Konu Bakımından Yetki
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI (1982)
MADDE 148 – Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler (Ek ibare: 5982 – 7.5.2010 / m.18) “ve bireysel başvuruları karara bağlar”. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler. Ancak, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz.
Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır. Şekil bakımından denetleme, Cumhurbaşkanınca veya Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin beşte biri tarafından istenebilir. Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren on gün geçtikten sonra, şekil bozukluğuna dayalı iptal davası açılamaz; def’i yoluyla da ileri sürülemez.
(Ek fıkra: 5982 – 7.5.2010 / m.18) Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
(Ek fıkra: 5982 – 7.5.2010 / m.18) Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma Genel Komutanı da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanırlar.
(Ek fıkra: 5982 – 7.5.2010 / m.18) Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.
(Ek fıkra: 5982 – 7.5.2010 / m.18) Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.
Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını, (Ek ibare: 5982 – 7.5.2010 / m.18) “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını,” Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar.
Yüce Divanda, savcılık görevini Cumhuriyet Başsavcısı veya Cumhuriyet Başsavcı vekili yapar.
(Değişik 5. fıkra: 5982 – 7.5.2010 / m.18) Yüce Divan kararlarına karşı yeniden inceleme başvurusu yapılabilir. Genel Kurulun yeniden inceleme sonucunda verdiği kararlar kesindir.
Anayasa Mahkemesi, Anayasa ile verilen diğer görevleri de yerine getirir.
ANAYASA MAHKEMESİNİN KURULUŞU VE YARGILAMA
USULLERİ HAKKINDA KANUN
Kanun No. 6216
Bireysel başvuru hakkı
MADDE 45– (1) Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.
(2)İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.
(3) Yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı gibi Anayasa Mahkemesi kararları ile Anayasanın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler de bireysel başvurunun konusu olamaz.
|
Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (3) numaralı fıkraları uyarınca, bir anayasal hakkın kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapılabilmesi ve Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi dâhilinde olabilmesi için, başvurucu tarafından dayanılan hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olması ve ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamında yer alması gerekir. Diğer bir deyişle, Anayasa ve AİHS’nin (ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin) ortak koruma alanı dışında kalan ihlal iddiaları bireysel başvuru konusu olamayacaktır.
Anayasa Mahkemesi kararlarında bireysel başvuru konusu olabilecek ihlal iddialarına ilişkin bazı ilkelerin ve tespitlerin öne çıktığını görmekteyiz:
—Kamu hizmetinde istihdam konusundaki uyuşmazlıkların adil yargılanma hakkının kapsamı dışında tutulabilmesi için devletin söz konusu uyuşmazlığa ilişkin iç hukukunda mahkemeye başvuru hakkını tanımamış olması ve bu yoksun bırakmanın devletin menfaatiyle ilgili objektif sebeplerle haklı kılınması koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekir (Bkz. B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 28). Devlet memurluğuna atanma ile ilgili bir uyuşmazlıkta yargı mercilerine başvuru hakkı bulunduğundan, Anayasa ve Sözleşme’de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının koruma alanı ve dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi kapsamındadır.
—Çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri Anayasa’nın 55.maddesinde güvence altına alınmış olmakla birlikte AİHS’de düzenlenen haklardan değildir.Bu durumda; ücrette adaletin sağlanması hakkı, Anayasa ve AİHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerin ortak koruma alanına girmediğinden, konu bakımından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında kalmaktadır (Bkz. B. No: 2013/5062, 14/01/2014, § 34, 35)
—Anayasa’nın 23. maddesinde düzenlenen kalan seyahat özgürlüğü, yer aldığı AİHS’e Ek 4 No.lu Protokolün Türkiye tarafından imzalanmamış olması nedeniyle, ortak koruma alanında değildir. Bu durumda ise, yurt dışına çıkış yasağı Anayasa’nın 23. maddesinde yer alan seyahat özgürlüğü açısından bireysel başvuru konusu olamaz (Bkz. B. No: 2012/1051, 20/02/2014, § 53, 54).
—iki dereceli yargılanma hakkı,Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olmadığı gibi, AIHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden herhangi birinin kapsamına da girmemektedir.
—Anayasa’nın 48. maddesinde yer alan çalışma ve sözleşme hürriyeti, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olmakla beraber, AİHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden herhangi birinin kapsamına girmemektedir.
—Tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması, Anayasa’da devlete bir ödev olarak yüklenmiş ve bu amaçla özel mülkiyete getirilecek sınırlamaların kanunla düzenleneceği öngörülmüştür. Bu hükümde bireysel bir hak düzenlemesi yer almadığı gibi AİHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden herhangi birinde de tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması hakkı yer almamaktadır.
|
RG No :29116 -RG T. : 11.09.2014
No : 2013 /614-K.T: 25.06.2014
30.Anayasa’nın 35. maddesinde herkesin, mülkiyet hakkına sahip olduğu, bu haklarınancakkamu yararıamacıyla,kanunla sınırlanabileceği,mülkiyet hakkınınkullanılmasınıntoplum yararınaaykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Belirtilenhükümler uyarınca, bir anayasal hak ihlali iddiasının Anayasa Mahkemesinin konubakımından yetkisi dâhilinde olabilmesi için, başvurucu tarafından dayanılan hakkınAnayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olması ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamında yer alması,ayrıca başvurucunun ihlal iddiasına temel alınan hakkın kapsamına giren korunmaya değer bir menfaatinin bulunması gerekir (B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 23).
|
RG No :28600-RG T. : 27.03.2013
B.No : 2012 /743-K.T: 05.03.2013
12.Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun’un 45.maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin tarafolduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğiniiddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır.
|
RG No :28610-RG T. : 06.04.2013
B.No : 2012 /237-K.T: 26.03.2013
18.Bir yasama işleminin, temelhak ve özgürlüğünihlaline nedenolması durumunda, bireyselbaşvuru yoluyla doğrudan yasama işlemine değil ancak yasama işleminin uygulanması mahiyetindekiişlem, eylem veihmallere karşı başvuru yapılabilecektir. Bu şekilde bireysel başvuru yolunun kullanılabilmesi için söz konusu işlem,eylem ve ihmallere karşı başvurulabilecek kanun yollarının da tüketilmiş olması gerekir.
|
RG No :28654-RG T. : 22.05.2013
B.No : 2013 /439-K.T: 16.04.2013
19.Başvurucu, 2010 yılında binbaşı rütbesine nasbının yapılmasına rağmen yüzbaşı rütbesinde fazladan beklediği 3 senenin binbaşı rütbesinde geçen süreden sayılmamasını bireysel başvuru konusu yapmıştır.
20.Başvurucunun başvuru dilekçesinde ifade ettiği şekliyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden AİHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden herhangi birinin kapsamına girmemektedir.
21.Açıklanannedenlerle,başvurukonusuihlaliddialarınınAnayasave AİHS’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından başvurunun, diğer kabuledilebilirlik koşullan yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No :28654-RG T. : 22.05.2013
B.No : 2013 /469-K.T: 16.04.2013
18.Somutolaydabaşvurucu,güncelvekişiselbirhakkınındoğrudan etkilendiğine ilişkin güçlü ve ikna edici gerekçeler ileri sürmeksizin 6360 sayılı Kanun uyarınca ikamet ettiği beldenin köye dönüştürülmesi nedeniyle eğitim, sağlık, ulaşım, çevregibitemelkamuhizmetlerineerişimdesorunyaşayabileceğiihtimalinden bahsetmektedir. Buna karşılık anılan Kanun, yalnızca mahalli idare birimi değişikliği öngörmekte olup, başvurucunun belirttiği kamu hizmetlerine erişim ile ilgili bir sonuç meydana getirmiş değildir. Kaldı ki bahsedilen kamu hizmetleri, bir yerleşim yerinde belediye kurulmasına bağlı olmaksızın ilgili idari birimlerin yerine getirmeleri gereken hizmetlerdir. Bu nedenle başvurucunun salt söz konusu düzenleme nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkının ihlal edildiğinden bahsetmek mümkün değildir.
19.Açıklanan nedenlerle, yasama işlemi aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapıldığıanlaşıldığından,başvurunundiğerkabuledilebilirlikşartlarıyönünden incelenmeksizin “konu yönünden yetkisizlik'” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No :29136-RG T. : 01.10.2014
B.No : 2013 /1326-K.T: 17.07.2014
26.Bir anayasal hakkın ihlali iddiası içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun veAnayasa ve Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlarailişkin olduğu açıktır (B. No: 2012/1056,16/4/2013, § 34).
27.İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması veuygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönündenadil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derecemahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdirhatasıveyaaçıkkeyfilikiçermesivebudurumunkendiliğindenbireyselbaşvurukapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyetiniteliğindeki başvurular bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik bulunmadıkça AnayasaMahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027,12/2/2013, § 26).
|
RG No :29002-RG T. : 06.06.2014
B.No : 2013/5881-K.T: 03.04.2014
20.Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan birbireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiğiiddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsanHakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
|
RG No :28897-RG T. : 29.01.2014
B.No :2013/5062 -K.T:14.01.2014
33.Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’dagüvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan HaklarıSözleşmesi (AİHS) veTürkiye’nin taraf olduğuekprotokollerininkapsamınadagirmesi gerekir. Birbaşkaifadeyle. Anayasa ve AİHS’in ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içerenbaşvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049,26/3/2013, § 18).
34.Çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri Anayasa’nın55.maddesinde güvence altına alınmış olmakla birlikte AİHS’de düzenlenenhaklardan değildir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de adaletli ücret hakkının Sözleşme’deya da protokollerindekorunan bir hak olmadığınıaçıkça ifadeetmektedir (Bkz.ErdalÇalışkan/Türkiye, B.No: 36062/04, 2/12/2008, § 17).
35.Bunagöre başvurucunun ihlal edildiğini ileri sürdüğü ücrette adaletin sağlanması hakkı, Anayasa ve AİHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerin ortakkoruma alanına girmediğinden, başvurucunun bu iddiasının “konu bakımından yetkisizlik”nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir..
|
RG No : 28924 – RG T. : 25.02.2014
B.No : 2013/533 – K.T : 09.01.2014
29.Özel hayata ilişkin bilgilerin istihbari amaçla hukuka aykırı olarak temin edilmesi ve bir soruşturma sürecinde bu bilgileri içeren raporun kullanılması, açılan kamudavasına ilişkin dosyada bu raporun bulundurulmasıyla ilgili olarak, raporu düzenleyen vesoruşturmada kullanan kamu görevlileri hakkında başvurucu şikâyetçi olmuştur.
30.Bu şikâyet üzerine raporu düzenlediği iddia edilen MİT mensupları hakkında soruşturma izni verilmemesi nedeniyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmayayer olmadığına (inceleme yapılmasına yer olmadığına) karar verildiği anlaşılmaktadır.
31.Başvurucu, Anayasa’nın 2., 10., 20., 36., 40. ve 125. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de, iddialarının özünü, özel yaşama saygı hakkının ihlal edilmesive bu ihlal nedeniyle şikayet edilen kamu görevlilerinin cezalandırılması talebiyle başlatılansoruşturma sürecinin etkin ve adil bir şekilde yürütülmeyerek sonlandırılmasınınoluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle, başvuru kapsamındaki iddiaların Anayasa’nın 20.ve 36. maddeleri kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
41.Sözleşme’ninadilyargılanmahakkını düzenleyen 6. maddesindeadil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgiliuyuşmazlıkların” ve bir “suç isnadının” esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Buifadeden,hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için, başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiği anlaşılmaktadır (B. No: 2012/917,16/4/2013, §21).
42.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre, Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ceza davasına katılan tarafın şikâyeti için uygulanabilmekleberaber (bkz. Perez/Fransa, B. No: 47287/99, 12/2/2004, § 70-71), sırfsanığıncezalandırılması isteği ve şahsi öç alma saikiyle şikâyette bulunulması durumu, Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanı dışında kalmaktadır (bkz. Sigalas/Yunanistan, B. No: 19754/02, 22/09/2005, § 29). Böyle bir hakkın koruma alanına girilebilmesi için cezadavasında medeni hak talebine imkân veren bir sistemin benimsenmiş veya ceza davasısonucunda verilen kararın hukuk davası açısından etkili ya da bağlayıcı olmasıgerekmektedir.
43.Hukuk sistemimiz açısından, 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile ceza muhakemesinde şahsi hak iddiasında bulunma imkânı ortadan kalkmış olup, başvurucunun ceza muhakemesi sürecinde meden haklarını ileri sürme imkânı bulunmamaktadır. Ayrıca somut olayda başvurucunun isteğininkişilerin cezalandırılmasıyla sınırlı olduğu, verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararınetkilerinin ceza muhakemesi süreci ile sınırlı olduğu ve başvurucunun iddiaları göz önündebulundurulduğunda hukuk yargılaması açısından bağlayıcı bir etkisi bulunmadığıanlaşılmaktadır.
44.Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 36. maddesine dayanan ihlal iddiasının konusunun, Anayasa’da güvence altına alınmış ve AİHS kapsamında yer alan temel hak veözgürlüklerin koruma alanı dışında kaldığı anlaşılmakla, başvurunun bu kısmının, diğerkabuledilebilirlikkoşullanyönündenincelenmeksizin”konubakımından yetkisizlik”nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No : 28924 – RG T. : 25.02.2014
B.No : 2013/1948 – K.T : 23.01.2014
32.AİHM içtihatlarına göre, bir ceza davasında üçüncü kişilerin suçlanması veya cezalandırılmasını talep eden mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler, Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanı dışında kalmaktadır. Bu kuralın istisnaları, ceza davasında medeni hak talebine imkân veren bir sistemin benimsenmiş veya ceza davası sonucunda verilen kararın hukuk davası açısından etkili ya da bağlayıcı olması hâlleridir (Perez/Fransa, 47287/99,12/2/2004, § 70).
33.5271 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi ile ceza muhakemesinde şahsi hak iddiasında bulunma imkânı ortadan kalkmıştır. Dolayısıyla başvurucunun ceza muhakemesisürecinde medeni haklarını ileri sürme imkânı bulunmamaktadır. Ayrıca somut olaydaverilen kararın etkileri ceza muhakemesi süreci ile sınırlı olup, hukuk mahkemeleri açısındanbağlayıcı bir etkisi bulunmamaktadır.
34.Başvurucu, suç işlediğini düşündüğü bir üçüncü kişi hakkında soruşturma açılmasını sağlamak amacıyla suç duyurusunda bulunmuş olup, talebi üçüncü kişinincezalandırılmasıyla sınırlıdır. Başvurucu, üçüncü kişinin fiilleri nedeniyle medenihaklarına yönelik bir müdahalenin bulunduğunu düşünüyor ve buna ilişkin zararınıngiderilmesini istiyorsa, hukuk mahkemeleri önünde dava açma imkânı vardır.
35.Sonuç itibarıyla, başvurucununAnayasa’nın36.ve 141. Maddelerine dayanan ihlal iddialarının konusu, Anayasa’da güvence altına alınmış ve AİHSkapsamında olan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kalmaktadır.
36.Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının”konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No : 28946 – RG T. : 19.03.2014
B.No : 2012/1051 – K.T : 20.02.2014
53.AİHS’e Ek 4 No.lu Protokol’e ülkemiz taraf değildir. Bu nedenle, anılan Protokol kapsamında kalan ve Anayasa’nın 23. maddesinde yer alan seyahat özgürlüğüneyönelik şikâyetle ilgili olarak bireysel başvuruda bulunulamaz (bkz.Nicolatos veDiğerleri/Türkiye, B. No: 45663/99…(dec), 1/6/2010; Falhi/Türkiye, B. No: 32598/06,30/6/2009).
54.Açıklanan nedenlerle başvurunun Anayasa’nın 23. maddesinde yer alan seyahat özgürlüğüne yönelik şikâyetle ilgili kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşullarıyönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemezliğinekarar verilmesi gerekir.
55.Başvurucu hakkında hükmedilen yurt dışına çıkış yasağının Anayasa’nın 23 maddesinde yer alanseyahat özgürlüğüne yönelikşikâyetleilgilikısmının “konubakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemezliğine karar verilmesi gerekmiştir. Busebeple başvurucunun, Anayasa’nın 23. maddesinin ihlal edildiği yönündeki iddialarıçerçevesinde değerlendirilen Anayasa’nın 10. maddesinin ihlal edildiğiyönündekiiddiasının, eşitlik ilkesinin bağımsız nitelikte koruma işlevine sahip olmayan ve kişiözgürlüğü ve güvenliği hakkı ve seyahat özgürlüğünün korunmasını ve başvuru yollarınıgüvence altına alan tamamlayıcı nitelikte bir hak olması nedeniyle “konu bakımındanyetkisizlik” nedeniyle kabul edilemezliğine karar verilmesi gerekir..
|
RG No : 28946 – RG T. : 19.03.2014
B.No : 2012/1096 – K.T : 20.02.2014
42.Başvurucu, ayrıca, AYİM daire kararlarına karşı başvurulabilecek bir temyiz merciinin olmadığını, karar düzeltmetaleplerinin AYİM’in aynı dairesitarafındanincelendiğini ve bu durumun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
43.Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından ihlal edildiğiiddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve AİHS’nin ortak koruma alanı dışında kalanbir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkündeğildir (B. No: 2012/1049,26/3/2013, §18).
44.Başvurucunun başvuru dilekçesinde ifade ettiği AYİM nezdinde temyiz, yani ikidereceli yargılanma hakkı,Anayasa’da güvencealtına alınmış temel hak veözgürlüklerden olmadığı gibi, AIHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerdenherhangi birinin kapsamına da girmemektedir.
45.Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu ihlal iddialarının Anayasa ve AÎHS’in ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlikkoşulları yönündenincelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabuledilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No :28946-RG T. : 19.03.2014
B.No :2013/3081 -K.T:20.02.2014
21.Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Başvurucu, sosyal güvenlik hakkının ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de esasitibarıyla 1979 yılındaki olay nedeniyle vazife malulü sayılmasını, ayrıca 3713 sayılı Kanunhükümlerinin uygulanarak emekli aylığının artırılmasını ve geçmişte oluşan farkın tazminedilmesini istemektedir. Başvurucu her ne kadar sosyal güvenlik hakkından söz etmekteysede sosyal güvenlik hakkı bireysel başvuru konusu edilebilecek haklardan olmadığından buiddialarbaşvurucununalacağınınsomutlaşmışolmasıhalindeancakmülkiyethakkıçerçevesinde değerlendirilebilir. Ancak başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında vazifemalulü hükümlerinin uygulandığı, başvurucu tarafından, 1979 yılındaki olayın 3713 sayılıKanun kapsamınagirip girmediği ve bu olay nedeniyle malul olup olmadığının değerlendirilmesi sonucunda elde edeceği maddi gelirin başvuru konusu edildiği, bu hususunise başvurucunun açtığı davada verilecek karar ile ortaya çıkacağı ve Mahkeme tarafından d 1979 yılındaki olay nedeniyle başvurucunun bir maluliyeti olmadığı tespiti yapılarak, buhususa ilişkin başvurucu talebinin reddedildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucununiddiaları Mahkeme kararının sonucuna ilişkin olup, değerlendirmenin de bu kapsamdayapılması gerekir.
|
RG No :28664-RG T. : 01.06.2013
B.No : 2013 /1337-K.T:16.05.2013
20.Başvurucunun, Anayasa’nın10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi ve Sözleşme’nin14. maddesinde düzenlenen ayrımcılıkyasağınınihlaledildiğine yönelikiddialarının,bahsigeçenmaddelerdekiifadelerdikkatealındığında,soyutolarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp, mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir. Bir başka ifadeyleayrımcılık yasağının ihlal edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için, ihlal iddiasının, kişininhangi temelhakve özgürlüğükonusundaayrımcılığamaruz kaldığı sorularınacevap verebilmesi gerekmekledir (B. No: 2012/1049, § 33, 26/3/2013).
23.Açıklanan nedenlerle başvuru dilekçesinde ileri sürülen iddiaların, konusu bakımından Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden, Avrupa İnsanHakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki her hangibiri ile bağdaşır nitelikte olmadığı anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlikkoşulları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabuledilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No : 28847- RG T.:10.12.2013
No : 2012/660- K.T.:07.11.2013
28.Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi (AİHM) ilke olarak kamu görevlileri ile ilgili uyuşmazlıkların adil yargılanmahakkı kapsamındaele alınabileceğini kabuletmektedir. Ancak devlet ile ona özel bir güven ve sadakat bağı ile bağlı olan kamugörevlileri (asker, polis vb.) açısından konuyu ayrı değerlendirmektedir. Bu çerçevede kamugörevlileri ile devlet arasındaki uyuşmazlıkların adil yargılanma hakkının kapsamı dışındatutulabilmesi için şu iki koşulun birlikte gerçekleşmiş olması gerekir. İlk olarak devlet, sözkonusu uyuşmazlığa ilişkin iç hukukunda mahkemeye başvuru hakkını tanımamış olmalıdır. İkinci olarak bu yoksun bırakma devletin menfaatiyle ilgili objektif sebeplerle haklı kılınmalıdır. Başka bir ifadeyle, devlet uyuşmazlık konusunun kamu gücünün icrası vedevlete özel bir sadakat ve güven bağı ile alakalı olduğunu açıkça ortaya koymalıdır (Bkz.Vilho Eskelinen’Finlandiya, B. No: 63235/00, 19/4/2007, § 62). Nitekim AİHM ulusal makamların mahkemeye başvuru hakkı tanıdığı, başvurucunun asker olduğu ve yargılamanınaskeri mahkemede görüldüğü bir uyuşmazlığı adil yargılanma hakkı kapsamındaincelemiştir (Bkz. Pridatchenko ve Diğerleri/Rusya, B. No: 2191/03, 3104/03, 16094/03, 24486/03, 21/6/2007, § 47).
|
RG No : 28842- RG T.:05.12.2013
No : 2013/772- K.T.:07.11.2013
42.AİHS ve buna ek protokoller Sözleşme’ye taraf olan devletlere çalışma hürriyetinin etkili bir biçimde hayata geçirilmesinisağlama şeklinde bir yükümlülüköngörmemektedir. Ancak AİHM işe iade ve işten haksız çıkartılma gibi bazı konularla ilgilişikâyetin Sözleşme’de korunan diğer hakları da ilgilendirmesi durumunda, ilgili haklarlabağlantı kurarak bir inceleme yapabilmektedir (Bu yöndeki AİHM kararları için bkz.Sidabras ve Dziautas/ütvanya, B. No: 55480/00, 27/7/2004. § 46 ve 67; Dahlab/İsviçre, B. No: 42393/98, 15/2/2001).
43.Başvurucunun başvuru dilekçesinde ifadeettiği ve Anayasa’nın 48. maddesinde yer alan çalışma ve sözleşme hürriyeti, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olmakla beraber, AİHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerdenherhangi birininkapsamına girmemektedir.Başvurucununçalışma ve sözleşme hürriyeti konusundaki şikâyeti, Anayasa ve Sözleşmenin ortak koruma alanındaolan bir başka hakla bağlantılı da değildir.
44.Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu çalışma ve sözleşme hürriyetinin ihlal iddialarının Anayasa ve AİHS’nin ortak koruma alam dışında kaldığı anlaşıldığından buiddianın, diğer kabul edilebilirlik koşullan yönünden incelenmeksizin “konu bakımındanyetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No : 28822- RG T.:15.11.2013
No : 2013/1613- K.T.:02.10.2013
16.Başvurucu, MSB Muhabere Elektronik Bilgi Sistemleri Daire Başkanlığı Yazılım Şube Müdürlüğünde sivil memur statüsünde çalıştığını, Maliye Bakanlığı GİB’yenaklen atanmak için yaptığı başvurunun bu Bakanlıkça kabul edilmesine ve ayrıca birinci veikinci sicil amirlerince, “kendisinin yerine uygun nitelikte bir personel ataması yapılmasıhalinde muvafakat verilmesinin uygun olacağı” şeklinde bildirilen görüşe rağmen, bağlıolduğu idarenin “hizmet ihtiyacı” gerekçesiyle kendisine muvafakat vermediğini, oysaçalıştığı birimde yeterli personelin bulunduğunu, anılan işlemin iptali istemiyle açtığıdavanın da reddedildiğini, özlük haklan bakımından daha üst bir göreve atanmasınıgerektiren şartların oluşmasına ve kamu personelinin liyakat ve yeteneği çerçevesindedilediği alanda çalışma ve mesleğiniseçme hakkıbulunmasına karşın,Mahkemenintaleplerinidikkatealmayarakeksik incelemeye dayalıolarakhükümkurduğunu,budurumun, kimsenin zorla çalıştırılamayacağı yasağı ile çalışma hakkı ve adil yargılanmahakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
24.Bireyin dilediği alanda çalışma özgürlüğü ve çalışma hakkı Anayasa’nın 48. ve 49. maddelerinde güvence altına alınmış olmakla birlikte AİHS’de düzenlenen haklardandeğildir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de kamu hizmetine girme ya da dilediğikamu görevinde çalışma hakkının Sözleşme’de ya da protokollerinde korunan bir hakolmadığını açıkça ifade etmekledir. (Leander/İsveç, B. No: 9248/81, 26/3/1987, § 59:Kosiek’Almanya, B. No: 9704/82, 28/8/1986, §§ 34-35; Massa / italya, B. No: 265-B, 24/8/1993, § 26; Neigel /Fransa, B. No: 18725/91, 17/3/1997, § 44).
25.Buna göre başvurucunun başvuru dilekçesinde ifade ettiği şekliyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü istediği kamu görevinde çalışma hakkı, Anayasa ve AİHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerin ortak koruma alanına girmediğinden, başvurucunun bu iddiasının “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No : 28808- RG T.:01.11.2013
No : 2013/1205- K.T.:17.09.2013
59.Başvurucu tarihi eser niteliğinde olan taşınmazının kamulaştırılması ve bir proje kapsamında restore edilmesiyle Anayasa’nın 63. maddesinin ihlal edildiğini ilerisürmüştür,Başvurucununbaşvurudilekçesindeifadeettiğitarih,kültürve tabiatvarlıklarının korunması, Anayasa’da devlete bir ödev olarak yüklenmiş ve bu amaçla özelmülkiyete getirilecek sınırlamaların kanunla düzenleneceği öngörülmüştür. Bu hükümdebireysel bir hak düzenlemesi yer almadığı gibi AİHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğuprotokollerden herhangi birinde de tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması hakkı yeralmamaktadır.
60.Açıklanannedenlerle, başvurucununAnayasa’nın 63. maddesininihlal edildiğine ilişkin iddialarının Anayasa ve AİHS’nin ortak koruma alanı dışında kaldığıanlaşıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin”konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No :29028 – RG.T. : 12.06.2014
No : 2013 /5680 -K.T: 15.04.2014
20.Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia vesavunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanmahakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adilyargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No.2012/13,2/7/2013, §38).
21.Sözleşme’ninadil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesindeadil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların” ve bir “suç isnadının” esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bu ifadeden, hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için, başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiği anlaşılmaktadır (B. No. 2012/917,16/4/2013, §21).
22.Bir ceza davasında üçüncü kişilerin suçlanması veya cezalandırılmasını talep eden mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler, adil yargılanmahakkının koruma alanı dışında kalmaktadır. Bu kuralın istisnaları, ceza davasında medenîhak talebine imkân veren bir sistemin benimsenmiş veya ceza davası sonucunda verilenkararın hukuk davası açısından etkili ya da bağlayıcı olması hâlleridir (B. No. 2013/1845,7/11/2013, § 37; Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Perez/Fransa, B. No. 47287/99,12/2/2004, §70).
23.Hukuk sistemimiz açısından, 5271 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi ile ceza muhakemesinde şahsi hak iddiasında bulunma imkânı ortadan kalkmış olup, başvurucununceza muhakemesi sürecinde medeni haklarını ileri sürme imkânı bulunmamaktadır. Ayrıcasomut olayda başvurucunun isteğinin üçüncü kişilerin cezalandırılmasıyla, verilenkovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkilerinin de ceza muhakemesi süreci ile sınırlıolduğu ve başvurucunun iddiaları göz önünde bulundurulduğunda hukuk yargılamasıaçısından bağlayıcı bir etkisi bulunmadığı anlaşılmaktadır.
24.Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 36. maddesine dayanan ihlal iddiasının konusunun, Anayasa’da güvence altına alınmış ve Sözleşme kapsamında yer alan temel hakve özgürlüklerin koruma alanı dışında kaldığı anlaşılmakla, başvurunun bu kısmının, diğerkabul edilebilirlik koşullan yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No :29028 -RG.T. : 12.06.2014
B.No : 2013/849-K.T: 15.04.2014
23.Benzer bir başvuruda “cezai alanda … yöneltilen suçlama…” olarak kabahateylemleri nedeniyle uygulanan idari yaptırımlara ilişkin uyuşmazlıkların da Sözleşme’nin 6,maddesinin koruma alanı kapsamında yer aldığı kabul edilmiştir (B. No: 2013/1718,2/10/2013, § 26). Başvuruya konu, idari para cezası ve bu cezaya karşı başvurunun Mahkemece reddedilmesi nedeniyle suç ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğiiddiasının da bu çerçevede Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı kapsamında yeraldığının kabul edilmesi gerekir.
|
RG No :28907 -RG.T. :08.02..2014
B.No : 2013 /2103-K.T : 14.01.2014
17.Başvuru konusu olay, başvurucunun kamu görevine atanmamasına ilişkin olup uyuşmazlıkta bir suç isnadının karara bağlanması durumunun söz konusu olmadığı açıktır.Kamu hizmetinde istihdama yönelik anılan uyuşmazlığın medeni hak ve yükümlülük kapsamında ve dolayısıyla adil yargılanma hakkının koruma alanında bulunup bulunmadığı hususunda ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından belirlenen kriterlere göre değerlendirme yapılabilir. Buna göre kamu hizmetinde istihdam konusundaki uyuşmazlıkların adil yargılanma hakkının kapsamı dışında tutulabilmesi için devletin söz konusu uyuşmazlığa ilişkin iç hukukunda mahkemeye başvuru hakkını tanımamış olması ve bu yoksun bırakmanın devletin menfaatiyle ilgili objektif sebeplerle haklı kılınması koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekir (Bkz. B. No: 2012/660,7/11/2013, § 28).
18.Başvuru konusu olayda ise başvurucunun devlet memurluğuna atanmamasına ilişkin uyuşmazlığı karara bağlamaya yetkili yargı mercilerine başvuru hakkı bulunduğundan başvuru konusu olayın Anayasa ve Sözleşme’de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının koruma alanı ve dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi kapsamında yer aldığı açıktır.
24.Yukarıda yer verilen Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. Maddesi hükümlerinden anlaşılacağı üzere adil yargılanma hakkı dava sürecine özgülenmiştir.Dolayısıyla söz konusu hak kapsamındaki güvenceler, esas olarak mahkemedeki yargılama sürecine uygulanmaktadır. Ancak, dava öncesi ya da sonrasındaki süreçte yaşanan birtakımihlal ya da eksiklikler yargılamanın bir bütün olarak adilliğine zarar verebilecek nitelikte ise adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin dava öncesi ya da sonrasındaki süreçler için de uygulanması gerekmektedir. Bu gereklilik adil yargılanma hakkının tam anlamıyla gerçekleştirilebilmesi amacından kaynaklanmaktadır. Örneğin bir suç şüphesi ile yakalanan kişinin polis tarafından sorgulanması aşaması, dava öncesine ilişkin bir aşama olmakla birlikte adil yargılanma hakkı kapsamındadır. Zira sorgulama sırasında şüpheli kişinin bu hakkın getirdiği güvencelerden yararlanmaksızın vermiş olduğu ifadelerin mahkemede delil olarak kullanılması bir bütün olarak muhakemenin adil bir şekilde gerçekleştirilmesini tehlikeye sokabilir. Yine, yargı mercileri önünde dava açılmasından önce idari bir başvuruyolunun tüketilmesinin zorunlu olduğu bazı hallerde, adil yargılanma hakkına ilişkingüvencelerin idari süreç bakımından da uygulanması gerekebilmektedir. Öte yandan, adilyargılanma hakkının davadan önceki ve sonraki aşamalara uygulanması uyuşmazlığa konuolayın ve yargılama sürecinin koşullarına bağlı olup, her davada ayrıca incelenmesi gereken bir husustur.
25.Buna göre, adil yargılanma hakkına dayanan, ancak yargılama süreci dışında meydana geldiği ileri sürülen ihlal iddialarına ilişkin başvurular, istisnai durumlar dışındaAnayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından, bireysel başvuruya konu olamaz.
26.Adil yargılanma hakkının garanti altına aldığı güvencelerden biri olan savunma hakkı, Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasında yer alan hakkaniyete uygun yargılamanın gerçekleşmesi için sağlanması gereken haklardan biri olmakla birlikte bu hakkın Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi kapsamında uygulanması, yukarıda da belirtildiği üzere belirli durumlar haricinde yargılama sürecine mahsustur. Başvuru konusu olayda ise savunma hakkının ihlal edildiği iddiası yargılama sürecindenönceki bir aşama olan idari işlemin tesisi aşamasına ilişkin olup, olayda adil yargılanma hakkının uygulanmasını gerektirir istisnai bir durum da bulunmamaktadır.
27.Kaldıki,başvurucuatanmamasına ilişkinişleminiptaliistemiyleİdare Mahkemesinde davaaçarak anılan işlemeyönelikbilgivekanıtları ile iddiavesavunmalarını yargı mercilerine sunma fırsatı elde etmiş ve yargılama bir bütün olarakdeğerlendirildiğinde, işlemin tesisi aşamasında idarenin başvurucunun savunmasını almamış olması, yargılamanın adil bir şekilde yürütülmesini engelleyecek bir duruma da yolaçmamıştır.
|
RG No :28942 -RG.T. :15.03.2014
B.No : 2013 /3339-K.T : 06.02.2014
31.Somut olayda başvurucu, başvuru dilekçesinde, sanığa hükmedilen cezanın daha fazla olması gerektiği, mahkemelerin ve Yargıtayın eksik inceleme yaptıkları vekendisinin hak arama hürriyetinden yoksun bırakıldığını ileri sürmüştür. Başka bir deyişlebaşvurucu, yargılama süreci ve varılan sonuca yönelen adil yargılanma hakkının ihlaledildiği iddiası dışında herhangi bir hak ve özgürlüğüne müdahaleden söz etmemektedir.
32.Sonuç itibariyle, bir ceza davasında üçüncü kişiye verilen cezanın daha fazla olması gerektiğini ileri süren mağdur sıfatını haiz başvurucunun yalnızca Anayasa’nın 36.maddesine dayanan ihlal iddiasının konusu, başvurucuya bir “suç isnadı” yapılmamışolduğundan, Anayasa’da güvence altına alınmış ve Sözleşme kapsamında olan temel hakve özgürlüklerin koruma alanı dışında kalmaktadır.
|
RG No :28664 -RG.T. : 01.06.2013
- No : 2013 /539-K.T: 16.05.2013
34.17/2/1926 tarih ve 743 sayılı mülga Türk Medeni Kanunu incelendiğinde, tapu kaydı bulunmayan taşınmazlar üzerindeiskânhakkıverilmesitaşınmazmülkiyetininkazanılması için yeterli değildir. Bunun dışında belli sürelerde taşınmaz üzerinde zilyetlikşartı da aranacaktır (mülga 743 sayılı Kanun m.638 ve 639). Başvurucu veya murisitarafından mülkiyetinkazanılmasıiçin aranan bu şart gerçekleştirilmediği gibi,başvurucunun murisi iskân hakkından feragat ederek iskân verilen yerden ayrılmıştır. Ankara 8. İdare Mahkemesince verilen kararın gerekçesi, mülga 675 sayılı Kanun’un birinci maddesi, başvurucunun murisinin Safranbolu ilçesindeki iskân haklarından feragat ettiğine dair dilekçesi ile değişik tarihlerde çıkarılan kanunlara rağmen taşınmazı alma hakkının kullanılmadığı dikkate alındığında, başvurucunun iddia ettiği hakkın mevcut olmadığı ortaya çıkmaktadır. Lozan Antlaşması ve Mübadele Sözleşmesinde, mübadele sonucu Türkiye’ye gelenlere ev ve iskân verileceği belirtilmiş olup, iskân hakkı verilmesiyle mülkiyetin kazanılacağı belirtilmemiştir.
35.Başvurucu tarafından tazminat talebiyle Ankara 8. İdare Mahkemesine açılan davada verilen, başvurucunun iddia ettiği hakkın mevcut olmadığından davanın reddine ilişkin hüküm de bir tespit hükmü olup, başvurucunun iddia ettiği hakkın mevcut olduğunu göstermemektedir.
36.Belirtilen hususlar çerçevesinde başvurucunun dedesine Safranbolu ilçesinde verilen iskân hakkı,başvurucunun taşınmazınmülkiyetini kazanmasınısağlamadığıve başvurucu lehine Anayasa’nın 35. maddesi kapsamına giren korunmaya değer bir menfaat doğurmadığı anlaşılmaktadır.
37.Açıklanan nedenlerle, başvurucunun mülkiyet hakkının ihlali iddiası yönünden, Anayasa’nın 35. maddesi kapsamına giren korunmaya değer bir menfaatinin bulunduğu anlaşılmadığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No :266100-RG.T. : 06.04..2013
B.No : 2012 /1049-K.T: 26.03.2013
23.Sözleşme’nin adil yargılanma hakkınıdüzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların’ ve bir “suç isnadının” esasının karara bağlanması esnasında geçerliolduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bu ifadeden, hakarama hürriyetinin ihlaledildiğigerekçesiyle bireyselbaşvuruda bulunabilmek için,başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması yada başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiğianlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlaliiddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından, bireyselbaşvuruya konu olamaz,
24.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına göre, bir ceza davasında üçüncü kişilerin suçlanması veya cezalandırılmasını talep eden mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler,Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanı dışındakalmaktadır. Bu kuralın istisnaları, ceza davasında medeni hak talebine imkân veren birsistemin benimsenmiş veya ceza davası sonucunda verilen kararın hukuk davası açısındanetkili ya da bağlayıcı olması hâlleridir (Perez/Fransa, 47287/99, § 70).
25.4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile ceza muhakemesinde şahsi hak iddiasında bulunma imkânı ortadan kalkmıştır.Dolayısıyla başvurucunun ceza muhakemesi sürecinde medeni haklarını ileri sürme imkânı bulunmamaktadır. Ayrıca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkileri cezamuhakemesi süreci ile sınırlı olup hukuk mahkemeleri açısından bağlayıcı bir etkisibulunmamaktadır.
26.Başvurucu, suç işlediğini düşündüğü bir üçüncü kişi hakkında soruşturma açılmasını sağlamak amacıyla suç duyurusunda bulunmuş olup, talebi üçüncü kişinincezalandırılmasıyla sınırlıdır. Başvurucu, üçüncü kişinin fiili nedeniyle medeni haklarınayönelik bir müdahalenin bulunduğunu düşünüyor ve buna ilişkin zararının giderilmesiniistiyorsa, hukuk mahkemeleri önünde dava açma imkânı vardır. Kaldı ki başvurucu,başvuru dilekçesinde kişilik haklarına yönelik herhangi bir müdahaleden sözetmemektedir.
27.Sonuç itibariyle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesine dayanan ihlal iddiasının konusu, Anayasa’da güvence altına alınmış ve Sözleşme kapsamında olan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kalmaktadır.
|
RG No :28654-RG.T. : 22.05.2013
B.No : 2012 /917 – K.T: 16.04.2014
21.AİHS’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgiliuyuşmazlıkların” ve bir “suç isnadının” esasının karara bağlanması esnasında geçerliolduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetininihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için, başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve AİHS kapsamı dışında kalacağından, bireysel başvuruya konu olamaz.
24.Başvurucu, suç işlediğini düşündüğü bir üçüncü kişi hakkında soruşturma açılmasını sağlamak amacıyla suç duyurusunda bulunmuş olup, talebi üçüncü kişinin cezalandırılmasıyla sınırlıdır. Başvurucu, üçüncü kişinin fiili nedeniyle medeni haklarınayönelik bir müdahalenin bulunduğunu düşünüyor ve buna ilişkin zararının giderilmesiniistiyorsa, hukuk mahkemeleri önünde dava açma imkânı vardır.
|
RG No :29125-RG.T. :04.12.2014
B.No : 2013 /3170-K.T:18.09.2014
30.Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından ihlal edildiğiiddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsanHakları Sözleşmesi (AİHS) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve AİHS’in ortak koruma alanı dışında kalanbir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkündeğildir (B. No: 2012/1049,26/3/2013, § 18).
31.Bireyin dilediği alanda çalışma özgürlüğü ve çalışma hakkı Anayasa’nın 48. ve 49. maddelerinde güvence altına alınmış olmakla birlikte AİHS’de düzenlenen haklardandeğildir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de kamu hizmetine girme ya da dilediğikamu görevinde çalışma hakkının Sözleşme’de ya da protokollerinde korunan bir hakolmadığını açıkça ifade etmektedir. (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 24).
|
RG No :29232 -RG.T. : 10.01.2015
B.No : 2013/7789-K.T: 16.10.2014
29.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre, bir ceza davasında üçüncü kişilerin suçlanması veya cezalandırılmasını talep eden mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler, AİHS’in 6. maddesinin koruma alanı dışında kalmaktadır. Bu kuralın istisnaları, ceza davasında medeni hak talebine imkân veren bir sistemin benimsenmiş olması veya ceza davası sonucunda verilen kararın hukuk davası açısından etkili ya da bağlayıcı olması hâlleridir (Perez/Fransa, B. No: 47287/99, 12/2/2004, § 70).
30.5271 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi ile ceza muhakemesinde şahsi hak iddiasında bulunma imkânı ortadan kalkmıştır. Dolayısıyla başvurucuların ceza muhakemesi sürecinde medeni haklarını ileri sürme imkânı bulunmamaktadır.
31.Başvurucuların talebi, oğullarının ölümüyle ilgili davanın yargılamasına katılamamaları ve sanık hakkında beyanlarda bulunamamaları hususuyla sınırlıdır. Başvurucular, üçüncü kişinin fiili nedeniyle medeni haklarına yönelik bir müdahalenin bulunduğunu düşünüyor ve buna ilişkin zararının giderilmesini istiyorsa, hukuk mahkemeleri önünde dava açma imkânı vardır. Ayrıca başvurucular, ceza yargılamasının kesin olarak sonuçlanmasından sonra ortaya çıkan yeni delillerin değerlendirilmesi için 5271 sayılı Kanun’un ilgili kurallarına dayanarak, ceza mahkemesinden, koşullarının varlığı halinde yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunabilir.
32.Sonuç itibarıyla, başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesine dayanan ihlal iddiasının konusu, Anayasa’da güvence altına alınmış ve AİHS kapsamında olan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kalmaktadır.
33.Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu ihlal iddialarının Anayasa ve AİHS’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
34.Üye Celal Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamıştır.
KARŞI OY GEREKÇESİ
Başvurucular, iddianamede adları yer almasına rağmen duruşma gününden haberdar edilmediklerini, bu sebeple yerel mahkemede davaya katılamadıklarını, mahkemede kendilerini ifade edemediklerini, oğullarının ölümüne neden olan kişinin yargılanmasına katılma haklarının ellerinden alındığını, beyan ve delillerine başvurulmadığını ileri sürerek Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş ve yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuşlardır.
Dosya incelendiğinde, başvurucuların soruşturma aşamasında C. Savcılığına dilekçe verdikleri, ölüme sebebiyet verenden şikayetçi oldukları ve düzenlenen iddianamede mağdur (şikayetçi) olarak yer aldıkları görülmüştür. Ancak yargılamayı yapan Ağır Ceza Mahkemesi her nasılsa başvuruculara duruşma gününü bildirir tebligat göndermemiş, başvurucular dava sonuçlandıktan sonra ancak temyiz aşamasında dava ve sonuçtan haberdar olabilmişler ve kararı temyiz etmişlerdir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi, temyiz aşamasında “davaya katılma hakkını” usulen yerine getirilmesi gereken bir formalite imiş gibi görüp, bu aşamada başvurucuların “davaya katılmalarına” karar verdikten sonra eksikliği kendince ikmal ederek yerel mahkeme kararını onamıştır.
“Mahkemenin katılma konusunda olumlu ya da olumsuz bir karar vermesi gerekir. Katılma talebine rağmen karar verilmeksizin yargılamaya devam olunması CMK 237 ve 238. maddelerine aykırılık teşkil eder” (Cumhur Şahin Ceza Muhakemesi Hukuku I, 3. Baskı s. 139.), tespiti Yargıtay tarafından da uygulanmaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, izinsiz orman emvali temin etmek suçu nedeniyle görülen davada, “şikayetçi idare temsilcisine davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulmamasını” bozma nedeni yapıp, temyiz yolunda katılma konusunda karar verilmesini mümkün görmeyerek dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesine karar vermiştir (YCGK, 7.4.2009, 2009/3-14 E., 2009/83 K. Kazancı İçtihat Bankası) Davaya katılma hakkı mağdurun davaya katılmasına karar verilmesinden ibaret basit bir işlem değildir. Davaya katılma doktrinde “kişinin açtığı tali ceza davası” olarak kabul edilmektedir.Yargılama aşamasında sanık açısından davaya katılamama, savunma alınmaksızın karar verilmesi adil yargılanma hakkının açık bir ihlali olarak görülürken, Anayasa’nın 36. maddesindeki “Herkes davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” ifadesine rağmen, mağdur yönünden (sözleşme kapsamına girmediğinden bahisle) bu hakkın kabul edilmemesi adalete ve yargıya güven sorunu yaratmaktadır.
Yargılama aşamasında mağdura davaya katılma hakkı tanınmaması, “kamu olarak biz senin yerine haklarını savunuyor ve koruyoruz” demek, hakkın yerine geldiği konusunda kişiye yeterli güveni verememektedir. Mağdur, yargılamaya bizzat ve temsilcisi ile katılarak, tarafların iddiaları dinlendikten, beyanları alındıktan ve ileri sürülen tüm deliller özenle toplandıktan sonra tarafsız ve titiz bir şekilde yargılama yapıldığını, kusuru varsa sanığın cezalandırılması, yoksa da cezalandırılmaması için gereken her şeyin yapıldığını görerek yargılamanın adil olduğu kanaatine kavuşabilmeli, içinde bir şüphe kalmadan varılan sonuçtan tatmin olabilmelidir. Mahkemelerin ve yargının tüm süjelerinin adil olmalarının yanında, adil görünme yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bu özenin gösterilmesi halinde silahların eşitliği, dolayısıyla da adil yargılanma ilkelerinin bir anlamı olacaktır.
Mahkememiz bireysel başvuru kararlarında, silahların eşitliği ilkesini; “davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir. (B.No:2013/1134, 16.5.2013, P 32) diyerek açıklamakta, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca incelediği birçok kararında da, ilgili hükmü AİHS’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dahil edilen silahların eşitliği ilkesine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B.No:2012/13,2.7.2013 P: 38).
Oğullarının yaşamını yitirdiği bir olayda, sanıkların ve iddia makamının sahip olduğu haklara aynı koşullarda başvurucuların sahip olamaması, kendilerinin sanıklar ve iddia makamı karşısında zayıf bir konumda kalmaları, iddialarını mahkeme önünde ifade etme imkanına sahip olamamaları; AİHS 6. maddesi, AİHM içtihatları ve Anayasa’nın 36. maddesine aykırılık teşkil edecek niteliktedir.
Bu yüzden; soruşturma ve kovuşturma sonucunda verilen kararlar nedeniyle, yaşam hakkının ihlal edildiğine dair başvurucular yönünden bir ihlal tespit edilmediğine, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olduğu” yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Üye Celal Mümtaz AKINCI
|
RG No :29235 -RG.T. :13.01.2015
B.No : 2014 /11717-K.T:04.11.2014
19.Sözleşme’nin Türkiye’nin taraf olduğu Ek 1 Nolu Protokolün 3. Maddesi şöyledir: “Yüksek Sözleşmesi Taraflar, yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar içinde, makul aralıklarla, gizli oyla serbest seçimler yapmayı taahhüt ederler.”
20.Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre, anılan maddede geçen”yasama” ifadesi mutlak anlamda ulusal parlamento anlamına gelmemekte, sözkonusu ifadenin devletlerin anayasal yapısı ışığında yorumlanması gerekmekte, federaldevletlerde federe devletlerin parlamentoları da bu madde anlamında “yasama” organıolarak kabul edilmektedir (Mathieu-Mohin ve Clerfayt/Belçika, B. No: 9267/81, 2/3/1987;Matthews/Birleşik Krallık, B. No: 24833/94, 18/2/1999, § 40).
21.Bunun yanı sıra AİHM, kapsam ve güç bakımından yeterli yasama yetkisine sahip olmayan yerelyönetim seçimlerini”yasama organı”seçimi kapsamındagörmemektedir {X/Birleşik Krallık, B. No: 7215/75, 5/11/1981; Clerfayt, Legros/Belçika, B. No:10650/83,17/5/1985; Booth-C.libborn/Birleşik Krallık B. No:11391/85, 5/7/1985;Malarde/Fransa, B.No: 46813/99, 5/9/ 2000; MolkafPolonya, B. No: 56550/00, 11/4/2006).
22.Görüldüğü üzere Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol kapsamında korunan hak, yasama organının seçimi ile ilgili olup başvurucunun “Cumhurbaşkanlığı seçimi’yle ilgiliihlal iddiaları, Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 3. maddesi kapsamında değildir. Buitibarla,başvurucununşikâyetlerininbireyselbaşvurukonusuyapılabilmesimümkündeğildir.
23.Sonuç itibarıyla, başvurucuların ihlal iddiasının konusu, Anayasa’da güvence altına alınmış ve Sözleşme kapsamında olan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kalmaktadır.
24.Açıklanan nedenlerle, başvurucunun şikâyetlerinin Anayasa’nın 67. maddesi ve Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 3. maddesinin ortak koruma alanına girmediği anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Son Yorumlar