Anayasa Mahkemesi’nin İkincil Niteliği – Başvuru Yollarının Tüketilmiş Olması
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI (1982)
MADDE 148
…
(Ek fıkra: 5982 – 7.5.2010 / m.18) Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
…
ANAYASA MAHKEMESİNİN KURULUŞU VE YARGILAMA
USULLERİ HAKKINDA KANUN
Kanun No. 6216
Bireysel başvuru hakkı
MADDE 45– (1) Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.
(2) İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.
(3) Yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı gibi Anayasa Mahkemesi kararları ile Anayasanın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler de bireysel başvurunun konusu olamaz.
|
Bireysel başvuru hakkının anayasal dayanağını oluşturan 148. maddeye 5982 sayılı yasa ile 07.05.2010 tarihinden eklenen fıkrada “Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır” denilmiş, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 45/2. maddesinde de “İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.” kuralına yer verilmiştir.
Bu düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere; Anayasa Mahkemesinebireyselbaşvuru,iddia edilenhak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireyselbaşvuruda bulunabilmek içinöncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur.
Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
Bununla birlikte, tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olmaları yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiklerinde başvurucunun şikayetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp, uygulamada da etkili olduklarının gösterilmesi gerekir (B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
O nedenle; başvuru yollarının tüketilmesi kuralı mutlak nitelikte olmayıp bu koşulun gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirilirken her somut başvurunun kendine özgü koşullarının da göz önünde bulundurulması gerekir. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde bir takım başvuru yollarının mevcut olması yeterli olmayıp, aynı zamanda bu yolların etkili ve sonuç almaya müsait olup olmadığı hususunun gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu itibarla, başvurucunun başvuru yollarının tüketilmesi noktasındaki yükümlülükleri değerlendirilirken somut başvurunun özelliklerinin de dikkate alınması gerekecektir.
Anayasa Mahkemesi kararlarında söz konusu bireysel başvuru yapılmadan önce idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği kuralına ilişkin bazı ilkelerin öne çıktığını görmekteyiz:
—Olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (B. No: 2012/1049, 16/4/2013, §32).
—Olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).
—Bireysel başvurunun ikincil nitelikte bir hak arama yolu olması nedeniyle, asıl olan hak ve özgürlüklere kamu otoritelerince saygı gösterilmesi ve olası bir ihlal durumunda bunun idari ve/veya yargısal olağan yollarla giderilmesidir. Bu nedenle bireysel başvuru yoluna ancak kanunda öngörülen olağan yollar tüketilmesine rağmen ihlalin ortadan kaldırılamadığı durumlarda gidilebilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 27).
—Başvuru yollarının tüketilmesi kuralı mutlak nitelikte olmayıp, her somut başvurunun kendine özgü koşullarının da göz önünde bulundurulması gerekir. İdari yargıda yürütmeyi durdurma talepli olarak açılan davada yürütmenin durdurulmasına karar verilmiş olmasına rağmen kararın gereğinin yerine getirilmemesi ve belirsizliğin sürmesi söz konusu başvuru yolunun etkili olmadığını göstermektedir. Bu durum karşısında artık “her bireysel kullanıcının yeniden yargı yollarına başvurmasının beklenmesi bireysel başvuru usulündeki başvuru yollarının tüketilmesi prensibinin amaçları ile uyumlu değildir. Bu durumda söz konusu başvuru yolunun temel hak ihlalinin ortadan kaldırılması bakımından tüketilmesi gerekli etkili bir yol olmadığı sonucuna varılmıştır.” (B. No: 2014/4705, 29.05.2014, § 40)
—Her ne kadar kanunda yargı kararının yerine getirilmesine ilişkin sürenin otuz günü geçemeyeceği belirtilmiş ise de, bu süre azami bir süreye işaret eder. Hukuk devletinde yargı kararının uygulanması, yalnızca şeklen bir yerine getirmeyi değil, objektif koşullar altında, olabilecek en kısa süre içinde, tespit edilen hukuka aykırılığın giderilmesini gerektirir. (B. No: 2014/3986, 02.04.2014, § 24).
—Etkili bir başvurudan söz edebilmek için, başvuru yolunun sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp, bu yolun uygulamada fiilen de etkili olması ve başvurulan makamın ihlal iddiasının özünü ele alma yetkisine sahip bulunması gereklidir. Başvuru yolunun bir hak ihlali iddiasını önleyebilme, devam etmekteyse sonlandırabilme veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilme ve bunun için uygun bir tazminat sunabilmesi halinde ancak etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir. Yine, vuku bulmuş bir hak ihlali iddiası söz konusu olduğunda, tazminat ödenmesinin yanı sıra sorumluların ortaya çıkarılması bakımından da yeterli usulİ güvencelerin sağlanması gerekir. (B. No: 2013/1128, 08.05.2014, § 34) – (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Ramirez Sanchez / Fransa. 59450/2000, 4/7/2006, §§ 157, 160; Aksoy / Türkiye. 21987/93, 18/12/1996, § 95).
—Yargıtay Hukuk veya Ceza Genel Kurulu kararlarına karşı ısrar yetkisi bulunmayan yargı mercilerinin bozmaya uymakararlarına karşı, başvurucuların tekrar temyiz yoluna başvurması yükümlülüğü yoktur (B. No:2013/7523, 4/12/2013).
—Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına göre, genel bir kural olarak başvurucu, davakonusuyla ilgili ulusal içtihadagöreyapacağıbirtemyiz başvurusunun başarısız olacağını ispat ederse, başvurucunun iç hukuk yollarını tüketmiş olduğu kabul edilir (bkz. Kleyn ve Diğerleri/ Hollanda, B. No: 39343/98, 6/5/2003, §156) (B. No: 2013/7521, 4/12/2013, § 29). Bu kural prensip olarak bireysel başvurular için de geçerli olacaktır.
—Anayasa Mahkemesi, temyiz mercii olmadığı için, derece mahkemelerince delillerin yanlışdeğerlendirildiği yönündeki iddialar ile ilgili inceleme yapmayı gerekli görmemektedir. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, § 26, 12/2/2013).
—İlke olarak tıbbi ihmallere ilişkin şikayetler konusunda temel başvuru yolu hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur. Bu nedenle, bir tıbbi müdahale açısından ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için sadece cezai başvuru yollarının tüketilmiş olması yeterli olmayıp, kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir. (B. No: 2013/2839, § 38-47, 03.04.2014).
—Bireysel başvuruda bulunulmadan önce, ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekmekle birlikte, hukuk sistemimizde, yargılamanın uzamasını önleyici etkiye sahipolan veya yargılamanın makulsürede yapılmaması sonucunda oluşan zararları tespit ve tazmin edici nitelik taşıyan bir idari veya yargısal başvuru yolunun bulunmadığı anlaşıldığından, makul sürede yargılama yapma yükümlülüğünün yerine getirilmediği iddiasını içeren başvurular kanun yollarının tüketilmesi yönünden kabul edilebilir niteliktedir. (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 21-30).
—Bir kanun yoluna başvurulmuş olması tek başına bu yolun tüketildiği anlamına gelmez. Bir kanun yolunun tüketildiğinden söz edilebilmesi için öncelikle usulüne uygun bir başvuru yapılması, yapılan başvurunun sonucunun beklenmesi ve inceleme süresince öngörülmüş olan yöntem, biçim, süre ve diğer koşullara uygun hareket edilmesi gerekir. (B. No: 2013/5028, 14.01.2014,§ 28)
—Türk Hukukunda da idari yargı ve hukuk yargılaması açısından karar düzeltme kanun yolu, temyiz kanun yolundan sonra kullanılabilen ve temyiz aşamasında incelenen kararın aynı temyiz mercii tarafından tekrar gözden geçirilmesini ve dolayısıyla temyizden beklenen sonucu sağlamaya yönelik bir başvuru yolu olup, bireysel başvuruda bulunabilmek için karar düzeltme kanun yolunun tüketilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır.Ancak bireysel başvuruda bulunmak isteyenler tarafından etkili ve sonuç almaya yeterli görülerek karar düzeltme kanun yoluna da başvurulması durumunda anılan kanun yolunun sonuçlanmasının beklenmesi gerekir. Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesine başvurunun yapılmasından sonra, ancak başvurunun kabul edilebilirliği hakkında karar verilmeden önce karar düzeltme başvurususonuçlanmış ise başvuru yollarının tüketildiği kabul edilmelidir (B. No: 2013/852, 06.03.2014,§ 21-22)
—Devletin, bireylerin maddi ve manevi varlığına yönelik olarak yapılan müdahalelere karşı etkili mekanizmalar kurma çerçevesindeki pozitif yükümlülüğü, tüm müdahale türleri açısından mutlaka cezai soruşturma ve kovuşturma yapılmasını gerekli kılmaz. Bireyin, maddi ve manevi varlığına veya mahremiyetine yönelik haksız müdahalelere karşı korunması hukuk muhakemesi yoluyla da mümkündür. O nedenle, yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulması, daha etkili bir giderim yolu olan hukuk davası açma imkânı kullanılmaksızın bireyselbaşvuruda bulunulması halinde “başvuru yollarının tüketilmesi” kuralının yerine getirildiği söylenemez. (B. No: 2013/2284, 15.04.2014, § 43-47)
—Formül gerekçelere dayanılarak verilen tutukluluğun devamına ilişkin mahkeme kararlarına karşı başvurucuların 5271 sayılı Kanun’un 141. ve 142. maddelerine göre maddi ve/veya manevi tazminat istemiyle dava açmaları mümkündür. Ancak başvurucuların tutukluğun devamının formül gerekçelere dayandığı yönündeki şikayetleri açısından 5271 sayılı Kanun’un anılan maddelerinde belirtilen yolun hüküm kesinleşmeden önce etkili olduğuna yönelik uygulamada bir örnek bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurucuların mağduriyetini giderebilecek nitelikte tüketilmesi gereken bir başvuru yolu olmadığı anlaşılmaktadır. (B. No: 2012/1158,21.11.2013, §33-37-38)
————— 0 —————–
|
RG No :29114 -RG.T. :09.09.2014
B.No : 2014 / 1957-K.T : 23.07.2014
54.Bu nedenle Anayasa Mahkemesinebireyselbaşvuru,iddia edilenhak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireyselbaşvuruda bulunabilmek içinöncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
|
RG No :29071 -RG.T. :25.07.2014
B.No : 2013 / 1280 -K.T : 28.05.2014
45.Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerininihlal edildiği iddialarınıöncelikleyetkili idari mercilerevederecemahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarızamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (B. No: 2012/1049,16/4/2013, §32).
46.Başvuru konusu olayda, başvurucuların yargılamanın hiçbir aşamasında etnik kökenleri nedeniyle ayrımcılığa uğradıkları yönünde herhangi bir iddiayı ileri sürmediklerigörülmektedir.
47.Başvurucular tarafından ihlal iddiasına konu idari işlem için öngörülmüş olan kanun yollarında başvurunun bu kısmına ilişkin ihlal iddialarının ileri sürülmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından, diğerkabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin bu kısma ilişkin iddiaların “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No :29064-RG.T. :18.07.2014
B.No : 2012 / 1205-K.T : 08.05.2014
25.Bunagöre AnayasaMahkemesine bireysel başvuru, iddiaedilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek içinöncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (B. No: 2012/403,26/3/2013, § 17).
|
RG No :29028-RG.T. :12.06.2014
B.No : 2013 / 4785-K.T : 15.04.2014
27.Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarını öncelikleyetkili idari mercilereve derecemahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarızamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar. Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19).
28.Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa Mahkemesiönünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi vebelgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (B. No: 2012/946,26/3/2013, § 20).
|
RG No :29022-RG.T. :06.06.2014
B.No : 2013 / 843-K.T : 03.04.2014
26.Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için öngörülen idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir. Bireysel başvurunun ikincil nitelikte bir hak arama yolu olması nedeniyle, asıl olan hak ve özgürlüklere kamu otoritelerince saygı gösterilmesi ve olası bir ihlal durumunda bunun idari ve/veya yargısal olağan yollarla giderilmesidir. Bu nedenle bireysel başvuru yoluna ancak kanunda öngörülen olağan yollar tüketilmesine rağmen ihlalin ortadan kaldırılamadığı durumlarda gidilebilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 27).
|
RG No :29002-RG T. : 06.06.2014
B.No : 2014/4705-K.T: 29.05.2014
- 27. Başvuruculardan Yaman Akdeniz, Kerem Altıparmak ve Metin Feyzioğlu çeşitli üniversitelerde öğretim üyesi olarak çalışmaktadırlar. Bu başvurucular insan haklan ve ceza hukuku alanında bilimsel çalışmalar yaptıklarını, bu çalışmalarını youtube.com isimli internet sitesinde yer alan hesapları üzerinden paylaştıklarını, aynı zamanda çalışma alanları ile ilgili Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi metin ve görsellerine site üzerinden ulaştıklarını ifade etmişlerdir. Başvuruculardan Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Mahmut Tanal ise İstanbul milletvekili olarak görev yapmakta olup anılan site üzerinden yasama organındaki konuşma ve faaliyetlerini site aracığı ile paylaştıklarını, ayrıca çalışma alanları olan insan hakları hukuku ile ilgili konularda siteden faydalandıklarını belirtmişlerdir. Başvuruculardan Mesut Bedirhanoğlu sitenin aktif olarak kullanıcısı olmasının yanında, uluslararası insan hakları hukukunda doktora yapması nedeniyle uzmanlık alanı ile ilgili seminer konferans ve televizyon programlarının görüntülerini anılan site üzerinden paylaştığını ifade etmiştir. Başvurucu Erol Ergin ise anılan sitede üyeliğinin bulunduğunu, sitede kendisine göre düzenlediği profili ile istediği kanalları ve paylaşım yapan kişileri düzenli olarak takip ettiğini, bunlar hakkında görüş yazmanın yanı sıra düzenli olarak etkinliklerini takip ettiği sivil toplum kuruluşları ve mesleki kuruluşların bulunduğunu belirtmiştir. Başvuruculardan Youtube LLC, anılan sitenin sahibi olmasının yanında kullanıcısı durumunda bulunduğunu ticari bir şirket olması nedeniyle ticari faaliyetlerinin tanıtımında sitenin etkin olarak kullanıldığını ifade etmiştir.
28.Bu açıklamalar ışığında başvurucuların youtube.com isimli internet sitesinin tümüyleerişimeengellenmesineilişkinidariişlemdendoğrudanetkilendiklerianlaşılmaktadır.
32.Anılan Anayasa veKanun hükümlerine göre bireyselbaşvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, buödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısalmakamların görevidir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarınınöncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafındandeğerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (B. No: 2012/403,26/3/2013, § 16).
33.Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru,iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil niteliktebir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesinebireyselbaşvuruda bulunabilmekiçinöncelikleolağan kanunyollarınıntüketilmesizorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetiniöncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bukonuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (B.No: 2012/403,26/3/2013, §17).
34.Tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olmaları yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiklerinde başvurucunun şikayetlerini gidermede makul başarışansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterliolmayıp uygulamada da etkili olduklarının gösterilmesi gerekir (B. No: 2012/239, 2/7/2013,§ 29). Ayrıca başvuru yollarının tüketilmesi kuralı mutlak nitelikte olmayıp bu koşulun gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirilirken her somut başvurunun kendineözgükoşullarının da göz önüne alınması zorunludur. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının varlığının değil, aynı zamanda bunların uygulanma şartlan ilebaşvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bunedenle başvurucunun başvuruyollarınıntüketilmesi noktasındaki yükümlülükleribaşvurunun özellikleri dikkate alınarak belirlenmelidir.
35.Başvuru konusu olayda, Türkiye Barolar Birliğince Gölbaşı Sulh Ceza Mahkemesinin erişimin engellenmesi kararına karşı bu kararın yeniden değerlendirilmesi talebinde bulunulduğu, talebin kabul edilmesi üzerine tüm siteye erişimin engellemesineyönelik kararının kaldırıldığı, anılan karara karşı yapılan itirazın Asliye Ceza Mahkemesitarafından kabul edilmesi üzerine erişim yasağının devam ettiği, son olarak Asliye CezaMahkemesince verilen 2014/81 sayılı kararın, “5271 sayılı Kanun’un 268. maddesine aykırı olduğu ve verilen kararın yok hükmünde sayılması gerektiği” yönündeki itiraz üzerine, ’75adet linkin erişime engellenmesine dair kararın aynen devamına ve ilgili youtube.cominternet sitesinin bu şekilde erişimeaçılmasına, kararınbir suretinin Bilgi İletişimTeknolojileri Kurumu, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı ve Ulaştırma, Denizcilik veHaberleşme Bakanlığına gönderilmesine”, kesin olarak karar verildiği anlaşılmıştır.
36.Diğer taraftan TİB işlemine karşı Youtube LCC tarafından 4/4/2014 tarihinde yürütmenin durdurulması istemli olarak açılan davada ise Ankara 4. İdare Mahkemesince2/5/2014 tarih ve E.2014/655 sayılı karar ile yürütmenin durdurulmasına karar verildiği veanılan kararın 7/5/2014 tarihinde TİB’e tebliğ edildiği anlaşılmıştır.
37.Bu durumda potansiyel olarak var olduğu kabul edilen birden fazla başvuru yolunun kullanıldığı; Gölbaşı Asliye Ceza Mahkemesinin kesin nitelikteki kararı ile Ankaraİdare Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararma rağmen anılan internet sitesine erişiminengellenmeye devam edildiği anlaşılmaktadır. Oysa hukuk devletinde yargı kararınınuygulanması, yalnızca şeklen bir yerine getirmeyi değil, objektif koşullar altında, olabileceken kısa süre içinde, tespit edilen hukuka aykırılığın giderilmesini gerektirir (B. No:2014/3986,2/4/2014, § 24).
39.Ülkemizde yoğun ve etkili bir şekilde kullanılan bir sosyal paylaşım sitesine erişimin engellenmesinin, kullanıcıların demokratik toplumun temellerinden olan ifadeözgürlüğünü sınırlayıcı etkisi dikkate alındığında, bu tür sınırlamaların hukukauygunluğunun en kısa sürede denetlenmesi ve hukuka aykırılığın tespiti halinde isesınırlamanın hemen kaldırılması demokratik hukuk devleti ilkesinden kaynaklanan bir zorunluluktur. Söz konusu erişimin engellenmesi kararına ilişkin yukarıda belirtilen mahkeme kararlarına (§37) rağmen başvurucuların ihlal iddiasına konu olan youtube.com isimli siteye erişimin halen mümkün olmadığı görülmektedir. Sosyal medyada belli olay ve olgulara İlişkin olarak paylaşılan haber ve düşüncelerin zamanın geçmesiyle güncelliğini yitirip etki ve değerini kaybedebileceği açıktır. Somut olay bağlamında, anılan siteye erişimin engellenmesinin gerekçesi olarak gösterilen içerikler ile bireysel kullanıcı niteliğindeki başvurucular arasında bir bağlantı bulunmadığı gibi, kendilerinin kullanıcısı oldukları sitelerde erişimin engellenmesine konu bir içeriğin olduğuna dair herhangi bir iddianın da bulunmadığı görülmektedir.
40.Youtube’un da dahil olduğu sosyal medya, medya içeriğini oluşturmak yayınlamak ve yorumlamak şeklinde bireysel katılıma imkan veren, şeffaf ve karşılıklı iletişim kurulan bir platformdur. Bu gibi internet siteleri günümüzde sosyal medyadadünyadaki tüm kullanıcıların bir arada iletişime geçebildiği yorum, mesaj, bilgi, eleştiri, satışve tanıtımların yapıldığı etkili bir alan haline gelmiştir, İnternetin sağladığı sosyal medyazemini kişilerin bilgi ve düşüncelerini açıklama, karşılıklı paylaşma, yayma vehaberleşmeleri için vazgeçilmez nitelikte olup, bu tür sitelere yapılan müdahalelerinmilyonlarca bireysel kullanıcıyı etkilediği açıktır. Tedbir niteliğinde dahi olsa, bir kullanıcıtarafından paylaşılan içerik nedeniyle sitenin tamamının erişime kapatılması halinde bütünbireysel kullanıcıların siteden yararlanması imkansız hale gelmektedir. BaşvuruculardanYoutube LCC tarafından idari yargıda yürütmeyi durdurma talepli olarak açılan davadayürütmenin durdurulmasına karar verilmiş olmasına rağmen kararın gereğinin bugüne kadar yerine getirilmemesi ve siteye erişimin ne zaman sağlanacağı konusundaki belirsizliğin sürmesi sözkonusu başvuru yolunun etkili olmadığını göstermektedir. Ayrıca yürütmenin durdurulması kararının uygulanması sonunda sitenin tümüyle erişime açılması, işin niteliği gereği kapatılan sitenin kullanıcıları olduğu anlaşılan diğer başvurucular açısından da sonuç doğuracağından, her bireysel kullanıcının yeniden yargı yollarına başvurmasının beklenmesi bireysel başvuru usulündeki başvuru yollarının tüketilmesi prensibinin amaçları ile uyumludeğildir. Bu durumda söz konusu başvuru yolunun temel hak ihlalinin ortadan kaldırılmasıbakımından tüketilmesi gerekli etkili bir yol olmadığı sonucuna varılmıştır.
|
RG No :28961-RG T. : 03.04.2014
B.No :2014/3986 -K.T:02.04.2014
22.Başvurucular anılan işleme karşı idari yargı merciine başvurulmasının etkili bir başvuru yolu olmadığını, dolayısıyla bu yolun tüketilmesinin gerekmediğiniilerisürmüşlerdir.
23.Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının twitter.com isimli siteye erişimiengellemesine ilişkin başvuruların değerlendirilmesi sürecinde aynı işleme karşı TürkiyeBarolar Birliğince yürütmeyi durdurma istemli olarak açılan iptal davasında Ankara 15.İdare Mahkemesince 25/3/2014 tarihinde anılan işlemin yürütmesinin durdurulmasına kararverilmiştir.
24.Yukarıda (§14, §17) yer verilen mevzuat hükümleri uyarınca yargı kararının icaplarına göre gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olanidarece anılan internet sitesinin bu konudaki mahkeme kararma rağmen erişime açılmadığı, her ne kadar kanunda yargı kararının yerine getirilmesine ilişkin sürenin otuz günü geçemeyeceği belirtilmiş ise de bu sürenin azami bir süreye işaret ettiği anlaşılmaktadır. Hukuk devletinde yargı kararının uygulanması, yalnızca şeklen bir yerine getirmeyi değil, objektif koşullar altında, olabilecek en kısa süre içinde, tespit edilen hukuka aykırılığın giderilmesini gerektirir. Bukonudaverilen yürütmeyi durdurma kararının, işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleştiği tespitine dayandığı ve yürütmesinin durdurulmasına karar verilenişlemindoğurduğu olumsuz etkininidarece giderilmesi zorunluluğu da dikkate alındığında, TİB tarafından anılan sitenin derhal erişime açılmaması nedeniyle bu yükümlülüğün yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
25.İfade özgürlüğü, demokratik toplumun temellerinden biri olup toplumun gelişmesi ve bireyin kendini gerçekleştirmesi için vazgeçilmez koşullar arasında yer alır.Toplumsal çoğulculuğa ancak her türlü fikrin serbestçe ifade edilebildiği özgür tartışma ortamında ulaşılabilir. Bu bağlamda toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlüdüşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Aynı şekilde birey özgünkişiliğinidüşünceleriniserbestçeifade edebildiğive tartışabildiğibir ortamdagerçekleştirebilir (B.No:2013/2602,23/1/2014, §41).
26.Ülkemizde milyonlarca kullanıcısı olan bir sosyal paylaşım sitesine erişimin engellenmesinin bu kişilerin demokratik toplumun temellerinden olan ifade özgürlüğünüsınırlayıcı etkisi dikkate alındığında, bu tür sınırlamaların hukuka uygunluğunun acilen denetlenmesi ve hukuka aykırılık tespiti halinde sınırlamanın hemen kaldırılması demokratik hukuk devleti ilkesinden kaynaklanan bir zorunluluktur. Söz konusu idari uygulamaya ilişkin yukarıda belirtilen yürütmeyi durdurma kararına rağmen başvurucuların ihlal iddiasına konu olan tvvitter.com isimli siteye erişimin halen mümkün olmadığı görülmektedir. Sosyal medyada belli olay ve olgulara ilişkin olarak paylaşılan haber ve düşüncelerin zamanın geçmesiyle güncelliğini yitirip etki ve değerini kaybedebileceği açıktır.Bu durumda yargı kararının yerine getirilerek siteye erişimin ne zaman sağlanacağı konusundaki belirsizliğin sürmesi karşısında ihlali ve olumsuz sonuçlarını ortadan kaldırmak bakımından etkili ve erişilebilir nitelikte bir koruma sağladığının söylenemeyeceği ve böylece başvurucuların idare mahkemesine başvurmalarının etkili bir yol olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
27.BaşvurucularınAnayasa’nın26.maddesineilişkinşikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı görüldüğünden başvuruların kabul edilebilir olduğuna kararverilmesi gerekir.
|
1 Mayıs
RG No :28987-RG T. : 30.04.2014
B.No :2014/5559 -K.T:25.04.2014
21.Buna karşılık tüketilmesi gereken başvuru yolları, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte,kullanılabilir ve etkili başvuru yollarını ifade etmektedir. Ayrıca, başvuru yollarını tüketmekuralına uygunluğun denetlenmesinde somut başvurunun koşullarının dikkate alınmasıesastır. Bu anlamda, yalnızca hukuk sisteminde bir takım başvuru yollarının varlığının değil,aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi birbiçimde ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvurucunun, kendisinden başvuruyollarının tüketilmesi noktasında beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğininbaşvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (B. No: 2013/2355, 7/11/2013, §27-28 ; Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. İlhan /Türkiye, 22277/93, 27/7/2000, § 56- 64).
22.Başvuru yollarının etkisiz olduğunun saptanması durumunda söz konusu edilen başvuru yolunun, etkili ve erişilebilir olma koşullarını karşılamadığı gerekçesiyletüketilme zorunluluğu aranmamaktadır. Bugüne kadar Anayasa Mahkemesinin birçokkararında başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna teşkil eden hususlar belirtilmiştir.Bunun yanı sıra Anayasa Mahkemesi, Yargıtay Hukuk veya Ceza Genel Kurulu kararlarına karşıısrar yetkisibulunmayan yargımercilerininbozmaya uymakararlarına karşı,başvurucuların tekrar temyiz yoluna başvurması yükümlülüğü olmadığına karar vermiştir (B. No: 2013/7523,4/12/2013). Ayrıca,birinternetsitesineerişiminidaribirişlemleengellenmesi işlemi hakkında İdare Mahkemesince verilen yürütmeyi durdurma kararının yerine getirilmemiş olması nedeniyle, söz konusu başvuru yolunun ihlali ve olumsuzsonuçlarını ortadan kaldırmak bakımından etkili ve erişilebilir nitelikte korumasağlamayacağına hükmedilmiştir (B. No: 2014/3986, 2/4/2014). Ancak başvuru yollarınıntüketilmesi koşuluna yönelik istisnaların her başvurunun somut özellikleri dikkate alınarakdeğerlendirileceği de açıktır.
23.Somut olayda, başvurucu, iddialarını Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve İstanbul Valisinin 1 Mayıs’ta Taksim Meydanında toplantı ve gösteri yapılmasına izinverilmeyeceğine dair basında yer alan beyanlarına dayandırmıştır.1 Mayıs’ta TaksimMeydanında toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma niyetinde olduğunu belirten başvurucunun2911 sayılı Kanun hükümlerine göre ilgili mülki idare amirliğine bildirimde bulunması, mülki idare amirliğince toplantı ve gösteri yürüyüşüne izin verilmemesi veya toplantı ve gösteri yürüyüşünün engellenmesine yönelik işlem tesis edilmesi durumunda ise, öncelikle idari yargı yerlerinde dava açması gerekirken, belirtilen usulü takip etmeyip doğrudan bireysel başvuruda bulunduğu görülmüştür.
24.Öte yandan, 2911 sayılı Kanun’un İstanbul Valiliğinin 18/1/2013 tarih ve 800 sayılıişlemiyleİstanbulİlinde toplantıalanları ve gösteri yürüyüşügüzergahlarınınbelirlenerek İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün resmî internet sitesinde duyurulduğu,TaksimMeydanınınsözkonusualanlariçerisinde yeralmasıgerektiğinidüşünenbaşvurucunun anılan işleme karşı da idari makamlara başvurmadığı gibi mahkemelerdedava da açmadığı anlaşılmıştır.
25.Başvuru konusu olayda, şikâyet edilen işleme karşı idari ve yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı, söz konusu başvuru yollarının pratikte etkili olmadığını gösteren bir örneğin bulunmadığı, aynı konuda daha önce başvurulmuş bir yargı yerince verilen karar da bulunmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca, başvurucu, AİHMtarafındanDİSK veKESK/Türkiye, kararında,Taksim Meydanındakutlama yapılmasının engellenmesi dolayısıyla Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesinin 11. maddesinin ihlal edildiğine karar verildiğini ileri sürmüşse de söz konusu karardan, 1 Mayıs 2008 tarihinde polisin yaptığı müdahalenin orantısızlığına ilişkin değerlendirmelerin yer aldığı, anılan olaylar hakkında İstanbul Valiliği, Adalet Bakanlığı, İstanbul Emniyet Müdürlüğü ve polis memurlarına yönelik vaki şikâyetlerin Cumhuriyet Başsavcılığı ve Danıştay tarafından reddedildiği ve ayrıca İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı aleyhine yapılan şikâyetler hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle söz konusu AİHM kararının başvuru yollarını tüketme zorunluluğunu ortadan kaldırıcı nitelikte olduğu söylenemez (DİSK ve KESK/Türkiye, (B.No: 38676/08,27/11/2012 §§ 37-38). Bu nedenlerle, somut başvuruda, başvuru yollarının tüketilmediği, anılan kuralınistisnalarınıoluşturan hallerin demevcut olmadığısonucuna varıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartlan yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
26.Açıklanannedenlerle,yetkiliidarimercilerevederece mahkemelerine başvurmaksızın ve şikâyetlerini usulüne uygun olarak iletmeden temel hak ve özgürlüklerinihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun, diğerkabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin”başvuru yollarının tüketilmemişolması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No :29996-RG T. : 10.05.2014
B.No : 2013/2844 -K.T: 20.03.2014
42.Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi (AİHM)’nin içtihadına göre, genel bir kural olarakbaşvurucu, davakonusuylailgiliulusal içtihadagöreyapacağıbirtemyizbaşvurusunun başarısız olacağını ispat ederse, başvurucunun iç hukuk yollarını tüketmişolduğu kabul edilecektir (bkz. Kleyn ve Diğerleri/Hollanda, B. No: 39343/98, 6/5/2003, §156) (B. No: 2013/7521,4/12/2013, § 29).
43.Temyiz mahkemesinin yakın zamanda vermiş olduğu ve başvurucunun davasına da uygulanacak nitelikteki bir karar varsa ve temyiz mahkemesinin bu kararınıdeğiştirmesiihtimaldâhilinde görünmüyorsa başvurucu,iç hukuk yollarını tüketmişsayılacaktır (bkz. Salah Sheek/Hollanda, B. No: 1948/04, 23/5/2007, § 121) (B. No:2013/7521,4/12/2013, §30).
44.Somut olayda, başvurucu tarafından Danıştay 10. Dairesinin ilgili kararı gerekçe gösterilerek başarısız sayılacağından bahisle temyiz yoluna başvurulmamışsa da,anılan karar, adli yardım isteminin kabulü ya da reddi yolunda verilen ara kararların tekbaşına temyiz edilemeyeceğine ilişkin olup, bu ara kararların esas hükümle birlikte temyizaşamasında hukuki denetimlerinin yapılamayacağı anlamına gelmemektedir.
45.Zira, aynı Dairenin “uyuşmazlık hakkında verilen temyize konu olabilecek nitelikte bir kararın temyiz mercii tarafından incelenmesi sırasında yargılamanın seyrinideğiştiren adli yardım talebinin reddine veya kabulüne ilişkin kararın hukuka uygunbulunup bulunmadığı yönünden incelenebileceğinde tereddüt bulunmadığı ve koşullarıgerçekleşmiş bulunan adli yardım talebinin kabulü yönünde karar verilmesi gerekirkenadli yardım isteminin reddi ile sonrasında davanın açılmamış sayılması yolunda verilenidare mahkemesi kararında hukuka uyarlık bulunmadığı” gerekçesiyle vermiş olduğu birçokbozma kararı bulunmaktadır (bkz. Danıştay 10. Dairesi, E.2007/8643, K.2007/6601, K.T.31/12/2007; E.2008/9481, K.2009/1708, K.T. 16/3/2009).
46.Danıştay İdariDava DaireleriKuruluda adli yardım talebininreddi sonrasında davanın açılmamış sayılması yolundaki ilk kararında ısrar eden idare mahkemesikararını Danıştay 10. Dairesinin belirtilen içtihadına paralel bir gerekçeyle ve AİHMkararlarına da atıfta bulunmak suretiyle yakın tarihli bir kararında bozmuştur (bkz. Danıştayİ.D.D.K., E.2009/1670, K.2012/1535, K.T. 11/10/2012).
47.Somut olayda başvurucu, Ankara 6. İdare Mahkemesinin 12/9/2012 tarih ve E.2012/391, K.2012/2269 sayılı kararınakarşıtemyiz aşamasında incelenmeyeceğidüşüncesiyleetkilibiryol olarakgörmediğitemyizyolunabaşvurmadan AnayasaMahkemesine bireysel başvuru yapmıştır. Ancak başvurucunun açtığı tam yargı davasının temyiz incelemesi, konusu itibarıyla Danıştay 10. Dairesinin görevine girmektedir ve anılan Dairenin de adli yardım taleplerinin reddi yolunda verilen ara kararlarının, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin esas hükümle birlikte temyiz yoluna gidildiği takdirde hukuka uygunluk denetiminden geçeceği yolunda istikrarlı bir içtihadının olduğu, hatta adli yardım talebinin kabul edilmesi gerekirken reddedilmesini hukuka aykırı bularak bozma kararları verdiği görülmektedir.
48.Buna göre, adli yardım talebinin reddi sonrasında verilen davanın açılmamış sayılmasına ilişkin karara karşı açık olan temyiz yolunun, adli yardım talebi hakkında verilen kararın hukuksal denetimi yönünden başarısız olacağı iddiası ispat edilemediğinden anılan karara karşı temyiz kanun yoluna başvurulması, iddia edilen ihlalin giderilmesi bakımından etkiliveöncelikliolup,birihlaliddiasının başvuru yollarıtüketilmedenAnayasa Mahkemesince bireysel başvuru kapsamında incelenemeyeceği yolundaki kuraldan ayrılmayı gerektirecek bir neden bulunmamaktadır.
49.Açıklanan nedenlerle, ihlale neden olduğu ileri sürülen mahkeme kararı için kanunda öngörülmüş yargısal başvuru yollarının tamamı bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmeksizin temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun, diğerkabul edilebilirlik koşulları yönündenincelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniylekabul edilemezolduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No :29007-RG.T. :22.05.2014
B.No : 2013 / 6065-K.T : 03.04.2014
27.Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya çıkan ihlale karşı öncelikleyetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır. Anayasa Mahkemesinebireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlaledildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde olağan kanun yolları ile çözümekavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağandenetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (B. No: 2012/946,26/3/2013, §§ 17, 18). Başvurucu hakkındaki dava derdest olup, temyiz aşamasındadır. Dolayısıyla bu şikâyet bakımından başvuru yolları henüz tüketilmemiştir.
|
RG No :28664 -RG.T. :01.06.2013
B.No : 2013 / 539-K.T : 16.05.2013
43.Biranayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen,yalnızcaderece mahkemelerinin ve temyiz merci kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların, açıkça dayanaktan yoksun olup Anayasa ve Kanun tarafından Mahkemenin yetki kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır. Anayasa Mahkemesi,derece mahkemelerinin, Anayasa’da belirtilenyükümlülükleri yerine getirip getirmediğini denetlemeklegörevli olup,derecemahkemelerinin yetki alanı içinegirenyargılama sonucunun hatalı olduğu iddiasıyla yapılacak başvuruları açıkça temelsiz bulmaktadır.
44.Yukarıda anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olması veya adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesidir.Başvurucular, yargılamasırasında delillerini,iddialarınıveya savunmalarını sunmuşlar, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara itiraz etme imkanı bulmuşlar ve bunlar derece mahkemeleri tarafından gereği gibi değerlendirilmiş ise kanun yolu şikayeti niteliğindeki butürbaşvurularhakkındaaçıkçadayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemezlikkararı verilir. Ancak söz konusukurallara uyulsa dahi yargılamanın bütünü incelendiğinde açık bir keyfilik durumu söz konusu ise bu tip şikayetler kabuledilmektedir.Derecemahkemelerince delillerinyanlışdeğerlendirildiği iddiaları yönünden, Mahkeme, temyiz merci olmadığı için inceleme yapmayı gerekli görmemektedir. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, § 26, 12/2/2013).
|
RG No :29002-RG T. : 06.06.2014
B.No : 2013/2839-K.T: 03.04.2014
38.Bu şekildeki bir kabul, bu tür olaylarda yürütülen ceza soruşturmalarının Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmeyeceği anlamına gelmemektedir. Ancak ilke olarak tıbbi ihmallere ilişkin şikayetler konusunda temel başvuru yolu hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Karakoca/Türkiye, B. No: 46156/11,21/5/2013).
47.Başvuru konusu olayda cezai sorumluluğun tespiti için ilgili kanun yoluna başvuran ancak sonuç alamayan başvurucu açısından da değinilen hukuki ve idari kanun yollarına başvurma imkânları bulunmaktadır. Bu nedenle, yapılan tıbbi müdahale açısından ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuruyollarının tamamınınbireysel başvuru yapılmadanöncetüketilmiş olduğundan söz edilemeyecektir.
|
RG No :28871-RG T. : 03.01.2014
B.No :2013/9894 -K.T:02.01.2014
- 24. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunu’nun 45.maddesinin ( 1) numaralı fıkrası gereğince Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireyselbaşvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddiaedilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan HaklarıSözleşmesi (“AİHS”) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve AİHS’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hakihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
- 25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun, hakkındaki davanın tabii hakim ilkesine aykırı olarak olağanüstü bir mahkeme tarafından görüldüğünü yönündeki şikayetlerinin Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan “adil yargılanma hakkı” kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
- 26. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’ da adil yargılanmahakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriği, AİHS’nin “Adilyargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmelidir (B. No: 2012113,217/2013, § 38).
- 29. Zira temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya çıkan ihlale karşı öncelikleyetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır. Anayasa Mahkemesinebireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlaledildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde olağan kanun yolları vasıtasıylaçözüme kavuşturulması gerekir. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin buolağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (B. No:2012/946, 26/3/2013, §§ 17-18). Başvurucu hakkındaki dava derece mahkemesi önündederdesttir. Bu şikayet bakımından başvuru yolları henüz tüketilmemiştir.
30. Açıklanan nedenlerle, başvurunun bu kısmının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No : 28875 – RG T. : 07.01.2014
B.No : 2012 /673 – K.T : 19.12.2013
18.Başvuru konusu dava, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlama tarihi olan 23/9/2012’den önce açılmış olup, başvuru tarihi itibarıyla derdest olduğuanlaşılmakla, başvurunun incelenmesi Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisidahilindedir. Ayrıca, bireysel başvuruda bulunulmadan önce, ihlal iddiasının dayanağı olanişlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarınıntamamının tüketilmiş olması gerekmekle birlikte,hukuksistemimizde, yargılamanınuzamasınıönleyicietkiye sahipolan veya yargılamanın makulsürede yapılmamasısonucunda oluşan zararları tespit ve tazmin edici nitelik taşıyan bir idari veya yargısalbaşvuruyolunun bulunmadığı anlaşıldığından, başvuru kanun yollarının tüketilmesi yönünden kabul edilebilir niteliktedir. (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 21-30).
|
RG No : 28875 – RG T. : 07.01.2014
B.No : 2013/850 – K.T : 19.12.2013
21.Başvurucunun sosyal güvenlik primlerinineksik yatırıldığına ilişkin şikâyetlerini öncelikle yetkili ve görevli ilk derece mahkemeleri önünde dile getirmesi, ilkderece mahkemesi kararlarından tatmin olmaması durumunda ise süresinde ve usulüneuygun olarak temyiz yolunu kullanması gerekirdi. Başvurucu prim ödemeleriyle ilgilişikâyetlerini daha önce dava konusu yaptığına dair herhangi bir belge sunmamıştır. Budurumda başvurucununbahsedilenşikâyetihususunda başvuruyollarınıntüketildiğisöylenemez.
|
RG No : 28907 – RG T. : 08.02.2014
B.No : 2013/5028 – K.T : 14.01.2014
26.Başvuru konusu olayda, başvurucu, ödeme emrinin iptali istemiyle açtığı davada verilen Mahkeme kararına itiraz etmiş ancak itirazı Bursa Bölge İdare Mahkemesince reddedilerek karar onanmıştır. Başvurucu Danıştay tarafından karara bağlanmasını talep ettiği karar düzeltme dilekçesini Mahkemeye sunmuş, Mahkeme ise bölge idare mahkemesinin itiraz üzerine verdiği kararlara karşı Danıştay’dan karar düzeltme talebinde bulunulamayacağı gerekçesiyle başvurucunun dilekçesini reddetmiş, ancak başvurucunun aynı talep ile karar düzeltme dilekçesini yeniden Mahkemeye sunması üzerine, Bursa Bölge İdare Mahkemesi karar düzeltme isteminin incelenmeksizin reddine karar vermiştir,
27.Başvurucu, başvuru formunda; Bölge İdare Mahkemesinin karar düzeltme isteminin incelenmeksizin reddi kararma yönelik bir şikâyet ileri sürmemekte olup, kiraödemelerinden dolayı sorumlu sıfatı ile katma değer vergisini süresi içinde tevkif edip beyanetmediği gerekçesiyle adına kesilen vergi cezalarının anayasal haklarını ihlal ettiğini iddiaetmektedir.
28.Bir kanun yoluna başvurulmuş olması tek başına bu yolun tüketildiği anlamına gelmez. Bir kanun yolunun tüketildiğinden söz edilebilmesi için öncelikle usulüne uygun bir başvuru yapılması, yapılan başvurunun sonucunun beklenmesi ve incelemesüresince öngörülmüş olan yöntem, biçim, süre ve diğer koşullara uygun hareket edilmesigerekir. Başvurucunun, usule uygun olmayan şekilde yaptığı karar düzeltme talebine aitdilekçe hakkında önce dilekçenin reddine ve ardından yenilenen dilekçede de aynı hatanınfarklı bir biçimde yapılması nedeniyle karar düzeltme talebinin incelenmeksizin reddinekarar verilmiş olup, başvurucunun olağan kanun yollarını usulüne uygun bir şekildetüketmeden bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
29.Açıklanan nedenlerle, ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş yargısal başvuru yollarının tamamı bireysel başvuruyapılmadan önce usulüne uygun şekilde tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlaledildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun, diğerkabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemişolması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No : 28924 – RG T. : 25.02.2014
B.No : 2013/533 – K.T : 09.01.2014
29.Özel hayata ilişkin bilgilerin istihbar amaçla hukuka aykırı olarak temin edilmesi ve bir soruşturma sürecinde bu bilgileri içeren raporun kullanılması, açılan kamudavasına ilişkin dosyada bu raporun bulundurulmasıyla ilgili olarak, raporu düzenleyen vesoruşturmada kullanan kamu görevlileri hakkında başvurucu şikâyetçi olmuştur.
30.Bu şikâyet üzerine raporu düzenlediği iddia edilen MİT mensupları hakkında soruşturma izni verilmemesi nedeniyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmayayer olmadığına (inceleme yapılmasına yer olmadığına) karar verildiği anlaşılmaktadır
45.Başvurucununşikayetiyleilgiliolarak adlibir kovuşturma açılmasının mümkün olmadığı, genel mahkemelerde açılacak dava yoluyla başvuru kapsamındakişikâyetin incelenmesinin, varsa ihlalin tespiti ve adil bir tazminin sağlanmasının mümkünolduğu görülmekle birlikte, başvurucudan ihlal iddiasına ilişkin etkili olabilecek tümbaşvuru yollarını tüketmesini beklemenin adil olmayacağı sonucuna varılmıştır.
|
RG No : 28924 – RG T. : 25.02.2014
B.No : 2013/841 – K.T : 23.01.2014
64.1602 sayılı Kanun’un 63. maddesinde Daireler ve Daireler Kurulu kararlarının kesin olduğu, kesin hükmün bütün hukuki sonuçlarını hasıl edeceği kurala bağlanmıştır. Bunedenle bu kararlardan sonra bireysel başvuru yoluna gidilmesi mümkündür (B.No:2013/1177, 26/3/2013, § 18). Bununla birlikte, başvurucular vekili, 8/1/2013 tarihindeAYİM’in kararına karşı karar düzeltme başvurusunda bulunmuş ve 15/5/2013 tarihindeAYİM karar düzeltme talebini reddetmiştir. Karar 29/5/2013 tarihine başvurucuların vekilinetebliğ edilmiş ve14/6/2013tarihinde başvurucular tarafındanAnayasa Mahkemesinebildirilmiştir. Bu durumdaAnayasaMahkemesi tarafından başvuru hakkındakararverilmeden önce bu kanun yolu da başvurucular tarafından tüketilmiş olmaktadır.
|
RG No :28940-RG T. : 13.03.2014
B.No : 2012/574 – K.T : 06.02.2014
41.Başvuru konusu olayda, başvurucunun 25/5/2012 tarihinde yaptığı karar düzeltme talebi (§15) incelendiğinde, başvurucunun davalı idare tarafından sunulan gizlilik dereceli bilgilerin kendisine tebliğ edilmediği ve bu bilgilerin hükme esas alındığına ilişkin herhangi bir iddiayı ileri sürmediği görülmektedir.
42.Başvurucu tarafından ihlal iddiasına konu idari işlem için öngörülmüş olan kanun yollarında başvurunun bu kısmına ilişkin ihlal iddialarının ileri sürülmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından, diğer kabul edilebilirlik şartlan yönünden incelenmeksizin bu kısma ilişkin iddiaların”başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No :28946-RG T. : 19.03.2014
B.No :2013/7204 -K.T:20.02.2014
38.Her ne kadar, mülga 1475 sayılı Kanun’un 14. maddesinde kıdem tazminatının en yüksek banka mevduat faiziyle tahsiline karar verilmesi gerektiği hükümaltına alınmışsa da başvurucu, ıslah dilekçesinde faiz talebinde bulunmadığından, kanungereği taleplebağlı olan Mahkemece, ıslahlaartırılan miktarafaizuygulanmadığ anlaşılmaktadır. Mahkemece, başvurucunun ıslah dilekçesindeki talebine uygun olarak karar verildiği görülmektedir. Başvurucu bu anlamda, ihlale neden olduğunu ileri sürdüğü iddiaya ilişkinolarakyargılama sırasında taleptebulunmadığıiçinyargısalyollarusulünce tüketilmemiştir.
39.Açıklanan nedenlerle, tazminat ve alacaklara en yüksek banka mevduat faizinin uygulanmamasınedeniyle adil yargılanma hakkınınihlal edildiğiiddiasınınbaşvuru yollan usulüne uygun şekilde tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığıanlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönündenincelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğunakarar verilmesi gerekir.
|
RG No :28982-RG T. : 25.04.2014
B.No :2013/9 -K.T:07.03.2014
52.Başvuru konusu olayda, Askeri Savcılığın 23/2/2011 tarih ve E.2011/171, K.2011/20sayılıkararınakarşı,başvuruculartarafındanitirazkanunyoluna başvurulmamıştır.
53.Başvurucuların ceza soruşturması sonucunda verilen KYOK kararına karşı 353 sayılı Kanun’un 107. maddesinde öngörülen kanun yoluna başvurmadıkları anlaşıldığından ceza soruşturmasına yönelik bu bölümde yer verilen şikâyetler açısından kanun yollarının tüketildiğinden söz edilemez.
54.Açıklanan nedenlerle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının yetkili derece mahkemeleri önünde tanınan başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun yürütülen ceza soruşturmasına ilişkin bölümünün “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No :28982-RG T. : 25.04.2014
B.No :2013/852 -K.T:06.03.2014
21.Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kullanılan bir kanun yolundan sonra aynı sonuca varmak amacıyla ikinci bir kanun yoluna ayrıca gidilmesinizorunlukılmamaktadır (bkz.Patricia Raquel Reat Alves/Portekiz,B. No:19485/02,9/11/2004; İsmail Çınar/Türkiye, B. No:28602/95, 13/11/2003). Türk Hukukunda da idariyargı ve hukuk yargılaması açısından karar düzeltme kanun yolu, temyiz kanun yolundansonra kullanılabilen ve temyiz aşamasında incelenen kararın aynı temyiz mercii tarafındantekrar gözden geçirilmesini ve dolayısıyla temyizden beklenen sonucu sağlamaya yönelik bi başvuru yolu olup, bireysel başvuruda bulunabilmek için karar düzeltme kanun yolununtüketilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır.
22.Ancak bireysel başvuruda bulunmak isteyenler tarafından etkili ve sonuç almaya yeterli görülerek karar düzeltme kanun yoluna da başvurulması durumunda anılankanun yolunun sonuçlanmasının beklenmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, AnayasaMahkemesine başvurunun yapılmasından sonra, ancak başvurunun kabul edilebilirliğihakkında karar verilmeden önce karar düzeltme başvurususonuçlanmış ise başvuruyollarının tüketildiği kabul edilmelidir.
|
RG No :29064-RG.T. : 18.07.2014
No : 2012 /1205 -K.T:08.05.2014
34.5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde, kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen, (d) bendinde, makul sürede hakkında hüküm verilmeyen, (g) bendinde, yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan bir tutuklu için tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Bu yol, bir yandan başvurucunun maruz kaldığı tutukluluk nedenleri ve süresinin uzunluğunun tespiti, diğer yandan da uğradığı zararın tazmini imkânını sağlamaktadır. Bu nedenle, 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi ile öngörülen hukuk yolu, başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (bkz. yukarıda anılan Şefik Demir/Türkiye, § 33).
35.Başvurucu, hakkındaki mahkûmiyet hükmünün kesinleştiği 17/1/2014 tarihinden itibaren 5271 sayılı Kanun’un 141, maddesine dayanarak tazminat talebinde bulunma imkânına sahiptir. Etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan hukuk yoluna başvurmaksızın yapılan bireysel başvuruların Mahkemece incelenmesi, bireysel başvuru yolunun ikincilliği ilkesi gereği mümkün değildir.
|
RG No :29051 -RG.T. : 05.07.2014
B.No : 2014 /256 -K.T:25.06.2014
39.Kanun yollarını tüketme kuralının varlık nedeni, kamu gücü işlem ve eylemlerini gerçekleştiren makamlara ve öncelikli olarak da mahkemelere iddia edilen Anayasa ihlallerini önleme veya düzeltme imkânı vermektir. Kanun yollarını tüketme kuralının insan haklarını koruma amacı göz önüne alındığında aşırı biçimcilikten uzak ve belirli bir esneklikle uygulanması gerekir. Öte yandan iç hukuk yollarını tüketme kuralı ne kesin ne de otomatik olarak uygulanabilir bir kuraldır; bu kurala riayetin denetlenmesinde somut davanın koşullarının dikkate alınması esastır. Başka bir deyişle bireysel bir başvuruda yalnızca hukuk sistemlerindeki kanun yollarının varlığı değil, aynı zamanda bunların işlediği bağlam ile başvuranın kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekir (bkz. Kozaaoğlu Türkiye [BD], B. No: 2334/03,19/2/2009, § 40).
40.Somut olayda İlk derece Mahkemesi iki ara kararı vermiştir. Bunlardan birincisi, başvurucunun başörtülü olması sebebiyle yargılamanın yapılmayarak duruşmanın ertelenmesi ve ikincisi ise başvurucunun müvekkiline yeni bir avukat tutması için süre vermesidir. Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunan bir başvurucu hem teoride, hem de pratikte var olan ve kendisinin doğrudan başvurduğu takdirde şikâyetine giderim sağlayacak ve makul ölçüde bir başarı şansı sunan iç hukuk yollarını tüketmesi gerekir. Danıştay Sekizinci Dairesinin 5/11/2012 tarihli kararını uygulamaması nedeniyle İlk Derece Hâkimi hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna (HSYK) şikayette bulunulması mümkün ise de HSYK’nın, ilk derece mahkemesinin ara kararını denetlemesi ve kaldırması mümkün olmadığındanbu yol,başvurucununşikayetine giderimsağlayacak biryololarak değerlendirilemez.
|
RG No :29648 -RG.T. : 02.07.2014
B.No : 2012 /575 -K.T: 08.05.2014
41.Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde, yargılama sonucunda verilen 8/5/2012 tarihli kararda davanın reddi ile birlikte gizlilik dereceli belgelerin iadesine de karar verildiği ve kararın tebliği ile beraber başvurucunun, kararda ifade edilen gizlilik dereceli belgelerden haberdar olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan Mahkeme kararı, sadece gizli olduğu belirtilen belgelere dayanmamış olup, başvurucunun diğer şahsi halleri de dikkate alınmıştır. Ayrıca, başvurucunun 31/5/2012 tarihinde yaptığı karar düzeltme talep dilekçesiincelendiğinde, başvurucunun davalı idare tarafından sunulan gizlilik dereceli belgelerin kendisine tebliğ edilmediği ve bu belgelerin hükme esas alındığına ilişkin herhangi bir iddiayı ileri sürmediği de görülmektedir.
42.Açıklanan nedenlerle, başvurucunun, anılan ihlal iddialarını öngörülmüş olan kanun yollarında ileri sürmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının”başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No :29098 -RG.T. : 02.07.2014
B.No : 2013 /1128 -K.T: 08.05.2014
34.Etkili bir başvurudan söz edebilmek için, başvuru yolunun sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp, bu yolun uygulamada fiilen de etkili olması ve başvurulan makamın ihlal iddiasının özünü ele alma yetkisine sahip bulunması gereklidir. Başvuru yolunun bir hak ihlali iddiasını önleyebilme, devam etmekteyse sonlandırabilme veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilme ve bunun için uygun bir tazminat sunabilmesi halinde ancak etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir. Yine, vuku bulmuş bir hak ihlali iddiası söz konusu olduğunda, tazminat ödenmesinin yanı sıra sorumluların ortaya çıkarılması bakımından da yeterli usuli güvencelerin sağlanması gerekir. (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Ramirez Sanchez / Fransa. 59450/2000, 4/7/2006, §§ 157, 160; Aksoy / Türkiye. 21987/93, 18/12/1996, § 95).
|
RG No :29028-RG T. : 12.06.2014
B.No : 2013 / 5956-K.T: 15.04.2014
26.Başvuru konusu olayda, hukuka aykırı olarak elde edildiği iddia edilen kişiselverilerin kullanıldığı belirtilen yargılama prosedürünün ilk derece mahkemesi önündederdest olduğu ve Mahkemece henüz uyuşmazlığın esasına dair bir karar verilmediğigörülmektedir. Derdest olan yargılama faaliyeti nazara alındığında, ihlal iddiasıyla ilgil olarakkanundaöngörülmüş olan idari veyargısal başvuru yollarınıntamamınıntüketilmemiş olduğu anlaşılmaktadır.
27.Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ihlal iddiasına ilişkin olarakkanunen öngörülmüş olan başvuru yollan tüketilmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğuanlaşıldığından,başvurununbu kısmının,diğerkabuledilebilirlikşartları yönünde incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğun karar verilmesi gerekir.
|
RG No :29009-RG T. : 24.05.2014
B.No : 2013/2284-K.T: 15.04.2014
43.Bireyin fiziksel ve zihinsel bütünlüğü, Anayasa’nın 17. maddesinde yer verilen “maddi ve manevi varlık” kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireyin maddi vemanevi varlığının bir parçası olan fiziksel ve zihinsel bütünlüğe keyfi olarak müdahaleetmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür. Ancak Devletin, bireylerinmaddi ve manevi varlığına yönelik olarak yapılan müdahalelere karşı etkili mekanizmalarkurma çerçevesindeki pozitif yükümlülüğü, tüm müdahale türleri açısından mutlaka cezaisoruşturma ve kovuşturma yapılmasını gerekli kılmaz. Belirtilen haksız müdahalelere karşıbireyin korunması hukuk muhakemesi yoluyla da mümkündür. Nitekim fiziksel ve zihinselbütünlüğeyapılanmüdahaleleriçinülkemizdehemcezaihemdehukukikorumaöngörülmüştür. Ancak hukukumuz açısından, mobbing teşkil eden ve psikolojik taciz, şiddetve yıldırma türünden davranış grubu olarak kabul edilen ve somut başvuruya konu eylemlerebenzer eylemlerin içinde ceza hukuku anlamında suç teşkil eden fiillerin yer almasıdurumunda, bu alandaki yaptırımlara tabi tutulma olanağı bulunmakla beraber, özel hukukanlamında bu tür fillerin tazminat davasına konu edilebildiği görülmektedir. Yargı kararlarınazara alındığında, belirtilen tazmin imkanının, kişinin kamu görevlisi veya özel hukuka tabibir hizmet sözleşmesi çerçevesinde görev yapması nazara alınarak, hem idari yargı hem deadli yargı alanında yer alan yargısal makamlarca sağlandığı anlaşılmaktadır (Y.H.G.K.25/9/2013 tarih ve E.2012/9-1925, K.2013/1407; Danıştay 8. Dairesi 16/4/2012 tarih veE.2008/10606, K.2012/1736). Dolayısıyla bir bireyin, somut başvuruda belirtilen fiillerebenzer eylemler vasıtasıyla fiziksel ve zihinsel bütünlüğüne müdahale edildiği iddiasıyla,hukuk davası yoluyla daha etkin bir giderim sağlaması mümkündür (B. No. 2013/1123,2/10/2013, § 35). Ayrıca, belirtilen müdahale biçiminin içerisinde, kişinin mahremiyet alanına dâhil olan bilgilerin, kendi rızası olmaksızın açıklanması, yayılması, bu bilgilere başkaları tarafından ulaşılması ve rızası hilafına kullanılması, kısaca bu bilgilerin mahrem kalması konusundaki birey menfaatine aykırı eylem ve davranışların bulunması da mümkündür.
44.Hukuka veya sözleşmeye aykırı bir fiil nedeniyle başkasına verilmiş olanzararın tazmin edilmesi yükümlülüğünü ifade eden hukuki sorumluluk, ceza hukukualanında suç olarak adlandırılan insan davranışına göre daha geniş bir hukuka aykırı davranışgrubunu kapsamaktadır. Bir eylemin suç teşkil edebilmesi için ilgili kanunda açıkçatanımlanması gerekirken haksız fiil için böyle bir sınırlamaya yer verilmemektedir. Ayrıca,ceza hukuku alanında taksire dayalı sorumluluğun istisnai nitelik taşımasına rağmen, kastenveya taksirle başkalarına verilen zararın hukuki sorumluluk kapsamında giderim imkânınındaha fazla olduğu, ceza hukuku alanında objektif sorumluluğa yer verilmezken hukukisorumluluk alanında objektif sorumluluk esasının da etkin şekilde uygulandığı ve hukukisorumluluk alanında aynı maddi vakıalar çerçevesinde daha düşük bir ispat standardıkullanılarak kişisel sorumluluğun söz konusu olabildiği anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra,hukuk sistemimizde ceza muhakemesinde şahsi hak iddiasında bulunma imkânı ortadankaldırılırken, hukuki sorumluluk alanındaki tazmin yükümlülüğünün asıl gayesinin zarargörenin zararının telafi edilmesi olduğu nazara alındığında, özellikle somut başvuruya konu ihlal iddiasına benzer uyuşmazlıklar açısından, hukuki tazmin yolunun daha yüksek başarı şansı sunabilecek, kullanılabilir ve etkili bir başvuru yolu olduğu anlaşılmaktadır.
45.Başvuruya konu olayda, başvurucu tarafından görev yaptığı okulun yönetimkadrosunda yer alan ve okulda çalıştığı belirtilen şüpheliler hakkında, kendisinin deeserleriyle iştirak ettiği bir resim sergisinde izinsiz olarak sağlık durumu hakkında sorularsorulduğu,sergiyedahilolaneserlerininfotoğraflarınınçekildiği,toplanankişisel bilgilerinin okul idaresine iletilmesi sonucunda hakkında disiplin soruşturması başlatıldığı,belirtilen işlem ve başka bir takım hukuksuz işlemler yapılmak suretiyle idarece kendisinemobbing uygulandığı belirtilerek suç duyurusunda bulunulduğu, yürütülen soruşturmasonucunda şüpheliler hakkındaki evrakın işlemden kaldırılmasına karar verildiği, ancakbaşvurucu tarafından somut başvuru açısından daha etkili bir giderim yolu olan hukuk davasıaçma yoluna gidilmediği anlaşılmaktadır.
46.Yukarıda yer verilen tespitler çerçevesinde, fiziksel ve zihinsel bütünlüğe vemahremiyet alanına ait unsurlara karşı yapıldığı iddia edilen müdahaleler ile ilgili olarak, başvurucu tarafından yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulmuş olduğu nazaraalındığında, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için etkili başvuruyollarının tüketilmesi koşulunun yerine getirildiği söylenemez.
47.Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından fiziksel ve zihinsel bütünlüğüneve mahremiyet alanına ait unsurlara karşı yapıldığı iddia edilen müdahaleler ile ilgili olarakyalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulduğu ve somut başvuru açısından daha etkili birgiderim yolu olan hukuk davasıaçma imkânıkullanılmaksızın bireyselbaşvurudabulunulduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No :29028-RG.T. : 12.06.2014
B.No : 2013/5680-K.T: 15.04.2014
41.Hukuka veya sözleşmeye aykırı bir fiil nedeniyle başkasına verilmiş olanzararın tazmin edilmesi yükümlülüğünü ifade eden hukuki sorumluluk, ceza hukukualanında suç diye adlandırılan insan davranışına göre daha geniş bir hukuka aykırı davranışgrubunu kapsamaktadır. Bir eylemin suç teşkil edebilmesi için ilgili kanunda açıkçatanımlanması gerekirken haksız fiil için böyle bir sınırlamaya yer verilmemektedir. Ayrıca ceza hukuku alanında taksire dayalı sorumluluğun istisnai nitelik taşımasına rağmen, kastenveya taksirle başkalarına verilen zararın hukuki sorumluluk kapsamında giderim imkânınındaha fazla olduğu, ceza hukuku alanında objektif sorumluluğa yer verilmezken hukukisorumluluk alanında objektif sorumluluk esasının da etkin şekilde uygulandığı ve hukukisorumluluk alanında aynı maddi vakıalar çerçevesinde daha düşük bir ispat standardıkullanılarak kişisel sorumluluğun söz konusu olabildiği anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra,hukuk sistemimizde ceza muhakemesinde şahsi hak iddiasında bulunma imkânı ortadankaldırılırken, hukuki sorumluluk alanındaki tazmin yükümlülüğünün asıl gayesinin zarargörenin zararının telafi edilmesi olduğu nazara alındığında, özellikle somut başvuruya konuihlal iddiasına benzer uyuşmazlıklar açısından, hukuki tazmin yolunun daha yüksek başarı şansı sunabilecek, kullanılabilir ve etkili bir başvuru yolu olduğu anlaşılmaktadır.
43.Yukarıda yer verilen tespitler çerçevesinde, fiziksel ve zihinsel bütünlüğeyapılan müdahaleler ile ilgili olarak, başvurucu tarafından yalnızca ceza muhakemesi yolunabaşvurulmuş olduğunazaraalındığında, AnayasaMahkemesine bireyselbaşvurudabulunabilmek için tüm başvuru yollarının tüketilmesi koşulununyerine getirildiğisöylenemez.
44.Açıklanannedenlerle, somut başvuru açısından daha etkili bir giderim yoluolanhukuk davası açmaimkânı kullanılmaksızınbireysel başvurudabulunulduğuanlaşıldığından, başvurunun bu kısmının “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabuledilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No : 28864 – RG T.:27.12.2013
No : 2012/650 – K.T.:05.12.2013
21.Belirtilen hükümler uyarınca, bireysel başvuruda bulunulmadan önce, ihlali iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari veyargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekmektedir. (B. No: 2012/1027,12/2/2013,§ 19, 20; B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26). Ancak, başvuru yollarının tüketilmesiilkesinin mutlak şekilde uygulanması temel hak ve özgürlüklerin etkin kullanımını vekorunmasını engelleyecek olup, devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanmahakkının ihlal edildiği iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi şartının aranması,makul sürede yargılama yapma yükümlülüğüne aykırı davranılması nedeniyle meydana gelen sonuçları ortadan kaldırmayacağından, bu durum başvuru yollarının tüketilmesi kuralının istisnalarından birini teşkil etmektedir. Makul sürede yargılama yapma yükümlülüğünün yerine getirilmediği iddiasını içeren başvurular açısından, yalnızca yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleştirilmesini temin eden, bir başka ifade ile yargılamanın uzamasını önleyici etkiye sahip olan veya yargılamanın makul sürede yapılmaması sonucunda oluşan zararları tespit ve tazmin edici nitelik taşıyan bir idari veya yargısal başvuru yolunun var olması halinde, bireysel başvuruda bulunulmadan önce bu başvuru yolunun tüketilmesi şartı aranacaktır. Ancak hukuk sistemimizde, belirtilen etkiye sahip etkin bir başvuru yolu bulunmadığı anlaşıldığından, başvuru kanun yollarının tüketilmesi yönünden kabul edilebilir niteliktedir. (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 27, 28).
|
RG No : 28864- RG T.:27.12.2013
No : 2013/1942- K.T.:04.12.2013
55.Görüldüğü üzere. 5 teknisyenin ölümüne neden olabilecek ve üç ayrı aşamaiçinde değerlendirilebilecek olaylar zincirine ilişkin idari ve adli makamların yürüttüklerisoruşturmalar halen devam etmektedir. Sadece, birinci aşama kapsamında yer alan, EnerjiBakanlığı yetkilileri hakkında yürütülen soruşturmanın sona erdiği kabul edilerek devletin yaşam hakkını koruma ve sorumlular hakkında etkili soruşturma yapma yükümlülüğünü yerine getirmediği iddiasıyla bireysel başvuruda bulunulmuştur. Yaşam hakkına ilişkin bir ihlal sözkonusu ise bu ihlalin giderilmesi öncelikle idari makamların ve derece mahkemelerinin yükümlülüğü altındadır. Maddi gerçeğin ortaya çıkması ve yaşanan olayın nedeninin belirlenmesi için birçok yönü bulunan olayda yukarıda yer verilen Üç aşama içinde yer alan işlem, eylem ve ihmallerden hangilerinin ölüm olayının yaşanmasına neden olduğunu tespite ilişkin idari ve yargısal soruşturmaların sonuçlanması gerekmektedir. Bu nedenle, ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olduğundan söz edilemeyecektir. Bu durumda, başvuru konusu olayda Devletin yaşam hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüklerin maddi boyutunun, yani elindeki tüm imkânları kullanarak yaşam hakkını korumak için öngörülen yasal ve idari tedbirlerin gereği gibi uygulanıp uygulanmadığının Anayasa Mahkemesince bu aşamada incelenmesi ve bu konuda karar verilmesi mümkün değildir.
63.Başvuru konusu olay hakkında yürütülen soruşturmaların safahatı bu şekildeortayakonulduğunda, başvurucuların enerji nakil hattı direklerinin kaldırılmamasısuretiyle olayın yaşanmasına neden olduklarını ileri sürdükleri Enerji Bakanlığı yetkililerihakkında yürütülen ceza soruşturmasının yanı sıra aynı konuya ilişkin DSİ, Araş EDAŞ vediğer taşeron şirket yetkilileri hakkındaki ceza soruşturmasının da devam ettiğianlaşılmaktadır. Enerji nakil hattı direklerinin kaldırılmaması nedeniyle anılan yetkililerinherhangi bir cezai sorumluluğu varsa, bu soruşturmalar sonucunda tespiti yapılabilecektir.
64.Anayasa’nın 17. maddesi hükümleri başvuruculara üçüncü tarafları (başvurukonusu olayda Enerji Bakanlığı yetkililerini) belirli bir suç (görevi kötüye kullanma suçu)nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği, tüm yargılamaların mahkûmiyetleya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma yükümlülüğü verdiği anlamınagelmemektedir (B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 56).
65.Ayrıca ifade etmek gerekir ki, ceza kanunları uyarınca suç oluşturmayaneylem ve ihmallere karşı kusura ve hatta kusursuz sorumluluğa dayalı olarak, Anayasa’nın125. maddesinin son fıkrası uyarınca idarenin, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararıödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış, 2577 sayılı Kanun ile 6098 sayılı Kanun’unyukarıda yer verilen (§ 29-30) hükümleri ile hukuk ve idare mahkemeleri önünde uğranılanzararları tazmin yolları düzenlenmiştir. Bu kapsamda, gelişen teknoloji ve ihtiyaçlara bağlıolarak idarenin yürüttüğü hizmetlerin bazılarının bünyesinde risk taşıdığı değerlendirilmiş vehizmetin özelliğinden kaynaklanan risk bulunan faaliyetlerden dolayı gerek bu faaliyetiyürüten idare ajanlarının gerekse hizmetten yararlananların yada üçüncü kişilerinuğradıkları zararların kusursuz sorumluluk ilkesine göre tazmini gerektiği kabul edilmiştir (Danıştay 10. Dairesinin 23/6/1997 tarih ve E. 1996/3996, K. 19972544 sayılı kararı).Başvuru konusu olayda başvurucular açısından da değinilen hukuki ve idari kanun yollarınabaşvurma imkânı bulunmaktadır.
66.Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu yapılanceza soruşturmasısürecidevam ettiği için başvurunun bu kısmının da “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No : 28864- RG T.:27.12.2013
No : 2012/348- K.T.:04.12.2013
30.5271 sayılı Kanun’un tazminat isteminin düzenlendiği 141. maddesinin (1)numaralı fıkrasının (a) bendinde “Kanunlarda belirtilen koşullar dışında tutukluluğunundevamına kararverilen”kişilerin,maddîvemanevîher türlüzararlarını,devlettenisteyebileceklerine ilişkin düzenlemenin bu hususta bir başvuru mekanizması öngördüğügörülmekle birlikte, aynı Kanun’untazminat isteminin koşullarını düzenleyen 142.maddesinin (1)numaralı fıkrasında, kararveyahükümlerin kesinleştiğininilgilisinetebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen biryıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceği düzenlenmiştir. Adalet Bakanlığınca AnayasaMahkemesine bildirilen görüşte, somut olayla ilgili olarak, başvurucunun tutukluluğu devametmekle iken, tutukluluğu ile ilgili olarak 5271sayılı Kanun’un141. maddesine göretazminat talebinde bulunabileceği ifade edilmiştir.
31.Somut olayda beş yıllık azami tutukluluk süresinin dolması nedeniyletutukluluğun yasal dayanağının kalmadığı iddia edilmektedir. Buna göre, yasal olarakmümkün olmadığı hâlde tutukluluğun devamına karar verilmiş ise madde kapsamında bununmağduru maddi ve/veya manevi tazminat istemiyle dava açabilecektir.
32.Ancakbaşvurucununbaşvurutarihi itibariyleistemitazminatdeğildir.Başvurucu, Kanun’da öngörülen azami tutukluluk süresinin aşılmış olduğunun tespitiyletahliyesine karar verilmesini talep etmektedir. 5271sayılı Kanun’un koruma tedbirlerinedeniyle tazminata dair düzenlemelerine bu açıdan bakıldığında, başvurucunun şikayetiyleilgili bir çözüm getirilmediği görülmektedir. Başvurulması hâlinde bu yol yalnızca maddi vemanevi zararların giderilmesini teminat altına almakta, fakat hukuka aykırı tutulduğu tespitedilsedahikişiyeserbestbırakılmakonusundabirimkânsunmamaktadır.Bireyselbaşvurunun esastan incelenmesinden önce tutukluluk hâli sona ermediği sürece, kişinin buyola gitmesi somut talebi açısından etkili sayılamaz, dolayısıyla tüketilmesi gerekmez.
33.AçıklanannedenlerleAdaletBakanlığının,başvurucununtutukluluknedeniyle tazminat davası açmadığı ve başvuru yollarını tüketmediği yönündeki ön itirazıkabul edilemez. Başvurucunun iddialarının dayanaktan yoksun olmadığı görülmektedir.Başka bir kabul edilemezlik nedeni de görülmeyen başvurunun kabul edilebilir olduğunakarar verilmesi gerekir.
|
RG No : 28850- RG T.:13.12.2013
No : 2012/1272- K.T.:04.12.2013
79.Başvurucu, hakkındaki davanın tabii hâkim ilkesine aykırı olarak olağanüstübir mahkeme tarafından görüldüğünü, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğiniileri sürmüştür.
80.Bakanlık,başvurucualeyhineaçılankamudavasınınilkderecemahkemesinde derdest olduğunu, makul sürede yargılanmaya ilişkin olanlar hariç adilyargılanma hakkına dair şikâyetler konusunda kanun yolları henüz tüketilmediği içinbaşvurunun bu aşamada dinlenemeyeceğini ifade etmiştir.
85.Başvurucu hakkındaki dava derdest olup, temyiz aşamasındadır. Bu şikâyetbakımından olağan kanun yolları tüketilmemiştir. Bu nedenle başvurunun bu kısmının”başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesigerekir.
86.Başvurucu gazetecilik faaliyetleri nedeniyle yargılandığını ve bu kapsamdatutuklu bulunduğunu ileri sürerek ifade hürriyetinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
91.Bu hüküm uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak içinihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarınıntamamının tüketilmiş olması gerekir.
92.Başvurucunun hakkındaki dava derdest olup, temyiz aşamasındadır. Buşikâyet bakımından olağan kanun yolları tüketilmemiştir.Bu nedenle başvurunun bukısmının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna kararverilmesi gerekir.
|
RG No : 28847- RG T.:10.12.2013
No : 2012/660 – K.T.:07.11.2013
40.Başvurukonusuolayda,başvurucunun9/7/2012tarihinde yaptığıkarardüzeltme talebi (§16) incelendiğinde, başvurucunun davalı idare tarafından sunulan gizlilikdereceli bilgilerin kendisine tebliğ edilmediği ve bu bilgilerin hükme esas alındığına ilişkinherhangi bir iddiayı ileri sürmediği görülmektedir.
41.Başvurucu tarafından ihlal iddiasına konu idari işlem için öngörülmüş olankanun yollarında başvurunun bu kısmına ilişkin ihlal iddialarının ileri sürülmeksizin bireyselbaşvuruda bulunulduğu anlaşıldığından, diğer kabul edilebilirlik şartlan yönündenincelenmeksizin bu kısma ilişkiniddiaların”başvuru yollarınıntüketilmemişolması”nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No : 28842- RG T.:05.12.2013
No : 2012/1198- K.T.:07.11.2013
29.Ancak başvuru yollarının tüketilmesi ilkesinin mutlak şekilde uygulanmasıtemel hak ve özgürlüklerin etkin kullanımını ve korunmasını engelleyecektir. Hâlihazırdadevam etmekte olan bir yargılamada, makul sürede yargılama yapma yükümlülüğününyerine getirilmediği iddiası ile bireysel başvuruda bulunulabilmesi, başvuru yollarınıntüketilmesi kuralının istisnalarından birini teşkil etmektedir. Zira bu durumda başvuruyollarının tüketilmesi şartının aranması, makul sürede yargılama yapma yükümlülüğüneaykırı davranılması nedeniyle meydana gelen sonuçları ortadan kaldırmayacaktır. Aksine,makul olmadığı iddia edilen yargılama faaliyetinin daha da uzamasına ve başvurucuaçısından zararın artmasına neden olacaktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 27).
30.Makul sürede yargılama yapmayükümlülüğünün yerine getirilmediğiiddiasını içeren başvurular açısından, Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216sayılıKanun’un 45.maddesinin(2)numaralıfıkrasında öngörülenkanunyollarınıntüketilmesi şartı, ancak makul sürede yargılama yapma yükümlülüğüne ilişkin etkin birbaşvuru yolunun bulunması durumunda geçerli olabilecektir. Yargılama faaliyetinin makulsürede gerçekleştirilmesini temin eden, bir başka ifade ile yargılamanın uzamasını önleyicietkiye sahip olan veya yargılamanın makul sürede yapılmaması sonucunda oluşan zararları tespit ve tazmin edici nitelik taşıyan bir idari veya yargısal başvuru yolunun var olmasıhalinde, bireysel başvuruda bulunulmadan önce bu başvuru yolunun tüketilmesi şartıaranacaktır. Ancak hukuk sistemimizde, yargılama faaliyetinin uzamasını önleyici veyayargılama faaliyetinin uzamasından doğan zararları giderici etkiye sahip, Anayasa’nın 148.maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasınınkastettiği nitelikte etkin bir başvuru yolu bulunmadığı anlaşıldığından, başvuru kanunyollarının tüketilmesi yönünden kabul edilebilir niteliktedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §28).
|
RG No : 28842- RG T.:05.12.2013
No : 2013/2355- K.T.:07.11.2013
30.Bir ihlal iddiasına ilişkin olarak başvurulabilecek birden fazla etkili başvuru yolunun bulunması durumunda, kural olarak başvurucunun aynı amacı taşıyan başvuruyollarının tamamının tüketilmesi beklenemez (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz.Kozacıoğlu/Türkiye, B. No: 2334/03, 19/2/2009, §40; Jasinskis/Letonya, B. No: 45744/08, 21/12/2010, §50 ve 53-54).
33.Başvuruya konu olayda, başvurucu tarafından, hakkında birtakım basın yayın organlarında yayınlanan haberler nedeniyle ilgililer hakkında 3713 sayılı Kanun’un 6.maddesi uyarınca işlem yapılması talebiyle şikâyette bulunulduğu, yürütülen soruşturmasonucunda ilgililer hakkında bu suç yönünden kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği,hakaret ve iftira suçları yönünden görevsizlik kararı verilerek dosyanın BakırköyCumhuriyetBaşsavcılığına gönderildiği, ancakbaşvurucu tarafındansomutbaşvuru açısından daha etkili bir giderim yolu olan hukuk davası açma yoluna gidilmediğianlaşılmaktadır.
34.Yukarıda yer verilen tespitler çerçevesinde, üçüncü kişilerce şeref ve itibarayapılan müdahaleler ile İlgili olarak bir taraftan hakaret ve iftira suçları yönünden görevsizlik kararı verilerek dosyanın Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, yani bu suçlar yönünden ceza soruşturmasının devam ettiği, diğer taraftan başvurucu tarafından yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulmuş olduğunazara alındığında,Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için tüm başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine getirildiği söylenemez.
35.Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından üçüncü kişilerce şeref ve itibara karşı yapılan müdahaleler ile ilgili olarak yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulduğu vesomut başvuru açısından daha etkili bir giderim yolu olan hukuk davası açma imkânıkullanılmaksızın bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının”başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesigerekir.
|
RG No : 28822- RG T.:15.11.2013
No : 2013/514- K.T.:02.10.2013
32.Bireylerin maddi ve manevi varlığına üçüncü kişilerin müdahalelerine karşı etkili mekanizmalar kurma çerçevesinde Devletin pozitif yükümlülüğü, mutlaka cezaisoruşturma ve kovuşturma yapılmasını gerekli kılmaz. Üçüncü kişilerin haksızmüdahalelerine karşı bireyin korunması hukuk muhakemesi yoluyla da mümkündür.Nitekim üçüncü kişilerce şeref ve itibara yapılan müdahaleler için ülkemizde hem cezai hem de hukuki koruma öngörülmüştür. Hakaret ceza hukuku anlamında suç, özel hukukanlamındaise haksızfiilolarak nitelendirilmekteve tazminat davasına konuedilebilmektedir. Dolayısıyla bir bireyin, üçüncü kişilerce şeref ve itibarına müdahaleedildiği iddiasıyla, hukuk davası yoluyla da bir giderim sağlaması mümkündür.
33.Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin(2)numaralı fıkrasına göre,Anayasa Mahkemesinebireyselbaşvurudabulunabilmek için ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanundaöngörülmüş olan idari veyargısal başvuruyollarınıntamamınıntüketilmiş olmasıgerekmektedir. Üçüncü kişilerce şeref ve itibara yapılan müdahaleler ile ilgili olarakyalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulmuş olması Anayasa Mahkemesine bireyselbaşvuruda bulunabilmek için şart olan tüm başvuru yollarının tüketilmesi koşulununyerine getirildiği anlamına gelmez.
|
RG No : 28808- RG T.:01.11.2013
No : 2013/1205- K.T.:17.09.2013
31.Başvurucu, kendisine ait taşınmazın da bulunduğu bölgede Beyoğlu Belediyesi tarafından kültür varlıklarının yenilenmesi kapsamında ve bir proje çerçevesindegerçekleştirilen yenileme projesinde yapılan ihalenin gizli tutulduğunu, projenin bir rantprojesi olduğunu, mülk sahiplerinin sürece dahil edilmediğini, mülk sahiplerinin kendimülklerini kendi imkanlarıyla yenileme haklarının ellerinden alındığını, hukuka aykırıbiçimde acele kamulaştırma kararı alındığını ileri sürerek mülkiyet hakkı ve hak aramahürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
32.Başvurucunun kendi taşınmazının da bulunduğu bölgede uygulanan projeyle ilgili şikâyetlerini öncelikle yetkili ve görevli ilk derece mahkemeleri önünde dile getirmesi,ilk derece mahkemesi kararlarından tatmin olmaması durumunda ise süresinde ve usulüneuygun olarak temyiz yolunu kullanması gerekirdi. Başvurucu bahsedilen projeyle ilgilişikâyetlerini daha önce dava konusu yaptığına dair herhangi bir belge sunmamış, sadecekamulaştırma kararının iptali istemiyle idari yargıda dava açtığından ve bu davanın devamettiğinden bahsetmiştir. Bu durumda başvurucunun bahsedilen projeyle ilgili şikâyetlerihususunda başvuru yollarının tüketildiği söylenemez.
33.Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu işleme karşı kanunda öngörülmüşyargısal başvuru yollarının tamamı tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığındanbaşvurunun diğer kabul edilebilirlik şartlan yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarınıntüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No : 28851- RG T.:14.12.2013
No : 2012/1158- K.T.:21.11.2013
30.Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci ve AİHS’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkraları, her ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişiye tutuklanmasının yasallığıhakkında süratle karar verebilecek ve tutulması kanuni değilse salıverilmesinehükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkı tanımaktadır. Anılan Anayasa ve AİHShükümleri esas olarak, tutukluluğun yasallığına ilişkin itiraz başvurusu üzerine, bir mahkemenezdinde yürütülmekte olan davalardaki tahliye talepleri veya tutukluluğun uzatılması kararlarının incelenmesi açısından bir güvence oluşturmaktadır.
32.5271 sayılı Kanun’un 108. maddesine göre yapılacak değerlendirme resen (ex offıcio) yapılmakta olup Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası ile hürriyeti kısıtlanankişiye tanınan yargı merciine itiraz edebilme hakkı kapsamında değerlendirilemez. Bunedenle başvurucuların, 31/10/2012 tarihinde 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesine göremahkemece resen yapılan incelemenin duruşmasız olduğu ve çelişmeli yargılama ilkesineuyulmadığıyönündeki şikâyetlerinin “konubakımından yetkisizlik”nedeniylekabuledilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
33.Başvurucular itiraz üzerine mahkemece verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararların formül gerekçelere dayandığından şikâyetçi olmuşlardır. Buna göre, formülgerekçelere dayanılarak verilen tutukluluğun devamına ilişkin mahkeme kararlarına karşı başvurucuların 5271 sayılı Kanun’un 141. ve 142. maddelerine göre maddi ve/veya manevi tazminat istemiyle dava açmaları mümkündür. Bu nedenle bu şikâyet bakımından başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği değerlendirilmelidir.
37.Somut olayda başvuruculardan Firas ASLAN 31/12/2008 tarihinde gözaltın alınmış ve 27/12/2012 tarihinde tahliye edilmiş, Hebat ASLAN ise 31/12/2008 tarihind gözaltına alınmış ve 19/2/2013 tarihinde tahliy edilmiştir. Başvurucular, mahkemece verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararların formül gerekçelere dayandığından şikâyetçi olmuşlardır. Buna göre, formül gerekçelere dayanılarak verilen tutukluluğun devamına ilişkin mahkeme kararlarına karşı başvurucuların 5271sayılı Kanun’un141. Ve 142. maddelerine göre maddi ve/veya manevi tazminat istemiyle dava açmaları mümkündür Ancak başvurucuların tutukluğun devamının formül gerekçelere dayandığı yönündeki şikayetleri açısından 5271 sayılı Kanun’un anılan maddelerinde belirtilen yolun hüküm kesinleşmeden önce etkili olduğuna yönelik uygulamada bir örnek bulunmamaktadır (B. No: 2012/338,2/7/2013, §32).
38.Bu nedenle başvurucuların mağduriyetini giderebilecek nitelikte tüketilmesi gereken bir başvuru yolu olmadığı anlaşılmaktadır. Başvurunun, “tutukluluğun devamına ilişkin mahkeme kararlarınınformül gerekçeleredayandığı”şeklindeki kısmının, dayanaktan yoksun olmadığı görülmektedir.Başka bir kabul edilemezlik nedenide görülmeyen başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No :28996 -RG.T. : 10.05.2014
B.No : 2013 /6314 -K.T: 20.03.2014
38.Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (B. No: 2012/946,26/3/2013, § 20).
40.Başvurucunun, İzmir 6. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı dava, İzmir 3. Asliye Hukuk Mahkemesi dava dosyası ile birleştirilmiştir. 3. Asliye Hukuk Mahkemesince, 17/12/2012 tarihinde davanın reddine ve dava değerine göre hesaplanan 16.283 TL vekalet ücretinin başvurucudan tahsiline karar verilmiştir. Başvurucu, anılan kararı 14/1/2013 tarihinde temyiz ederek esas yönünden kararın bozulmasını talep etmiş, vekâlet ücreti yönünden temyiz talebinde bulunmamıştır. Yargıtay 18. Hukuk Dairesince kararın onanması üzerine başvurucu tarafından19/4/2013 tarihinde,esas yönünden kararın bozulması amacıyla karar düzeltme isteminde bulunulmuş, vekâlet ücreti yönünden kararın bozulması talepedilmemiştir. Yargıtay 18. Hukuk Dairesince de 17/6/2013 tarihinde karar düzeltme isteminin reddine karar verilmiştir.
41.Başvurucu bu şekilde, Anayasa Mahkemesi önünde ileri sürdüğü ihlal iddialarını, temyiz ve karar düzeltme olağan kanun yollarını kullanarak ileri sürmediği için, hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yollarını usulünce tüketmemiştir.
|
RG No :28996 -RG.T. : 10.05.2014
B.No : 2013 /7322 -K.T: 20.03.2014
33.Başvurucu, derece mahkemesi tarafından adli yardım talebinin reddedilmesi ve akabinde dava harç ve posta giderlerini yatırmadığı gerekçesiyle davanın açılmamışsayılmasına karar verilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ilerisürerek bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvuruya ilk olarak bakıldığında ihlale yol açtığıileri sürülen “davanın açılmamış sayılması” kararına karşı temyize gidilmeyerek başvuruyollarının tüketilmediği ve dolayısıyla başvurunun başarısız olma olasılığı görülmekte isede, bireysel başvuruda belirli koşullarda başvuru yollarının tüketilmesinin gerekmemesi ve başvurucunun da buna dayanarak emsal gösterdiği bir Danıştay kararından bahisle başvuru yollarını tüketmediğini belirtmesi karşısında başvurucunun bu husustaki iddiasının değerlendirilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla ilk bakışta başarısız sayılacağı söylenemeyen söz konusu talebin dayanaksız olmadığı kabul edilmelidir.
39.Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derecemahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarızamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmekiçin gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmalarıönünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar,Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz.
|
RG No :28711 – RG.T. : 18.07.2013
B.No : 2012 /521 -K.T: 02.07.2013
32.5271sayılıKanun’unkoruma tedbirlerinedeniyle tazminata dair düzenlemelerine bu açıdan bakıldığında, başvurucunun şikayetiyle ilgili birçözümgetirilmediği görülmektedir. Başvurulması hâlinde bu yol yalnızca maddi ve manevizararların giderilmesini teminat altına almakta, fakat hukuka aykırı tutulduğu tespit edilse dahi kişiye serbest bırakılma konusunda bir imkân sunmamaktadır. Bireysel başvurunun esastan incelenmesinden önce tutukluluk hâli sona ermediği sürece, kişinin bu yola gitmesi somut talebi açısından etkili sayılamaz, dolayısıyla tüketilmesi gerekmez.
33.Bununla birlikte başvurucu hakkındaki davanın karara bağlanmış olması nedeniyle tutukluluk halinin hükmen tutukluluğa dönüştüğü, dolayısıyla her ne kadarbaşvuru anındaki talebi tahliye ise de, kararla birlikte bunun mümkün olamaması dikkatealındığındaşikâyetkonusuanayasal hakların ihlaline dairbirtespitvetazminatahükmedilmesi hâlinde ihlalin giderilmesi mümkündür. Bu durumda 5271 sayılı Kanun’un141. ve devamı maddelerinde belirtilen yola öncelikle başvurulmasının zorunlu olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
34.Bakanlık, bu yola öncelikle gidilmesi gerektiğini bir kısım kararlara atıfla ileri sürmüştür. Bakanlığın görüşünde bahsettiği Yargıtay kararları belli durumlarda tazminat talebi için asıl hükmün kesinleşmesinin aranmadığını göstermektedir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin4/4/2012tarihveE.2011/15700, K.2012/9187; 15/5/2012 tarihveE.2011/20114, K.2012/12183 sayılı kararları). Tutukluluk süresinin verilen cezadan fazlaolması nedeniyle makul görülmediği, bu nedenle tazminata hükmedilmesi gerektiğinibelirten kararlara rastlamak da mümkündür (Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 17/12/2012 tarihve E. 2012/20277, K.2012/27572; 3/1/2013 tarih ve E.2012/24083, K. 2013/1 sayılıkararları). Ancak bu örneklerin hiçbiri somut olay açısından bahse konu yolun etkiliolduğuna örnek teşkil etmemektedir.
35.Açıklanan nedenlerle Bakanlığın başvuru yollarının tüketilmediği yönündek görüşü kabul edilemez. Başvurucunun iddiaları dayanaktan yoksun olmadığı, ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No :29111-RG T. :06.09.2014
B.No : 2013 /8975-K.T:23.07.2014
Ali İsmail Korkmaz
19.Başvurucu oğlunun ölümüyleilgilikamu davasının Eskişehir ilinden Kayseri iline nakli nedeniyle yargılamanın adil ve etkili biçimde yürütülemeyeceğini, kamugörevlileriyleilgilibirdavanınnaklineilişkinkararınAdaletBakanlığınınbaşvurusu üzerine verilmesinin yargılama makamının tarafsızlığına ve bağımsızlığınagölge düşürdüğünü, davanın nakli kararına yapılan itirazın incelenmeksizin reddedildiğinibelirterek adil yargılama ile etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalingiderilmesi amacıyla yeniden karar verilmek üzere dosyanın Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmesini talep etmiştir.
20.Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiğini, aynı olaya ilişkin başvurucu tarafından AİHM’e yapılanbaşvurunun, iç hukuk yollarının tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna kararverildiğinibelirtmektedir(Şehap Korkmazvediğerleri / Türkiye(K.K),64200/13,25/3/2014).
21.Bakanlık ayrıca Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun ikincil nitelikte bir kanun yolu olduğunu, ihlal iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde olağan kanunyolları ile çözüme kavuşturulması gerektiğini ifade etmektedir.
22.Başvurucu Adalet Bakanlığıgörüşüne karşı, yapılan başvurunun kamu davasının nakline ilişkin olduğunu, bu konunun AÎHM önünde tartışılmadığını, başvurununadil yargılama hakkı kapsamında incelenmesi gerektiğini ve karara dayanak olan kamugüvenliği kavramının açık olmadığını belirterek önceki beyanlarını tekrarlamıştır.
23.Başvuru kapsamında yaşam hakkının korunmasıyla ilgili bir şikâyet ileri sürülmemiş ise de, Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukukinitelendirmesiilebağlıdeğildir.Doğalolmayanbir ölümolayınınsorumlularınınbelirlenmesi amacına yönelik bir yargılama nedeniyle yapılan başvurunun yaşam hakkıçerçevesinde incelenmesi gerekir (B. No: 2012/695,12/2/2013, § 15).
26.Kişininyaşamhakkıile maddivemanevivarlığınıkorumahakkı, birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vazgeçilmez haklardan olup devletin bukonuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin, yetki alanında bulunanhiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı sıra bireylerin yaşam hakkını, kamusal makamların, diğer bireylerin ve kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (B. No: 2012/752,17/9/2013, §50-51)
27.Anayasa’nın 17. maddesi, Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının gerçekleştiği durumlarda Devlete, öncelikle elindeki tüm imkânlarıkullanarak, yaşam hakkını koruma esas yükümlülüğünü vermektedir (B. No: 2012/752,17/9/2013, §52, 53).
28.Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerin ayrıca usuli yönübulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her ölüm olayınınsorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmalarını sağlayacak etkili birsoruşturma yürütmek durumundadır. Bu kapsamada yapılan soruşturmanın temel amacı,yaşam hakkını koruyan hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak vesorumluların, yaşam hakkının ihlali nedeniyle hesap vermelerini sağlamaktır (B. No:2012/752,17/9/2013, §54).
33.Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir hukuk yoludur. Bu nedenle, ihlal iddialarına ilişkin olarak öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi gerekmekte olup, ancak somut koşullar itibarıyla başvuru yollarının tüketilmesinin yarar sağlamayacağı veya etkili olmadığının anlaşılması halinde başvuru incelenebilir.
34.Başvurucunun oğlunun 10/7/2013 tarihinde yaşamını yitirmesi sonrasında yürütülensoruşturma sonunda 9/9/2013tarihliiddianameyle sanıklarhakkında kamudavasının açıldığı, kamu güvenliği gerekçesiyle davanın nakline karar verilmesi üzerine 13/11/2013 tarihinde dosyanın Kayseri Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği, bazı sanıkların tutuklu olduğu davanın ilk derece mahkemesinde derdest olduğu anlaşılmaktadır.
35.Bu aşamaya kadar geçen süre ve bu sürede soruşturma ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alındığında, kamu davasının nakline ilişkin süreç de dahil olmak üzere yaşam hakkını koruyan hukukun etkisiz olduğunu ve olağan başvuru yollarının tüketilmesinin yarar sağlamayacağını kabul etmek mümkün değildir.
36.Açıklanan nedenlerle, “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1.Başvurucu, oğlunun bir kısım polisler ve sivil şahıslar tarafından dövülerek öldürülmesi üzerine açılan ceza davasının olayın meydana geldiği yerden başka bir yere nakli ile ilgili hukuki düzenlemelerin ve yargısal kararın adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
2.Davaların yasa ile belirlenmiş olan mahkemesi dışında başka bir mahkemede görülmesi, ceza yargılamasının temel kurumları arasında yer alan, “tabii hakim” ilkesinin zorunlu nedenlere dayanan bir istisnasıdır. Anayasa Mahkemesinin 24 Şubat 1978 günlü ve 16210 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Esas:1977/36, Karar:1977/130sayılı Kararında, bir mahkemece yapılan itiraz başvurusu üzerine, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 14. maddesinin son fıkrasındaki “Amme emniyeti bakımından davanın naklini istemek Adliye Vekiline aittir” kuralının Anayasaya uygunluğu incelenmiştir. Anayasa mahkemesince “Davaya, suçun işlendiği yerdeki görevli mahkemede bakılması bir yasa kuralı ise de, davaya suçun işlendiği yerdeki görevli mahkemede bakılması kamu güvenliği bakımından tehlikeli görüldüğünde yüksek görevli mahkemece başka yerdeki görevli bir mahkemeye nakledilmesi yöntemi de yine önceden yasa ile öngörülmüş bir kuraldır” tespitine yer verildikten sonra, konu, itiraz konusu kuralın Adalet Bakanınca mahkemelere, yargı yetkisinin kullanılmasında emir ve talimat verme veya tavsiye ve telkinde bulunma niteliğini taşıyıp taşımadığı yönünden değerlendirilmiştir. Anayasa Mahkemesi,sonuçolarak,itiraz konusukuralın Adalet Bakanına yargıyetkisinin kullanılması ile ilgili bir hak tanımadığına, olayda Adalet Bakanının isteği üzerine karar vermek yetkisinin Yargıtay’a ait olduğuna işaret etmiş ve şu yönde bir “yorumlu ret” hükmü kurmuştur: “Bu yüksek mahkeme (Yargıtay) gerektiğinde araştırma yaparak, davanın nakli için yasal bir neden bulunup bulunmadığını, varsa nereye nakledilmesinin uygun olacağını serbestçe takdir edecektir. Yüksek Mahkeme Adalet bakanlığınca gösterilen nedenlerle bağlı değildir”.
3.Anayasanın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” denilmiştir. Davanın nakline ilişkin kararların da buanayasal kuralın istisnasını oluşturmayacağı ve gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, gerek Anayasa Mahkemesinin içtihatlarında standardı konulan “ilgili ve yeterli gerekçe” içermesinin zorunlu olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
4.5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun19. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, “Kovuşturmanın görevli ve yetkili olan mahkemenin bulunduğu yerde yapılmasıkamu güvenliği için tehlikeli olursa, davanın naklini Adalet Bakam Yargıtay’dan ister”hükmü yer almaktadır. 1412 sayılı CMUK’nundakine benzer bir düzenleme olan bu kuralyönünden de, yukarıda belirtilen Anayasa Mahkemesi kararının aynen geçerli olduğu açıktır.
5.Başvurucu, adil yargılanma hakkı kapsamında şikayette bulunmuş ise de bir insan öldürme olayının sorumlularının bulunarak cezalandırılması amacına yönelik biryargılama nedeniyle yapıldığından, başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenmesigerekir. Bu nedenle olayda, yaşam hakkının usuli boyutunun ihlal edilip edilmediğiincelenmeli ve yaşam hakkının korunması bağlamında davanın naklinin yeterli güvencelertaşıyıp taşımadığı değerlendirilmelidir. Bu bağlamda davanın naklinin ilgili ve yeterligerekçeye dayanıp dayanmadığı hususu önem taşımaktadır.
6.Olayda kamu görevlilerinin de sanık olması dolayısıyla davanın naklinin, yaşam hakkının usuli boyutu üzerinde olumsuz bir etki yaratıp yaratmayacağı hususunda birdeğerlendirme yapmak için bu aşamada yeterli somut veri bulunmamaktadır. Ancak,başvurucunun iddiası bu etkinin olumsuz olacağı yönündedir. Bu kaygı ve kuşkunun,davanın naklini zorunlu kılan nedenlerin ve yeni yargılanma yerinin nasıl belirlendiğiningerekçeleriyle birlikte açıklanması suretiyle giderilmesi gerekir.
7.Yargıtay’ın, davanın nakli istemi üzerine vereceği karar, Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararında da ifade edildiği üzere, idari bir makam olan Adalet bakanlığının istemini otomatik olarak sonuca bağlamaktan ibaret değildir. Nakil konusundaki kararın da diğer yargı kararlan gibi gerekçeli olması gerekir. Ancak başvuru konusu olayda Yargıtay kararında davanın neden dolayı Eskişehir’de görülemeyeceği konusunda bir değerlendirmeye yer verilmediği gibi niçin Kayseri’ye nakledildiği konusunda da bir gerekçe belirtilmemiştir. Bu durumda katılan tarafın gerekçeli karar hakkının gözetilmediği açıktır. Kaldı ki karar verilmeden önce Yargıtay Başsavcılığının da görüşü alınmamıştır.
8.Olayda, Adalet Bakanlığının başvurusu üzerine Yargıtay, davanın Eskişehir’den Kayseri’ye nakline karar vermiştir. Karar sürecinde davaya bakacak Mahkemenin istemi üzerine Eskişehir Valiliğinin, Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığının ve Adalet Bakanlığının görüşleri alınmış ise de katılan tarafın (başvurucunun) görüşü alınmamış, bu konudaki görüşlerini, itirazlarını ve varsa delillerini ortaya koyma fırsatı verilmemiştir. Yaşam hakkının usuli güvenceleri, bu noktada silahların eşitliği ilkesinin gözetilmesini gerektirir, Mağdur tarafın görüş ve itirazlarının dinlenmemesi, silahların eşitliği ilkesine aykırıdır. Devletin yaşam hakkının usuli boyutunda gözetmesi gereken silahların eşitliği ilkesini göz ardı ederek soruşturma ve kovuşturma yürütmesi, hak ihlaline yol açar.
9.Yargıtay’ın kararına karşı itiraz edecek başka bir merci bulunmamaktadır. Davanın nakli konusu nihai hükümle birlikte de temyiz incelemesine tabi tutulamayacaktır. Öldürme olayına ilişkin dava nihai kararla sonuçlandığında yaşam hakkının yeterince gözetilip gözetilmediği konusunda yapılabilecek sonraki bir değerlendirme, bu safhada meydana gelen ihlali ortadan kaldırmayacaktır. Bu nedenle Yargıtay’ın davanın nakline ilişkin kararma karşı başvuru yollarının tüketilmediğinden söz edilemez.
Açıklanan nedenlerle başvurunun KABUL EDİLEBİLİR olduğuna ve Anayasa’nın 17. maddesindeki yaşam hakkının usuli boyutunun İHLAL edildiğine karar verilmesi gerekir.
|
RG No:28610-RG T.: 06.04.2013
B.No: 2012/26-K.T : 26.03.2014
- Bir kanun yoluna başvurulmuş olması tek başına bu yolun tüketildiği anlamına gelmez. Bir kanun yolunun tüketildiğinden söz edilebilmesi için öncelikle yapılan başvurunun sonucunun beklenmesi ve inceleme süresince öngörülmüş olan yöntem, biçim, süre ve diğer koşullara uygun hareket edilmesi gerekir. Başvurucunun, etkili ve sonuç almaya yeterli görerek başvurduğu bir kanun yolunun sonucunu beklemeksizin, karar düzeltme talebinden feragat etmek suretiyle bu süreci kendi iradesiyle sona erdirdiği ve böylece olağan kanun yollarını usulüne uygun bir şekilde tüketmeden bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
22. Açıklanan nedenlerle, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartlan yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No:28610-RG T.: 06.04.2013 ( DEPREM)
B.No: 2012/403 -K.T : 26.03.2014
19.Hukuk davalarında 1086 sayılı Kanun’un 440. maddesinin (1) numaralıfıkrasına göre Yargıtay kararlarına karşı tefhim veya tebliğden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yoluna başvurulabilmektedir. Bu yola başvurulması hâlinde karar düzeltme talebine ilişkin bir karar verilinceye kadar mahkeme kararının kesinleşmesi ve başvuru yollarının tüketilmesi söz konusu değildir. Bu durumda karar düzeltme talebine ilişkin bir karar verilmeden hukuk yollarının tüketildiği söylenemez.
20.Bu çerçevede, hukuk davalarında karar düzeltme yoluna başvurulmuş iseAnayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için, öncelikle bu talebe ilişkin kararın beklenerek bu yolun tüketilmesi gerektiği açıktır. Başvuru konusu olayda, başvurucuların karar düzeltme talebi hakkında henüz karar verilmediğinden olağan kanun yolları tüketilmemiş sayılmaktadır.
|
RG No:28610-RG T.: 06.04.2013
B.No: 2012/ 946-K.T : 26.03.2014
23.Başvurucunun nihai taleplerine ilişkin olarak, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 10/4/2012 tarihli onama kararında da belirtildiği üzere, dava konusu taşınmaza el atıldığı iddiası olduğunda 16/5/1956 tarih ve 1/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca idare aleyhine el koymanın önlenmesi davası açılabileceği gibi, bu eylemli duruma razı olunduğu takdirde taşınmazın değerinin tahsili davası da açılabilecekken başvurucu bu davaları açmamıştır. Dolayısıylabaşvurucu, kamulaştırmasız el atma nedeniyle uğradığını iddia ettiği zararın tazmini amacıyla ayrı bir dava açmadığı veya karşılık dava ile de bu talebini ileri sürmediği için başvuru konusuna ilişkin olarak yargısal yollar tüketilmemiştir.
|
RG No:28610-RG T.: 06.04.2013
B.No: 2013/1177 -K.T : 26.03.2014
18.1602 sayılı Kanun’un 63. maddesine göre AYİM Daire ve Daireler Kurulu kararlan kesin olup, kesin hükmün bütün hukuki sonuçlarını doğurur. Bu nedenle bukararlardan sonra bireysel başvuru yoluna gidilmesi mümkündür. Ancak anılan Kanun’un66. maddesinin birinci fıkrası uyarınca AYİM kararlarına karşı ilamın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yoluna başvurulabilir. Bu yola başvurulması halinde karar düzeltme talebine ilişkin bir karar verilinceye kadar olağan kanun yolları tüketilmiş olmayacaktır. Bir başka ifadeyle, kanun yolunun tüketildiğinden söz edilebilmesi için öncelikle yapılan başvurunun sonucunun beklenmesi gerekir. Bu çerçevede, askeri idari yargı önündeki davalarda karar düzeltmeyolunabaşvurulması halindeAnayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için, öncelikle karar düzeltme talebinin sonucunun beklenmesi, böylece bu yolun tüketilmesi gerektiği açıktır.
19.Başvuru konusu olayda, başvurucunun Milli Savunma Bakanlığının retişleminin iptali istemi ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açtığı dava Birinci Dairenin 6/12/2012 tarih ve E.2012/365, K.2012/1370 sayılı kararı ile reddedilmiş, bu karara karşı 16/1/2013 tarihinde karar düzeltme yoluna başvurulmuş, karar düzeltme talebi hakkında henüz karar verilmeden Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılmıştır. Başvurucunun, etkili ve sonuç almaya yeterli görerek başvurduğu bir kanun yolunun sonucunu beklemeksizin bireysel başvuruda bulunduğu ve dolayısıyla yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmediği anlaşılmaktadır.
|
RG No:29166-RG T.: 05.11.2014
B.No: 2014/1266 -K.T : 17.09.2014
48.Başvuruda ileri sürülen doğru teşhisin zamanında konulmaması ve gerekli tedavinin uygulanmaması suretiyle yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiği iddiaları açısından yaşam hakkına ilişkin bir ihlal söz konusu ise bu ihlalin giderilmesi öncelikle idari makamların ve derece mahkemelerinin yükümlülüğü altındadır (B. No: 2013/2075, 4/12/2013, § 75). Başvurucu, olayda ihmali olduğunu ileri sürdüğü doktorlar hakkında suç duyurusunda bulunarak ceza soruşturması açılması talebinde bulunmuş olmakla birlikte, doktorların veya hastanelerin idari ve hukuki sorumluluklarına ilişkin herhangi bir kanun yoluna başvurmadığı görülmektedir. Yargıtay’ın yukarıda (§ 26) yer verilen konu hakkındaki içtihatları (B.No: 2013/2839,3/4/2014, § 24-27)dikkatealındığında,cezakanunları uyarınca suç oluşturmayan eylem ve ihmallere karşı da, husumetin yöneltileceği kişiye bağlı olarak, 2577 sayılı Kanun ile 6098 sayılı Kanun’un yukarıda belirtilen (§ 23-25) hükümleri uyarınca kusura ve hatta kusursuz sorumluluğa dayalı olarak idareye veya kişilere yönelik idare ve hukuk mahkemeleri önünde uğranılan zararları tazmin yollan düzenlenmiştir (B.No: 2013/2075, 4/12/2013, § 74).
49.Bu açıklamalara göre, başvuru konusu olayda cezai sorumluluğun tespiti için ilgili kanun yoluna başvuran ancak sonuç alamayan başvurucu açısından da değinilen hukukî ve idari kanun yollarına başvurma imkânı bulunmaktadır. Dolayısıyla, yapılan tıbbi müdahale açısından ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olduğundan söz edilemeyecektir.
50.Açıklanan nedenlerle, zamanında ve yeterli tedavi hizmetinin verilmemesi suretiyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No :28654 -RG.T. : 22.05.2013
No : 2013 /1012-K.T: 16.04.2014
31.Nitekim AİHM, benzer bir şekilde, başvurucunun tazminat ödenmeksizin taşınmazının elinden alınması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü15/5/2012 tarih ve 42936/07 numaralı Altunay/Türkiye kararında, Yargıtay Hukuk GenelKurulunun, Kasım 2009 tarihinde daha önceki içtihadında değişikliğe gittiğini, AİHM’ninbu konudaki içtihatlarına dayanarak, tapu kayıtlarındaki yanlış kayıtlardan kaynaklanan aynihak ya da menfaatleri kaybolmuş ya da kısıtlanmış olanların tapu kayıtlarındaki düzensizliklerden dolayı Devleti sorumlu tutabileceğine hükmettiğini, kişilerin tapularınınait olduğu arazilerin orman arazisi olması nedeniyle iptal edildiğinde 4721 sayılı Kanun’un1007. maddesi uyarınca tazminat talep edebileceklerini ilan ettiğini, tazminat miktarının sözkonusu arazinin kullanılma şekli, niteliği ve değeri temelinde muhtemel getirişi ve emsaldeğerlerin dikkate alınarak değerlendirme yapılması gerektiğine dikkat çektiğini, bu başvuruyolunun halen düzenli olarak kullanılmakta olduğunu, ulusal mahkemelerin AİHM’niniçtihatlarını ve AİHS’ye Ek 1No’lu Protokolün1. maddesine dayanarak ilgili mevzuathükümlerini uyguladıklarını, başvurucunun tapu belgesinin iptali yönündeki kararınkesinleşmesinden itibaren 10 yıl içinde tazminat talebinde bulunabileceğini belirterek, içhukuk yollan tüketilmediği gerekçesiyle başvurunun kabul edilemez olduğuna hükmetmiştir.
|
RG No :28711-RG T. : 18.07.2013
B.No : 2012/13-K.T: 02.07.2013
28.Makul sürede yargılama yapma yükümlülüğünün yerine getirilmediği iddiasını içeren başvurular açısından, Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45.maddesinin(2)numaralı fıkrasında öngörülen kanun yollarının tüketilmesi şartı, ancak makul sürede yargılama yapma yükümlülüğüne ilişkin etkin bir başvuru yolunun bulunması durumunda geçerli olabilecektir. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleştirilmesini temin eden, bir başka ifade ile yargılamanın uzamasını önleyici etkiye sahip olan veya yargılamanın makul sürede yapılmaması sonucunda oluşan zararları tespit ve tazmin edici nitelik taşıyan bir idari veya yargısal başvuru yolunun var olması halinde, bireysel başvuruda bulunulmadan önce bu başvuru yolunun tüketilmesi şartı aranacaktır. Ancak hukuk sistemimizde, yargılama faaliyetinin uzamasını önleyici veya yargılama faaliyetinin uzamasından doğan zararları giderici nitelikte, etkin bir başvuru yolu bulunmamaktadır (Bahçeyaka/Türkiye, Başvuru No: 74463/01, 13/7/2006, § 27-29; Tamar/Türkiye, Başvuru No: 15614/02, 18/7/2006, § 21-24; Ezel Tosun/Türkiye, Başvuru No:33379/02, 10/1/2006. §18,19; Danespayeh/Türkiye, Başvuru No: 21086/04, 16/7/2009, §37).
29.Makul sürede yargılanma hakkı açısından bir başvuru yolu olarak 9/1/2013 tarih ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı BaşvurularınTazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun ile ihdas edilen başvuru yolu ise,Avrupa İnsan Haklan Mahkemesince bu tür ihlal iddiaları açısından tüketilmesi gereken birbaşvuru yolu olarak kabul edilmekle birlikte (Müdür Turgut ve diğerleri/Türkiye, BaşvuruNo: 4860/09, 6/3/2013), ilgili Kanunun 1. maddesi ile 9. maddesinin (1) numaralı fıkrasında,belirtilen Kanunun 23/9/2012 tarihi itibarıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdindekaydedilmiş başvurular hakkında uygulanacağı hükmüne yer verilmiştir. Ayrıca aynı Kanunun 2. maddesinin (2) numaralı fıkrası hükmüne göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokoller kapsamında korunan haklara ilişkin Avrupa İnsanHakları Mahkemesinin yerleşik içtihatları doğrultusunda verilen ihlal kararlarının yoğunluğudikkate alınmak suretiyle, Adalet Bakanlığınca teklif edilecek diğer ihlal alanları bakımındanda Bakanlar Kurulu kararıyla bu Kanun hükümlerinin uygulanabileceği öngörülmüş olmaklaberaber, hâlihazırda böyle bir başvuru yolunun ihdas edilmemiş olduğu anlaşılmaktadır.
30.Anayasa’nm 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45 maddesinin (2) numaralı fıkrası gereği, somut başvuru açısından ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak nitelikte etkin bir başvuru yolu bulunmadığı anlaşıldığından, başvuru kanun yollarının tüketilmesi yönünden kabul edilebilir niteliktedir.
|
RG No :29173-RG T. : 12.11.2014
B.No : 2012/848-K.T: 17.07.2014
76-İkinci olarak, bir işlem ya da kararın bireysel başvuruya konu olabilmesi için bu hususta öngörülen tüm kanun yollarının tüketilmesi gerekir. 6216 sayılı Kanun’un 45.maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer verilen kanun yollarının tüketilmesi koşulu, bireyselbaşvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğalsonucudur. Diğer bir ifadeyle, temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derecemahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlukılmaktadır (B. No: 2012/1027, § 20-21, 12/2/2013). Bir soruşturmanın etkili olup olmadığıyönünde bu koşul mutlak gerekli olmasa da, yine de yürütülen soruşturmanın makul birsüreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi, bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygunolacaktır. Başvuruya konu olayla ilgili olarak gerek başvurucuların şikâyeti gerekse resenyürütülen soruşturmalar sonucunda açılmış ve neticelenmiş olan davalar yanında, derdestolan dava ve halen yürütülen ve kesinleşmemiş soruşturmalar bulunmakta ise de, başvurukonusuolayda Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usul boyutunun, Anayasa Mahkemesince bu aşamada incelenmesi ve bu yükümlülüklere uygundavranılıp davranılmadığının belirlenmesi ikincil koruma mekanizması ile çelişmeyecektir.
|
RG No :29173-RG.T.:12.11.2014
B.No: 2012 /848-K.T :17.07.2014
76-İkinci olarak, bir işlem ya da kararın bireysel başvuruya konu olabilmesi için bu hususta öngörülen tüm kanun yollarının tüketilmesi gerekir. 6216 sayılı Kanun’un 45.maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer verilen kanun yollarının tüketilmesi koşulu, bireyselbaşvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğalsonucudur. Diğer bir ifadeyle, temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derecemahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlukılmaktadır (B. No: 2012/1027, § 20-21, 12/2/2013). Bir soruşturmanın etkili olup olmadığıyönünde bu koşul mutlak gerekli olmasa da, yine de yürütülen soruşturmanın makul birsüreyi aşmamasışartıylailgilikamumakamlarıtarafındannasılsonlandırılacağınınbeklenmesi, bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygunolacaktır. Başvuruya konu olayla ilgili olarak gerek başvurucuların şikâyeti gerekse resenyürütülen soruşturmalar sonucunda açılmış ve neticelenmiş olan davalar yanında, derdestolan dava ve halen yürütülen ve kesinleşmemiş soruşturmalar bulunmakta ise de, başvurukonusuolaydaDevletinyaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usulboyutunun, Anayasa Mahkemesince bu aşamada incelenmesi ve bu yükümlülüklere uygundavranılıp davranılmadığının belirlenmesi ikincil koruma mekanizması ile çelişmeyecektir.
78-Dolayısıyla, başvurucuların Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğine dair iddialarının 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesi uyarınca açıkça dayanaktan yoksun olmadığıtespit edilmiştir. Başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun bukısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
|
RG No :29125-RG.T.:04.12.2014
B.No : 2013 /3300 – K.T : 18.09.2014
33.AİHM, imar planının hukuka aykırılığından değil de, bu planların herhangi bir tazmini olmaksızın taşınmaz üzerinde meydana getirdiği kısıtlamaların sonuçlarındanşikâyetçi olunması durumunda imar planının iptali istemiyle açılacak davanın tüketilmesigerekli bir hukuk yolu olmadığını ( AİHM, Rnssitto/İtalya, B. No. 7977/03, 26/5/2009, § 19; Ayangil ve Diğerleri/Türkiye, B. No. 33294/03, 6/12/2011, § 30); butür şikâyetler bakımından söz konusu kısıtlamalar nedeniyle oluşan zararın tazmini olanağını sağlayan mevcut ve yeterli hukuk yollarının kullanılması gerektiğini değerlendirmektedir (bkz. AİHM, Gülnar Öz/Türkiye, lî. No. 40687/98, 1/7/2004; Rabia Tan ve Diğerleri/Türkiye, B.No. 8095/02. 31/1/2008, §38-41; Remzi Tekin Bozkurt/Türkiye, B.No. 38045/05, 2/3/2010).
Son Yorumlar