için, Devletin, Anayasa’nın 17. Maddesi kapsamında yaşamhakkınıkorumakiçin”etkilibir yargısal sistem kurma”” pozitif yüküm­lülüğünün çerçevesinin tespiti gerekmektedir. îç içe girmiş olması nedeniyle ka­bul edilebilirlik konusundaki budeğerlendirmeninesashakkındakiincelemeilebirlikte yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır.

KARAR NO : 8

RG No:28864 -RG T.: 27.12.2013

B.No: 2013/1942 -K.T : 04.12.2013

  1. Başvurucular, ayrıca Aşkale Başsavcılığı tarafından HES projesinin geçici kabulü ile görevlendirilen teknik heyet hakkında talep edilen soruşturma izninin Enerji Bakanlığı tarafından verilmediğini,bu şekilde sorumlular hak­kında etkili ve erken bir soruşturmayapılmasıyükümlülüğününyerinegeti­rilmediğini, memuryargılamasında öngörülen mecburi idari soruşturma sebe­biyle olayın sorumluları hakkında etkili ve etkin başvuru yapma haklarının elle­rinden alındığını ve bu durumun Anayasa’nın 36. Maddesinde yer alan “hak arama hürriyeti” ile “adil yargılanma hakki’na., 40. maddesinde yer alan “temel hak ve hürriyetlerin korunmasını isteme hakki”na ve AİHS’nin 6. ve 13. madde­lerine aykırılık teşkil ettiğini ileri sürmüşlerdir.

75.Yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu “etkili bir yargısal sis­tem kurma” yönündeki usul yükümlülüğü çerçevesinde, başvuru konusu olaya ilişkin, mağdurlara hukuki ve idari başvuru yollarının yanı sıra, sorumluların be­lirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir ceza so­ruşturması yürütülmesi zorunluluğu bulunup bulunmadığına ilişkin değerlendir­meler yapılırken, başvuru konusu yapılan ceza soruşturması süreci devam ettiği için başvurunun bu kısmının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği değerlendirmesi yapılmıştır. Bu nedenle, başvurucuların “hak arama hürriyeti” ile “temel hak ve hürriyetlerin korunmasını isteme hakkının ihlaline ilişkin aynı doğrultudaki iddialarının ay­rıca Anayasa’nın 36. ve 40. maddesi bağlamında yeniden incelenmesine gerek görülmemiştir.

Leave a Reply

Your email address will not be published.